Öyle görünüyor ki, referanduma kadar aklıselime dayalı uzak görüşlü siyasetleri pek göremeyeceğiz. Herkes kendi taktik savaşlarını kazanma hesabı içinde önünü göremez halde. Referandumda ne pahasına olursa olsun kendilerinin kazanması için gemileri bile yakmaya hazır görünüyorlar.
Referandum kampanyasında propaganda savaşının düzeyi yerlerde sürünüyor. Herkes bugünü kazanmak için ağzına geleni söylüyor. En kötüsü ise “terör” topu, herkes birbirine atıyor, herkes ötekini “teröristleri muhatap almakla” suçluyor. CHP, MHP kendi zamanlarında görüşülmüş olduğu halde Öcalan ile görüşmeyi bir suçmuş gibi gösteriyor. Böylece bu taktik savaşlarının sonunda eğer gerçek çözüm gündeme gelirse herkes söylediği laflarla kendi elini kolunu bağlamış olacak, şimdiye kadar olduğundan daha fazla. En babayiğit lafı CHP; MYK üyesi Gürsel Tekin, Kılıçdaroğlu’ya karşı söyledi: “Bize ne açık mı kapalı mı görüşüldüğü, siyaset çare üretmek zorunda.” Gerçekten de öyle.
Ne yazık ki, hiç gereği yokken BDP de boykotu ölüm kalım meselesi ilan etti. BDP Eşbaşkanı Demirtaş’ın “evet” diyeceklerini açıklayan STK’ları “ihanetle” suçlaması hiç de soğukkanlı bir tutum değildi. Demokrasi açısından da savunulabilir değildir. Fakat çok daha önemlisi bu karşı karşıya geliş Kürt siyasi hareketi içine kama sokmak isteyen karanlık güçlere fırsat vericidir.
Öyle görülüyor ki, BDP de referandumu bir güven oylaması gibi değerlendiriyor. Elbette önemli ama referandumu tarafların kendileri için güven oylamasına dönüştürmeleri hiç de anlamlı değil. Bu nedenle herkes bu referandumda kendi fikrini değil kendi gücünü sınamak istiyor. Sınamak haklarıdır elbette, sınasınlar ama çıkacak sonuç tek başına sorunlara çözüm getirmeyecektir. Çözüm uzun soluklu bir iş. Ne yarınlara bugün ne de bugüne yarınlar feda edilmeli.
Demokratik Toplum Kongresi’nin(DTK) son toplantısından çıkan açıklama ise doğrusu beklentileri karşılamadı. Kimse boykot kararının kalkmasını beklemiyordu ama en azından farklı tercihlerin de olabileceğine dair bir ifade, bir yumuşama bekliyordu. Olamadı. Bu sonuç demokratik kamuoyu ile BDP arasındaki mesafeyi yakınlaştırmadı, basındaki yorumlardan bunu görmek zor değil. Benim gibi bu toplantıyı heyecanla karşılayanlar sonuç açıklamasından hiç de heyecan duymadılar.
Sonuç açıklamasında yer alan, demokratik özerkliği “kamuoyunda tartışmak” isteğiyle bu mesafelenme çelişiyor. Nitekim kendileri dışında kimsenin bugünlerde dikkati demokratik özerklik üstünde değil. Tek taraflı ilan edilecekse zaten onun adı ne demokrasi ne de özerklik olur.
Bana yanlış görünen bu çizginin nedeni, öyle sanıyorum ki yukarda söylediğimdir. Taktik siyasetlerin uzun erimli stratejik siyasetlerin önüne geçmesi. Taktik siyasetleri o siyasetlerin yürütücüsü mevkiinde olanlar üretebilir ama o pozisyonda olmayan bizim gibiler için meselelere uzun erimli hedefler açısından bakmak hem kaçınılmazdır hem de doğru olanıdır. Çünkü taktik üretmenin cezbesine kapılanları ağaçlardan ormanı görememe, taktik başarılar uğruna geleceği yitirme tehlikesi bekler.
Böyle baktığım için Kürt hareketinin farklılıklar içinde birliğini gözetmenin her şeyden önemli olduğunu düşünüyorum. Sonuç alınacaksa silahlarla değil bu halkla alınacak. Doğal mecrası içinde ortaya çıkan bu birlikteliği Kürt hareketinin son derece önemli bir kazanımı olarak saptamak ve üstüne titizlenmek gerekiyor. Bu nedenle STK’lar ile BDP’nin karşı karşıya gelmesinden Kürt halkı için hayırlı bir sonuç çıkacağını hiç düşünmüyorum.
Kürt hareketinin “farklılık içinde birliğini” koruyabilmek bir başka sorunu da düşünmeyi gerektiriyor. Her halde bu hareketin kendini yenilemesi gibi bir büyük meselesi de var. Yeri gelirse bu mesele de tartışılır. STK’larla BDP’nin gerilimi ve BDP’den yapılan gerekçelendirmelerin şimdiden akla düşürdüğü bir mesele aynı zamanda bu.
Kürt halkının özgürlük hareketi 30 yıl öncesinin hareketi değil, taban ideolojik, siyasi eğilimler ve sosyolojik olarak genişlemiş, çeşitlenmiştir. Bu genişlik hareketin başlangıcındaki ideolojik ve siyasi çerçevesine sığmaz. Hele dar, tırnak içinde “solak” bir çerçeveye hiç sığmaz. Kürt kimliğinin özgürlüğü meselesi artık yalnızca Kürt emekçilerinin, köylülerinin, aydınlarının meselesi olmaktan çıkmış, iş çevrelerini, sermaye kesimlerini de içine almıştır. Kazanım dediğim aynı zamanda budur. Zaten oluşumunda Kürt burjuvazisini dikkat dışı bırakan bir demokratik özerklik komedi olur. Eğer 2000’li yıllarda hâlâ Ekim Devrimi hayali kurulmuyorsa.
Referandumda herkesin kendi gücünü sınamayı amaç edinmesi ne dersek diyelim kaçınılmaz görünüyor. Yeter ki bu arada ciddi çatışmalardan kaçınılabilsin, eylemsizlik hali sürsün. Sonrasında ortaya çıkacak sonuçlara göre bütün bunları yeniden konuşacağız nasılsa.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.