İran Devrim Muhafızları Komutanı Kasım Süleymani çok önemli bir isimdi. Çok iyi bir müzakereciydi, Irak’tan Kuzey Afrika’ya kadar çok iyi bağlantıları vardı, uzun süredir hedef tahtasında olmasına rağmen sahada gezmekten çekinmezdi.
İran, Süleymani’nin kabre indirilişini ABD’nin Irak’taki üslerini vurarak, İran usulü bir selamlama ile gerçekleştirdi.
Süleymani hakkında, öldürüldüğü günden beri birçok şey yazıldı, çizildi. İran yakın tarihte bölgede yaptığı bütün karanlık operasyonlardan dolayı nefret objesi oluverdi bir kesim için. Diğer kesim için de ABD ve İsrail’in bölgedeki kanlı müdahalelerinin önündeki setti tek başına…
Süleymani’nin tabutu, hepimizi yakından ilgilendiren yeni bir dönemin kapısı oldu. Taşlayanı da çok selam duranı da, ancak yok sayıp görmezden geleni yok.
Bu yazı bir lanetleme veya selam durma yazısı değil; Süleymani bölgedeki her önemli ve karizmatik lider/komutan kadar 'suçlu, eli kanlı' veya 'idealist ve ümit bağlanan' biriydi.
Her önemli gelişmede sorgusuz sualsiz bir tarafta yer almak, kıyasıya savunmak veya saldırmak, durumu önüne ardına bakmadan siyah-beyaz görmek sadece Türkiye’nin değil bölgenin en eski geleneklerinden olsa gerek!
“Süleymani’nin tabutu yeni dönemin kapısı oldu” dedik ya, önce eski döneme bakalım…
Süleymani için Arapça basında ve Farsçadan tercüme değerlendirmelerde “gerçekleşmesi için hayatını harcadığı her şeyi ölümüyle gerçekleştirdi” yorumuna sıkça rastlanıyor. Mesela İran içinde bir süredir yoğun bir huzursuzluğun olduğu, giderek büyüyen gösterilerin daha sık gerçekleştiği biliniyor. Süleymani’nin cenaze törenine milyonlarca insanın katıldığını gösteren görüntüleri hepimiz izledik.
Süleymani’ye yönelik suikastın ülke içinde birliktelik hissiyatını ve milliyetçilik duygularını canlandırdığı açık. İran başta olmak üzere bölgedeki bazı ülkelerde ABD ve İsrail karşıtı refleksin çok güçlü olduğuna dikkat çekmek gerek. Süleymani, ABD tarafından ve bir suikast ile öldürüldü. Bu da “dış müdahaleye refleks” olarak milliyetçilik hissini biraz daha büyüten bir faktör. Bu havanın kitlesel gösterilerle üzerindeki baskının iyice arttığı İran yönetimini bir süre rahatlatacağı açık. Yine yönetimin bir süre siyasi söylemler, medya ve mümkün olan bütün araçlar üzerinden bu birliktelik ve milliyetçilik hissiyatının ömrünü uzatmaya girişmesi beklenebilir. Ancak İran içinde ciddi bir ekonomik kriz, yolsuzluk, artık miadını çoktan doldurmuş yönetim anlayışı varken bu kitlesel hissiyatın ne kadar etkili olabileceği meçhul.
İran’ın iç huzursuzluğunun en önemli sebeplerinden biri giderek bozulan ekonomi. Ekonomik göstergelerin alarm vermesinin en önemli sebebi ise İran üzerindeki yaptırımlar. İran yönetiminin soğukkanlı ve akıllı hamleler yapması halinde Süleymani’nin tabutu İran üzerinde giderek sıkılaşan çemberi kırmasına yardım edebilir. Bu elbette kolay olmayacak ancak İran’ın, Irak’taki ABD üslerine saldıracağını söylemesi bile hâlâ devam eden çok yoğun bir diplomasi trafiğini başlattı.
Suikastın hemen ardından İran “üzerindeki yaptırımların kaldırılmaması ve ABD’nin tek taraflı çekildiği anlaşmaya geri dönmemesi halinde nükleer çalışmalarına devam edeceğini” duyurdu.
Irak’taki üslere saldırının ardından ABD’nin ve çok zorlandığı beden dilinden de anlaşılan Trump’ın ‘geri adım’ olarak değerlendirilebilecek manevrası ABD’nin bile bir savaşı göze alamadığını gösteriyor.
