Geçen hafta Taha Akyol Hürriyet gazetesindeki köşesinde “Kürtçe Okul” başlıklı bir makale kaleme aldı. Bu makalenin içeriğine bazı itirazlarım var. IŞİD gündemi sebebiyle bu kadar süredir ihmal etmiş olsam da “anadilde eğitim” meselesi güncelliğini koruyor ve üzerine konuşmakta fayda var.
Yer darlığı sebebiyle yazının tamamını aktaramıyorum, umarım anlam kaymasına yol açmam.
Taha Bey diyor ki:
“...Meşru ve anayasal otoriteyi tanımayıp KCK otoritesinin geçerli olduğunu göstermek için yapılan eylemlerden sonuncusu, yasal yollara başvurmadan Kürtçe eğitim okulu açılması.
....
Başbakan Davutoğlu, çözüm sürecinin Kürt vatandaşlarımızda ‘vatandaşlık aidiyeti’ duygusunu güçlendirdiğini söylemişti. Doğrudur, zaten ayrılıkçı olmayan fakat talepleri olan Kürt vatandaşlarımızın çoğunluğunda...
PKK-KCK yönetimindeki milliyetçi Kürt hareketi ise, demokrasi geliştikçe demokratikleşmiyor, aksine talep çıtasını sürekli yukarı çekerek çatışma ve ayrışma psikolojisini tırmandırıyor.
Çözüm süreci devam ederken sürekli tırmandırılan eylemlerin başka ne anlamı olabilir?
Bu, tipik bir ayrılıkçı milliyetçilik tavrıdır.”
Liberal kimliğiyle tanıdığımız Taha Bey’e sormak istiyorum;
--Kürtlerin dilleri, kültürleri, tarihleri ile “bir millet” olduklarını düşünüyor musunuz?
--Bir milletin doğuştan getirdiği haklar içerisinde anadilini başta eğitim dili olmak üzere yaşadığı coğrafyanın her alanında kullanmak, yaşatmak, geliştirmek var mıdır?
--“Ayrılıkçı” olmak demokrasilerde suç mudur? Bunun tartışılması ve gerekiyorsa oylanması, mevcut dengeler içerisinde mümkün değilse “ayrılmayı” savunanlar için hangi mecraları önerirsiniz?
Yine Taha Bey diyor ki:
“Balkan milliyetçilikleri de böyleydi. 19. yüzyılda barışçı çözüm için yapılan her reform o zamanki tabirle ıslahat ‘Balkan komitacıları’ tarafından çatışmayı tırmandırmak için fırsat sayıldı, çözüm getirilemedi, herkes bu yüzden felaketler yaşadı. Balkanlar’da din farkının yarattığı kalın duvarların aksine, aynı dine mensup olmak Türklerle Kürtleri asırlar boyunca iç içe geçirdi, önemli ölçüde kaynaştırdı. Atatürk de Hıristiyan fakat özbeöz Türk ve Anadolu şivesiyle Türkçe konuşan Gagavuzların göçünü kabul etmedi, Türkçe bilmeyen Balkan Müslümanlarına sonuna kadar kapıyı açtı; uyum kolay olurdu çünkü.”
Soruyorum;
--Hıristiyan Türk Gagavuz halkının göçünün engellenmesi Anadolu’nun İslamlaştırılması açısından ‘kıymetli’ olduğuna göre bu topraklarda binlerce yıllık geçmişleri olan kadim Anadolu Ermenilerinin, Rumlarının, Süryanilerinin, Yahudilerinin tehcirle, yağmayla, ırkçı uygulamalarla, gasp ile ata topraklarından yok edilmesine de kıymet atfedecek miyiz?
--Aynı dine mensup olmak Kürt halkının her anlamda Türk halkına eşit imkânlardan faydalanmasına yeterli oldu mu?
--Bugün bu eşitlik var mı?
“Ulaşım ve şehirleşme geliştikçe daha fazla iç içe geçtik, daha çok evlendik. Sosyolog Ziya Gökalp de 1923’te yazdığı ‘Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tedkikler’de, tarih boyunca Türklerin ve Kürtlerin birbirleriyle kaynaştığını, hatta birbirlerine dönüştüğünü ama Araplarla bunun olmadığını anlatmış, sosyolojik sebeplerini izah etmişti.”
--Bana bir tane Kürtleşmiş Türk göstermeniz mümkün müdür? Devlet tarafından çocukları Beyaz Toroslar ile katledilmiş insanları “kız alıp verdik” diyerek memnun etmeye çalışmak hâlâ argüman mıdır?
--Kürt sorununun çözümü için Ziya Gökalp’ten başka referanslar aramamız gerekmez midir?
--Üç milyon oyu ve ortalama 10 milyon nüfusu ile “Ayrılıkçı, milliyetçi” ilan ettiğiniz bu insanlara akıl vermek yerine evrensel standartlarda hakkı, hukuku rehin tutan devlete iki çift sözünüz yok mu?
Sayın Devlet Bahçeli’nin geçen gün attığı bir tweet ile bitireyim yazıyı
“Dil bir millettir, dil bir vatandır, dil bir medeniyettir, dil bir kültürdür, dil gördüğümüz düşlerin, kutlu hedeflerimizin ana dinamiğidir.”
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.