• BIST 9128.97
  • Altın 2940.718
  • Dolar 34.4659
  • Euro 36.3751
  • İstanbul 19 °C
  • Diyarbakır 11 °C
  • Ankara 10 °C
  • İzmir 19 °C
  • Berlin 1 °C

Tabuta bayrağı iyi sarın ki, canlısına ettikleriniz görünmesin!

Umur Talu

Kahpe mayın, karakola dört kilometreden roket, yetmiyor mühimmat…

25 asker, 8 polis, 7 asker, 75 etkisiz hale getirilen…

Devlet sayıyor.

Hayat yerinde sayıyor.

Döke döke kendi çocuklarını; “Ortadoğu’nun kaderini değiştirmeye” koşturuyorsun!

Birkaç Mehmet” “binkaç Mehmet” olmuş çoktan; 50 bin denen sayıya çığ olmuş o günden bu yana.…

Çıkıp diyor ki, Genç yaşta şehitlik, nasiptir!

Kederi kaderleştiriyorlar.

Oysa bak…

Elazığ Toplanma Merkezi, Doğu’daki birliklere gidecek askerlerin “güvenli konvoy”ya gönderilmek üzere toplandığı, “Emniyetli Gün” denen zamanlarda sevk edildiği yermiş.

Bir kader de bu işte! 

***

Şehit”i tabuta koyuyorsun…

Bayrağa sarıyorsun…

Taşın üzerine taşıyorsun…

Önünde askerî ve sivil erkân toplaşıyorsun…

Safa duruyorsun…

Duasını okuyorsun…

İnfialini ilan ediyorsun…

Sonra gidiyorsun.

Tabut eller üstünde havaya kalkıyor…

Taşın üstünde izler kalıyor.

Görürsen ne ala…

Görmezsen, yine dağ ölüyor!

Şehit var mı, var…

Şahit yok mu, aslında var! 

*** 

Taşın üstündeki izlerde…

Ölmeden bir tabuta koydular bizi, yazıyor.

Nedir o tabutluk?

Şehit diye kutsadığın insanların canlısına reva gördüğün muamele, yaptığın eziyet, ettiğin hakaret, onları yığdığın felakettir!

Bununla yüzleşmediğin sürece…

İster devlet ol, ister millet…

İkiyüzlüsün Ahmet! 

*** 

Nedir o tabutluk?

Zengin Oyak gölgesinde yoksul askere “dayak”tır…

Zırhlarken, lojmanlarken, ömür boyu korumaya boğarken, nemalarken kimini; Dağlıca’yı, Aktütün’ü derme çatma bırakmaktır.

Milletten bağışlar alıp milletin çocuklarını kolayca kurban etmektir.

Mehmetçik diye vaveyla ederken, kendi canını, kendi evladını (Allah hepsini korusun tabii) torpille kaçırmaktır.

Uludere’de 34 köylü hala yatarken, aynı yere yolladığın yorgun askerleri korucunun taka midibüsüne doldurup uçuruma yuvarlamaktır.

Dayatmacı emir komutada, işi bilen astın itirazını bastırıp acemileri mühimmat deposunda paramparça olmaya tıkıştırmaktır.

24 saatten fazla operasyonda koşturduğun polisleri uyduruk bir araçta mayınlara sürmektir.

Kiminin “bireye karşı devlet suçu”nu korurken; insanlık haklarını çiğnemek, tüketmek, bitirmektir.

Üniformaları içinde mahkûm ettiğin robotluk, kulluk, kölelik üstüne; vatandaş olarak da varlığını aşağılamak; milli, dini kimliğini yüceltirken, kişiliğini yerin dibine sokmaktır. 

*** 

Nedir, biliyor musun?

Kendilerinin de sıvasız evlerin çocukları olduğunu unutturmak; benzerlerini ezeli düşman belletmek; onları da yutan çarkın mengenesi kılmak; mengenede onların da hayatını ezmek, ezmek, ezmektir.

Onları itirazsız itaate mahkûm etmek; şahsiyetini, haysiyetini rehin almak; itaat-biat kültürünü onların baskın ideolojisi yapmak, itiraz eden herkesi düşman diye ezberletmektir.

Nedir o tabutluk?

Ölüsünü, “şehit” diye bayrağa sarmadan çok önce…

Çoluğu çocuğuyla, bedeni ve ruhuyla bir köle yaratıp zincirlere dolamaktır.

O bayrağın altında o zincirleri saklamaktır! 

*** 

Bu kez Bingöl polislerinin nasıl özensiz bir araca, hangi densiz mesai yüküyle yüklendiği çıkıyor.

Tabutu kaldırdın mı…

Görürsen, aynı izler ortaya çıkıyor.

Görebilseydin, zaten bağ olurdu memleket…

Göremeyince, dağ da ölüyor. 

***

Elbette “şehit” için, bir ölünün hatırasına kalanlarına öyle böyle para dağıtıyorsun…

Çünkü her şeyin bir bedeli, bir ederi var işte!

Yasa da bu, piyasa da.

Hayat da öyle, ölüm de böyle.

Hayatı değersiz olanın, hakkını talep etti mi sürülenin, sesi boğulanın ancak sessiz, nefessiz tabutuna “sosyal merhamet devleti”!

Böyle gelmişti…

Böyle gidiyor…

Böyle yerinde sayıyor.

Bu çarkı göstermek, gidenin bir mirası olabilir ama…

Fark etmek, kavramak, sadece ağaçları değil ormanı görmek ve bir ağaç gibi hür ve bir orman gibi kardeşçesine yaşamayı hayal etmek de hayattakilerin hakikati olabilir! 

Not: Neden yerinde sayıyor? Dön dolaş, iktidar edebiyatı, muhalif olmayı, itiraz etmeyi “anarşik” sayan sayfada takılı kalıyor.

Bırak nice iktidarı, otokrasilerin, otoritelerin baskı ve nefret aracı olmuş dinler de kurulu düzene ve otoriteye itirazla; onları sarsarak, yıkarak yürümüştü.

Yine boynu eğik uyruklar, kuyruklar olsun diye buyruklara alet edilene kadar onlar da “geçici anarşist” olmuştu belki!

Hala da, neyse ki bazen öyle!

  • Yorumlar 2
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89