Anladık, birçokları için ne gerçeklerin, ne ilkelerin hiç ama hiç önemi yok. İktidar partisi pusulayı ne yana çevirirse oraya doğru koşar adım gidiyorlar. Ama bari işin içine din, iman, Filistin davası, mezhepçilik vs. katmasalar. Lübnan Hizbullah’ının Esad rejimi yanında Suriye’ye müdahil olacağını ilan etmesinin ardından, Bekir Bozdağ, Hizbullah’ı ‘Hizbulşeytan’ diye niteledi, İslamcı basın Hizbullah’ı ‘mezhepçi davranarak Esad zalimini’ desteklediği için topa tutmaya başladı.
Bölgede, İran, Suriye ve Hizbullah ittifakı yeni bir olay değil, çok yakın zamana kadar bu ittifak içinde Hamas’da vardı. Arap Baharı esnasında, Hamas hızla bu eksenden uzaklaştı (daha doğrusu başını Katar’ın çektiği bir süreç içinde uzaklaştırıldı) daha o zaman Esad katliamı falan yoktu. Ama, Hamas’ı, kendisini Batı emperyalizmi ve İsrail’e karşı direniş cephesi diye tanımlayan bu ittifakın içinden çıkarmak önemliydi. Katar ve Mısır Müslüman Kardeşler ittifakı çerçevesinde Hamas’ı bu eksenin dışına çektiler, böylece kendine direniş cephesi diyen bu ekseni ‘Şii ittifakı’ olarak tanımlamak daha kolay hale geldi. O gün bugündür de, Hamas’ın sesi duyulmaz oldu.
Hizbullah, 2000 yılında İsrail işgalini sonlandırdığında da, 2006 savaşını kazandığında da Suriye ve İran ittifakı içinde yer alıyordu. Ama Arap kamuoyu nezninde prestiji büyüktü. Hadi, o zaman Suriye’de ortalık karışmamış, Esad katliama girişmemişti. Ama, Arap sokaklarının atmosferi bir yana, Hizbullah Batı ittifakı için o zaman da baş hedefti. Muhafazakar Arap rejimleri kamuoyları karşısında, Hizbullah’a karşı, açıkça Batı ittifakını destekleyemiyordu, ama ellerinden geleni artlarına koymuyorlardı. Daha 2004 yılının sonlarına doğru, BM Hizbullah’ın silahsızlandırılması yönünde 1559 nolu kararı çıkardı. Kıyamet koptu, ardından Suudi Arabistan- Batı ittifakının Lübnan’daki temsilcisi Refik Hariri Şubat 2005’de suikasta kurban gitti. Bu olay Lübnan’daki cepheleşmeyi de netleştirdi. Zira, Batı dünyası ve Haririlerin yanında yer alanlar cinayetten Suriye’yi sorumlu tuttular. Hizbullah’ın başını çektiği cephe ise bu olaydan CIA ve İsrail’i sorumlu tuttu. O dönemde bizim Ortadoğu uzmanları da Suriye’yi katil ilan etmişti. Ama zaman içinde Batı’nın Suriye politikaları 2007 itibarıyla değişince, Türkiye de Suriye’ye yakınlaştı meşhur ‘kardeşim Esad’ dönemi başladı. Suriye’yi suçlayan Uluslararası mahkeme savcı ve ağız değiştirdi, bu kez Hizbullah’ı suçlamaya başladı. O kadar da değil, 2010 yılında oğul Hariri Şam ile barıştı, Esad ile görüştü, babasının ölümünden ‘Suriye’yi sorumlu tutmanın büyük bir hata olduğunu’ söyledi. Şimdilerde, Hizbullah’a karşı kaleme sarılanlar, bu dönemi nedense es geçiyor. Esad aynı Esad, Suriye aynı Suriye idi. Ama 2004’den itibaren baş hedef, sonra dost, sonra tekrar düşman oldu. Dikkatinizi çekerim, 2004’de hedef iken daha katliam falan yoktu. Sadece Türkiye’den söz etmiyorum, zaten Türkiye’nin bu süreçte Suriye politikası Batı ittifakı ile aynı dalga boyunda ilerliyordu.
Başbakanımızın neden bir noktadan sonra Şam ile arayı ısıtıp, Esad’ı ikna edebileceğini düşünmeye başladığını ve neye ikna etmeyi tasarladığını sormak durumundayız. Söz konusu, diktatörlükten vazgeçmesi ise, aynı hamle mesela Mısır ve Mübarek’e yapılmadı. Körfez ülkeleri ve Suudi Arabistan’ın bu tabloda nereye konulabileceği, Bahreyn’de olanlar da malum. Dış İşleri Bakanı ‘Esad’ın bu kadar gaddarlaşabileceğini düşünmemiş’, peki Suriyeli muhaliflerin bu kadar barbar olacağını tahmin edebilmiş mi?, veya bu konuda ortaya çıkan manzara muhaliflere ilişkin politikamızı değiştiriyor mu? Kısacası, çocuk mu kandırıyorsunuz? Çizgi filmi kahramanı gibi davranırsanız, çocuk gibi oyalanacağımızı mı sanıyorsunuz? Masum değilsiniz hiç biriniz, bari üzerine, üzerine gitmeyin.
Ayrıca, Hizbullah şimdi açıkça ilan etti, ama tabiki, başından beri Lübnan savaşın içindeydi, bölgedeki ve bölge dışındaki tüm taraflar gibi. Küçük sahnede, Hizbullah Esad güçlerine destek olurken, Lübnan’da başını Haririlerin çektiği karşı cephe muhalifleri destekliyordu. Hem bu oyun yeni başlamadı, 2008’de Hizbullah’ı Beyrut sokaklarına çekmek için yapılan kışkırtma ne idi? Hizbullah’ın prestijini kırmak başarılamayınca süngüler nasıl düştü? Lübnan’daki Filistin kamplarında Selefi örgütlenmelerinin tarihi ne, kim ne zamandan beri, ne için buralarda savaşçı yetiştiriyor?
Gerçekleri, ‘zalim Esad’ın ardına saklanarak saklanarak geçiştirmek mümkün değil. Ortadoğu’da neler olup bittiğini bilen herkes için herşey, kontrol atına alınmış medya ve ipotek alınmış vicdanların örtmeye çalıştığı perdenin ardından fazlasıyla sırıtıyor. En komiği ve acıklısı ise, elifi görse mertek sananların Suriye ve Ortadoğu yorumları. Kralın soytarıları onlar, kulak asmayın!
Kem küm etmeye de, Esad’ı veya muhalifleri aklamaya çalışmanın alemi yok, Suriye’deki trajediye son vermenin tek yolu tarafların derhal silah bırakması, gerisinin diplomatik baskı ve müzakereler ile getirilmesi. Sahi neden iki tarafı da derhal silah bırakmaya çağırmıyoruz, çağırmıyorsunuz? Sakın asıl mesele insanlık değil, muazzam çıkarlar, büyük hesaplar olmasın?
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.