Suriyeli Kürtler ile Arap muhalif güçler arasında şiddetlenen çatışmalar Ankara’da alarm zillerini yeniden çaldırdı. Önceki gün Urfa’nın Ceylanpınar ilçesinin tam karşısında bulunan Resulayn kasabasından seken mermiler 17 yaşındaki Mahsun Ertuğrul’un canına mal oldu. 15 yaşında Ahmet Gündüz’ün henüz hayati tehlikeyi atlatamadığı gelen haberler arasında.
Bu tehlikeli tırmanış Suriyeli Kürtlerin Rojava diye adlandırdıkları nüfusları çoğunlukla Kürt olan bir dizi yerleşim bölgesini Suriye rejim askerlerinin terk etmesiyle birlikte ele geçirmelerinin birinci yıldönümü sayılan 19 temmuza, yani bugüne denk düşmesi tesadüf olmasa gerek.
PKK’nın izdüşümü sayılan Demokratik Birlik Partisi PYD bu geçen yıl zarfında bölgedeki nüfusunu gittikçe perçinledi. Suriyeli Kürtler arasında neredeyse tek ve mutlak güç hâline geldi. Irak Kürdistan lideri Mesut Barzani, Ankara’nın da telkinleriyle, her ne kadar PYD’nin tekelini kırmaya uğraşsa da başaramadı. Geçen yaz Erbil’de kurulan ve PYD ile diğer Suriyeli Kürt grupları iktidarı paylaşmak üzere çatısı altında toplayan Kürt Ulusal Konseyi çökmüş durumda.
PYD’nin geçtiğimiz günlerde açıkladığına göre altı ay zarfında “ulusal halk meclisi” oluşturmak üzere seçimler gerçekleştirilecek ve “demokratik özerklik” ilan edilecek. Bunun öncesinde Resulayn gibi kasabaları cihatçı unsurlardan arındırma operasyonları bu stratejinin bir parçası. PYD dün 17 temmuz itibarıyla Resulayn’i eline geçirdiğini duyurdu. PYD’ye rakip Kürt grupların iddialarına göre ise kendileri de hedef alınıyorlar. “KurdWatch” isimli internet sitesi siviller dâhil olmak üzere PYD’nin kendisine muhalif saydığı kişiler ve kurumlara yönelik bir dizi saldırı iddiası sıralıyor. PYD Eşbaşkanı Salih Muslim tüm bu iddiaları şiddetle reddederken bunları partisine yönelik “komplo” olarak değerlendirdi. Muslim’in rahatsızlığının temel nedenlerinden biri 1 temmuz günü ABD Dışişleri Bakanlığı’nın PYD’yi, Amude’de altı sivilin ölmesine neden olduğunu iddia ederek sert bir dille kınamasıydı. Zira PYD’nin bir diğer hedefi Suriye’de uluslararası meşruiyet sağlayarak Cenevre-2 barış görüşmelerine katılabilmek. Tam da bu yüzden ABD ve AB’nin terör listesinde bulunan PKK ile herhangi bir organik bağı olmadığını ısrarla savunuyor.
Bu yılın başına kadar Türkiye PYD’nin tüm diyalog çağırılarını geri çeviriyordu. Ancak İmralı süreciyle birlikte Müslim ile bir dizi gizli görüşme başlattı. Zaten İmralı sürecini tetikleyen en önemli unsurlardan biri Suriye’de sezilen “tehlikeydi”. Ne var ki son günlerde durum yeniden tersine döndü. Uzun zamandır Türkiye’nin El Nusra cephesini üstüne salmakla suçlayan PYD bu iddialarını yeniden dillendirmeye başladı. Hatta El Nusracıların arasında Türklerin de bulunduğunu öne süren PYD üç Türk vatandaşına ait olduğunu iddia ettiği nüfus kâğıtlarının fotoğraflarını basınla paylaştı.
PYD ile El Nusra’ya bağlı gruplar arasında yoğun çatışmalar Kamışlı kentine yakın, önemli petrol kaynaklarının bulunduğu Tel Koçer bölgesinde sürüyor. Galip geleceklerini savunan PYD kaynakları bu vesileyle Irak’ın Maliki denetimindeki bölgelerine artık rahatça ulaşabileceklerini ekliyorlar. (Barzani denetimindeki sınır geçişi PYD’nin 70 küsur KDP yanlısı Suriyeliyi gözaltına aldığı mayıstan beri kapalı.)
Son yazımda belirttiğim gibi Esad’ın son aylarda sahadaki kazanımları Suriye’deki dengeleri yeniden değiştirdi. PKK/ PYD de bu dengelere göre pozisyon alıyor. Bir diğer altını çizdiğim nokta ise İmralı sürecinin Suriye’deki Kürtleri de doğrudan etkilediği yönündeydi. Sürecinin tıkanma noktasına gelmesiyle PYD’nin son hamleleri arasındaki diyalektik ilişkiyi doğru okumakta fayda var.
İşin en garip tarafı belki de PYD asıl maksadı bu olmasa da El Nusra’yla savaşarak hem Esad hem de El Nusra ile ilgili kaygılarını sürekli dillendiren ABD’nin çıkarlarına da hizmet ediyor olması. Rojava’yı izlemeye devam edin.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.