Hem yurtdışında bir toplantıda olacağım için, hem de birbirini tamamlar mahiyette olduklarını düşündüğüm için, bu yazıyı Salı günkü yazı ile birlikte yazdım. İyi tabloyu ikinci yazıya bıraktım. Kuşku ve sorunlar, iyi işaretlerin ardından yazılınca, ‘iyi ama, çok da sevinmeyelim, hatta mesafeli duralım’ havası çıkıyor. Bu nedenle tersini yapmak bence daha iyi. Başdöndürücü bir haftanın ardından, hepimizin kafasında onlarca soru ve sorun var, ama geçtiğimiz hafta kısa bir süre öncesine kadar tahmin edemeyeceğimiz bir sürü olumlu gelişme oldu.
Her şeyden önce, daha önce de yazdığım gibi, Diyarbakır Newroz’u, sadece bir resim olarak bile Türkiye kamuoyunun algı dünyasını değiştirdi, Kürt meselesi gerçeği ile ilk kez bu derece yakından yüzleştirdi. Tepkiler, yadırgamalar yok değil ama, bu denli gerginleşmenin ardından, genel tepkinin olumlu olduğu ortada ve bu çok umutlandırıcı bir gelişme. Bu noktada, iktidar partisinin tavrının belirleyici olduğu açık. Demek ki, ezip, sindirme, vurup, kırma dili değişebiliyormuş, iktidarın dili ve tavrı değişince ortam bambaşka olabiliyormuş. Umarım sürecin devamı böyle gelir, herkes rahat bir nefes alır.
Olumsuz tepkilere gelince, ‘milliyetçi muhalefet’in verdiği tepkinin kolay kolay değişmesini bekleyemeyiz, ama ana muhalefetin tavrı, bu ülke için umut kırıcı olmaya devam ediyor. CHP içinde de bu konuda rahatsız olanların olduğundan eminim. Yine umalım rahatsız olanlar süreç içinde öne çıksın. Uluslararası medyanın Newroz ve Öcalan’ın barış mesajına ilgisi büyük ölçüde bölgesel politik atmosferin eseri ama Kürt meselesinin bunca aradan sonra dünyanın gündemine çıkması ciddiye alınması gereken bir gelişme. Zira, bu süreç içinde uluslararası hakemliklere gerek duyulan aşamalar olacak. Son olarak, bu noktaya gelmiş bir süreci, durdurmak veya tersine çevirmek artık mümkün olmayacak, bu da barış için kendiliğinden bir teminat oluşturur diye düşünüyorum. Benzer bir şey demokratikleşme için söylenebilir, iktidarın böyle bir ufku olsun olmasın, böylesi bir süreç kendiliğinden baskıcı ortamın görece rahatlamasını birlikte getirir diye düşünüyorum.
Tüm bunları ‘biraz da iyimserlik’ adına söylemiyorum, tablonun tüm boyutlarını aynı resim içinde bir arada görmekte fayda olduğunu düşündüğüm için söylüyorum. Olumlu ve olumsuz boyutları birlikte düşünmeden yapılacak eleştiri ve sorgulamaların gerçekleri ıskalayacağını düşünüyorum. Diğer taraftan, böylesi bir sürecin tartışmaya kapalı olmasını istemek anlaşılır bir şey olamaz.
Malesef, daha başından tartışma sevmezler seslerini yükseltmeye başladılar. Kendilerinden farklı düşünenleri ‘olmazlanmakla’ suçlamaktan başlayanlar, işi ‘savaş lobiciliği’ suçlamasına vardıranlar sahne almaya başladı. Bu ülkede, ‘iktidar partisi başarılı olmasında ne olursa olsun’ diye düşünenlerin olduğu bir sır değil, ancak bu gerçeğin arkasına siperlenip, farklı düşünenleri sindirme artık bir gelenek halini almış durumda. Bu, sıradan bir mesele değil, şimdiye kadar çok da başarılı oldu, iktidar partisinin politikalarına yönelik her eleştiri bu hokus pokusculukla savuşturuldu. Sağ siyasetin ve bazı eski solcuların bitmez tükenmez sol düşmanlığı aynı yoldan kendine mecra buldu. Dahası, böylesi bir işbirliği ile, yakın tarihin tüm karanlık işleri ve sorunları sol siyasete fatura edilerek bir büyük ‘temize çekme’ harekatı yapıldı, yapılıyor. Şimdi barış süreci vesilesi ile aynı tezgah kurulmuş vaziyette. O nedenle, bu sürecin bu türden tuzaklara kapılmadan tartışılması gerekiyor. Unutmayalım ki, Kürt siyasi hareketine düne kadar sövüp sayanların, Kürtlerin özgürlük mücadelesinin yanında duranlara öğreteceği hiçbir şey olamaz. Ama onların bu süreçten öğreneceği çok şey olacak.
Tartışmaktan vazgeçmeden, yutkunup oturmadan, ama sorgulamayı kuşku ve vehime karıştırmadan, sol düşmanlarının tuzaklarına da düşmeden, Kürtlerin özgürlük mücadelesi için çok önemli olan bu sürecin başarılı olması için uzun soluklu ve güçlü bir destek vermeliyiz diye düşünüyorum.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.