AKP hükümetlerinin Gezi- sonrası icraatı gitgide tuhaflaşıyor. Sonu neyse, önünü arkasını düşünmeden, psikoloji terminolojisinde “empülsif” denen tarzda kararlar verip uygulamaya geçtikleri söylenebilir --yani birtakım anlık “itki”lere uyarak. Bu, tabii, iyi bir şey değil; ama hükümet için söylenebilecek “daha iyi” şey bu; çünkü, “empülsif” değil de, düşünerek, tasarlayarak yapılmış işler ise bunlar, öylesi çok daha kötü. “Düşünüp taşınıp da mı yaptılar bunu?”
Alın şu “tahliye”leri ya da o tahliyeleri mümkün kılan yeni yasayı. Bunun altında yatan “uzun tutukluluk” sorunu bu ülkenin ezelî bir sorunu da, hükümet açısından, gene epey uzun bir süredir, bütün bu Ergenekon ve ilişkin yargılamalarla birlikte gündeme gelmiş bir konu. Yani, bunu bir “sorun” olarak gördüler ve kabul ettilerse, sorun ve uygun çözüm hakkında düşünmek için yeterince zaman oldu, demek istiyorum.
Ama yapılan iş, düşünerek yapılmış bir işe benzemiyor. Çünkü, sözgelişi, Hıristiyan’dır diye adamları yatırıp bağlayıp boğazlarını keserek öldüren birileri bu karar ve uygulama sonucunda serbest kaldılar. Danıştay basıp yargıç öldüren adam şimdi serbest. Bu bir düşüncesizlik sonucu mu böyle oldu, yoksa bunu düşünerek mi böyle yaptılar? Hangisi daha vahim?
“Uzun tutukluluk” sorununa çare olacak uygulamada, böyle bir sonucun çıkmasını önleyecek bir cümle, bir ibare düşünülemez miydi? Örneğin, “cinayet suçları dışında” gibi basit bir söz, topu topu üç kelime, herhalde bu şimdiki durumu önlerdi. Hal böyle olunca, bilerek ve isteyerek böyle yapıldığı izlenimi kuvvet kazanıyor.
Hapislik, herhangi bir şekilde yararını görmediğim bir kurumdur. “İntikam” duygusuna da hiç yakınlığım yoktur. Suç işlemiş birinin hapis yatarak suçunun bilincine varması, “daha iyi bir insan” olması, gerçek hayattan çok edebiyatta karşımıza çıkan bir durumdur. Misyoner boğazlayan kişilerin de, hapiste üç yıl, beş yıl daha uzun yattıklarında daha iyi insanlar olmalarını beklemiyorum. Ama hapis cezası bir “moral tedavi” yöntemi olmadan önce (bu zaten epey yeni bir anlayış) toplumun “kendini koruma” yöntemiydi. Bunun kendine göre bir geçerliliği, ne yazık ki, hâlâ var. Çünkü şiddet uygulamaya her an hazır birileri hâlâ var.
2002’den bu yana, Türkiye’nin çok daha eskilere uzanan dindar Müslüman/ laik Kemalist karşıtlığı ve kutupsallığı görülmemiş bir gerilim derecesine ulaştı. Bu tür gerilimlerin herhangi bir toplum için fayda getirmeyeceğini düşünenlerdenim. Ama son kertede ve fiilen “darbe” pratiğinde karar kılan bu siyasî tutumun, bunu savunanların, gene siyaset arenasında geriletilmesinin, izole edilmesinin zorunlu olduğuna da inanırım. Öte yandan, bu anlayış toplumun azımsanmayacak nicelikte bir kesiminin zihninde dipdiri dururken, somut eylemlerde bulunmuş beş on aktörün hapisle cezalandırılmasıyla bu gibi sorunların çözülemeyeceğini de çok iyi biliyorum. Kolay bir iş değil bu: ne yapsan, getireceklerinin yanısıra götürecekleri de var. Şüphesiz uzun vadeli çözüm gerçek bir demokrasi. Demokrasi içinde yaşıyor olmak, böyle ideolojileri (ve onlara inanmaya teşne olanları) büsbütün yok etmese de, etkili olamayacakları derecede azaltır. “Uzun vade” diyorum ama kısa vadede de başka bir yöntem yok.
Yani, bu gerilimin de insanların zihninin içindegerçekleşecek bir karşılıklı anlayışa varmakla çözüleceğine inanırım. Bu, “aynı fikre” gelmek falan değil. “Senin gibi düşünmüyorum ve düşünmeyeceğim. Ama seninle aynı dünyada (toplumda, kentte, odada, her neyse) bulunmayı kabul ediyorum.” Bu kavganın da böyle bir sonuca ulaşmasını --zorluklarını pekâlâ bilerek-- istiyordum.
Şimdiki tahliyelerle ortaya böyle bir sonuç çıkmıyor. Burada kimse kimseyi anlamış ya da onunla aynı mekânda varolmayı kabul etmiş değil. Ergenekon davalarından şimdi tahliye olanlar, “Meğer bize bu Gülenciler kötülük etmiş. Erdoğan ve AKP masummuş. Onun için biz şimdi Erdoğan’la birlikte Gülen cemaatinin kökünü kazıyacağız,” demiyorlar. Erdoğan hakkında 2002’de ne kadar dostane duyguları var idiyse, şimdi de aynı. Bu tarihte tahliye edilmek de bir “minnet” duygusu falan yaratacak değil.
Çözümün yolu belli: demokrasiyi genişletmek, farklılıklarla birlikte yaşamanın hem mümkün, hem de yararlı olduğu inancını ve buna dayalı bir siyasî kültürü güçlendirmek. Erdoğan’ın ve çevresinin bugün vebadan kaçar gibi kaçmakta olduğu anlayış da bu zaten.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.