Yakından tanıyanlardan değildim. Ancak birkaç kısa sohbete dayalı tanışıklığım, verdiği hukuk mücadelesine dair duyduklarım, ‘hendek savaşları’ esnasında yaptıkları, söyledikleri ve ardından elbette ki meşum linç kampanyası esnasındaki duru, kararlı tavrı Tahir Elçi’nin farkını anlamak için yeterliydi. Samimi bir barış yanlısı, çalışkan bir hukukçu, demokrat bir Kürdistanlıydı Tahir Elçi. Nadir bulunan pek çok vasfa birden sahip biri yani. Şimdi yok. Katledildi. Olur da bir gün barış gelecek olursa buralara, sonrasını tatsız, sonrasını eksik kılacak bir cinayetle. Önceki bütün cinayetler gibi.
Şimdiye kadar bildiklerimiz ve gördüklerimiz Tahir Elçi’nin kasten katledildiğini kanıtlamıyor olmakla beraber, bu ülkenin tarihini, bu devleti bilenler için, aksine inanmak neredeyse imkansız. Katledilen, meşum linç kampanyasına yol açan şeyleri söyleyip, bir de korkmadığını duyuran biri ne de olsa. Buralarda böyle şeylerin affedilmemesi olmaz şeylerden değil malum.
Öte yandan, dün Tahir Elçi’nin linçine şevkle katılanların bugün onun ardından yaktıkları samimiyetsiz ağıtların, yaptıkları güzellemelerin, verdikleri mesajların bir kıymeti yok elbette. Yarın benzeri bir başka linçe bir kez daha şevkle katılacaklarına emin olabiliriz.
Ancak, Tahir Elçi’nin ardından samimiyetle yapılan bir değerlendirmeyi, önemli bir tespiti ciddiye almak, derinleştirmek gerekiyor. Ardından yazan, konuşan bir çok kişinin tespit ettiği, olumlayarak aktardığı üzere Tahir Elçi ‘mahallesine karşı eleştirel olabilen, baro başkanı olduğu Diyarbakır’daki hakim siyasi hattı yeri geldiğinde uyarmaktan çekinmeyen, geniş manasıyla bir parçası da olduğu bu hattın yanlış bulduğu adımlarına karşı çıkabilen biriydi. Önemli bir meziyet gerçekten; hele de Türkiye/Kürdistan gibi, mahalleden ayrılmanın cesaret istediği ve genellikle yalnızlıkla sonuçlandığı bir yerde. Ancak, malum Tahir Elçi bu meziyeti gösterdi. Silahların tümden susmayacağının belli olduğu zamanlarda, hiç olmazsa şehirlerin, sivillerin olduğu yerlerin çatışma alanları olarak kullanılmamasını talep ederek. ‘Hendek savaşlarının’ sonlandırılmasını önererek.
Tahir Elçi’nin mahallesine karşı alabildiği bu mesafeyi alabilmek önemli hakikaten; hem de her zaman. Kürd hareketinin bu mesafeyi alabilen daha çok yüze, daha çok Tahir Elçi’ye ihtiyacı var.
Ancak şunu söylemeden bitirmeyeyim: Tahir Elçi’nin mahallesine aldığı mesafeyi başkalarına, ‘bize’ hatırlatanlar da kendi mahalleleriyle mesafe almayı becerebilse gerek. Malum mahallelerinde epey bir zamandır “anadilde eğitim olmaz”, “özerklik olmaz”, “silah bırakmadan görüşülmez” diyenlerinkinden başka bir ses duyulmuyor. Bu sese katılıyorlarsa diyecek bir şey yok, ama katılmıyorlarsa ve bu sese mesafe koyabilirlerse Tahir Elçi’de onayladıkları erdemli tutumu tekrar etmiş olurlar.
Tabii gerçek bir mesafe almaktan söz ediyorum. Mesafe alıyormuş gibi yapmaktan değil. “Dillerinde eğitim Kürdlerin hakkı canım” gibi geçiştirmelerden değil, “Kürdlerin dillerinde eğitim görmesini, Kürdlerin kendilerini yönetmesini PKK’nin silah bırakması şartına bağlamak yanlıştır” gibi net ve kararlı tavırlardan söz ediyorum. Kürd siyasetçilerini, HDP’lileri eleştirirken yaptıkları gibi insafsız, kaba olmalarına gerek yok ama mahalleleriyle, mahallelerinin abilerinde gerçek soru işaretleri yaratmaya yetecek kadar bir mesafe almaları yeterli, erdemli olur.
Kim bilir, bu erdemli tutum biraz büyürse, Tahir Elçi’nin peşine düştüğü barış belki buralara da gelir. (basnews)
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.