2011’de başlayan Arap Ayaklanması ile İran, kazananlar kampındaydı ancak sahadaki sıcak çatışmanın bitmeye başlaması havayı İran’ın aleyhine çevirmeye başlamıştı. Suikasta kadar İran’ın Irak, Suriye, Lübnan, Filistin, Yemen başta olmak üzere bölgedeki nüfuzuna yönelik darbeler sıklaşmaya başlamıştı. Zaten yaptırımlarla boğuşan İran’ın, Rusya’nın açık destek vermemesi gibi sebeplerle manevra alanı daralmaya başlamıştı.
Mesela, Irak’taki Haşdi Şaabi güçlerinin IŞİD’e karşı çok etkili mücadele yürüttüğü, İran’ın dahli ile Suriye ve Lübnan’daki radikal yapıların darbe aldığı dikkate alınmaz oldu.
Bir tarafta Haşdi Şaabi’nin yeni bir Lübnan Hizbullah’ı olarak elimine edilemez aktör haline gelmesinden korkanlar, diğer tarafta Haşdi Şaabi ve Hizbullah gibi yapıları bölgeden çekilmeye niyeti olmayan ABD gibi ülkelere karşı denge olarak görenler...
Elbette Irak başta olmak üzere bölge ülkelerinin kendi kararlarını kendilerinin alması, ABD veya İran dahil herhangi bir ülkenin müdahalesine izin vermemeleri gerekir. İdeal olan bu. Ancak bölgede doğru ile gerçeklerin neredeyse birbirlerine zıt hale gelmeleri yeni bir olgu değil. Irak’taki İran etkisinin kapısını açan ABD’nin Irak işgali oldu mesela. ABD dahil birçok ülkenin kendi çıkarları doğrultusunda müdahale ettiği, varlık göstermek için iç ve dış her aracı kullanmaktan çekinmediği sahada İran da yerini aldı. Aslında Irak sahasındaki ABD-İran çekişmesi Arap Ayaklanması’ndan çok önce başlamıştı. İran, ABD’nin ülkedeki askeri varlığına rağmen kendisine yakın hükümetler kurulmasını sağlamayı başarmıştı.
Velhasıl Süleymani suikastı olmasaydı ABD’nin başını çektiği birçok ülke İran’a yönelik ekonomik yaptırımlarla iç huzursuzluğun büyümesini, Irak sahasından çekilmesi için Haşdi Şaabi’nin durumunun sorgulanmasını, Irak yönetimi üzerinde baskı kurarak İran’ın elimine edilmesini, Suriye’de Rusya üzerinden İran varlığının sınırlandırılmasını, Lübnan’da Hizbullah’ın ekonomik ve askeri hamlelerle oyun dışına itilmesini sağlamak için art arda hamleler yapıyor olacaktı. Bu süreçte İran, her hamlede biraz daha zayıf görünecek, müttefiklik ilişkilerinden umduğunu bulamayacak kadar manevra alanı daralacaktı belki. Ancak ABD’nin, daha doğrusu Trump’ın fevriliği İran’a nefes alma fırsatları getiren bir hamle yaptı ve rüzgar İran’ın lehine dönmeye başladı.
Şu son 1 haftada gerçekleşen bütün gelişmelerden yola çıkarak, İran’ın artık “istediğimizde vururuz” imajının ABD eliyle yıkıldığını, İran’ın müzakere gücünün yüksek olduğunun anlaşıldığını söylemek mümkün.
Peki Süleymani’nin tabutu nasıl bir dönemin kapısı olacak?
Bu, tamamen İran’ın yapacağı hamlelere bağlı. Daha fazla hedefi vurmaya devam eder ve sadece askeri yöntemlere ağırlık verirse lehine dönen havanın çok kısa sürede aleyhine dönmesi gayet mümkün.
Ancak geleneksel İran dış politikasına ve İran’dan yapılan açıklamalara bakılırsa İran;
-Askeri yöntemlere başvurabileceği söylemlerini tekrar etse de diplomasiye ağırlık verebilir.
-Hâlâ devam eden diplomasi trafiğini intikam vs. için değil üzerindeki yaptırımların hafifletilmesi yönünde yürütebilir.
-Irak sahasında ABD ve müttefikleri ile açıktan savaşmak yerine Irak sahasından çekilmeye zorlayacak hamleler yapabilir. Nitekim, hedefteki İran destekli Haşdi Şaabi Irak Parlamentosunda oylanarak yasal bir güç olarak tanındı. Irak’taki yabancı güçler arasında değil.
-ABD cenahı da İran’ın açık bir savaşı göze alamayacağının farkındadır muhtemelen ancak aynı zamanda İran etrafındaki çemberin daha da daralması halinde İran’ın kaybedecek pek bir şeyi kalmayacağını da biliyorlardır. Ancak ABD için olmasa da ABD’nin bölgedeki müttefiklerinin kaybedecek çok şeyi var.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.