Cumhurbaşkanı muhtarları toplayıp bildiri imzalayan öğretim üyeleri hakkında “alçaklar” gibi kelimeler kullandığında, “Bir Cumhurbaşkanı böyle konuşmaz” diye yazmıştım. Ne var ki Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan her gün, kendi bir gün önceki rekorunu kıran bir performans sergiliyor. Bundan birkaç gün sonra, bu sefer kaymakamları toplayıp, “Mevzuatı bir kenara koyun,” dedi.
Cumhurbaşkanı “Alçaklar” diye konuşmaz. Ama “Böyle konuşmaz” diye yasa yapmak filan kimsenin aklından geçmemiştir, çünkü Cumhurbaşkanı olan bir kişinin belirli bir basireti olacağı ve böyle konuşmayacağı varsayılmıştır. Kaymakamlara söylediği ise alenen suç. Bir “Cumhurbaşkanı”nın devlet memurlarını toplayıp onlara “mevzuatı boşverin” demesi görülmüş işitilmiş bir şey değildir ve bir suçtur.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bunun bir suç olduğunu bilmiyor mu? Yoo, pekâlâ biliyor. Ama Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bu ülkede şimdiye kadar yapılmış yasaları saymıyor. Ona göre bunlar son analizde “iki ayyaşın” çizdiği bir çerçeve içinde onların emir kulu başka “laikler” tarafından yazılmış yasalardır ve bir hükümleri yoktur.
“Hukukun üstünlüğü”ne saygısı olduğunu bildirmiş. Ama “hukuk” demek “kanun” demek değilmiş.
Bu iki cümle çerçevesinde kaldığı ölçüde doğru bir tespit bu. Türkiye Cumhuriyeti’nin sık sık eleştirdiğimiz bir özelliğidir, çıkarılan yasaların “hukuka” aykırı olması. Geleneksel bürokrasimiz hukuka yabancıdır, ama “kanun”dan pek hoşlanır. Onun için, diyelim “sıkıyönetim yasası” çıkarır, der ki “gözaltı süresi üç aya kadar uzatılabilir”. “Yahu, öyle şey olur mu?” diye itiraz edersiniz, “Üç ay gözaltı olur mu?” İşte, olmuş bile: yasada yazıyor.
Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan “hukuk” ile “kanun” arasındaki bu uyumsuzluktan söz ederken doğru bir şey söylemiş oluyor. Bu “hukuk anlayışı” değil mi, bir Türkiye Cumhuriyeti yargıcına, “Sözkonusu olan Türkiye devletinin çıkarıysa gerisi teferruattır” dedirten?
O hâlde, varolan “kanunlar”ı evrensel “hukuk”un normlarına uydurmak üzere ne yapıyor Tayyip Erdoğan? Hiçbir şey yapmıyor. Sadece, “Hukuk, benim irademdir” diyor. Bunun dışında değişen bir şey yok. “Bir başka “egemen” düşünülerek oluşturulmuş “mevzuat” hükümsüzdür. Kaymakamlar, onunla ilgilenmeyin, uğraşmayın. Kimin iyi, kimin kötü, kimin dost, kimin düşman olduğuna ben karar veririm. Millet de zaten bunun için beni seçti. Ben size “X düşmandır, yakasına yapışın” der demez, “mevzuat”ı filan bırakıp yakasına yapışın. Bu bir dava konusu olursa da merak etmeyin. Ben yanınızdayım.”
Herhangi biri, bir Cumhurbaşkanı da olabilir, varolan yasalardan şikâyetçi olabilir. Bu yasaları şu ya da bu yönde değiştirmek isteyebilir, bunun için çalışabilir vb. Ama bunları yaparken, varolan yasaların, yasal düzenin sınırlarını çizdiği bir çerçeve içinde davranmaktadır ve bu çerçeveye uymakla yükümlüdür.
Bunlar herkesin bildiği, bayat mı bayat laflar, ama ne yapayım ki Cumhurbaşkanı’nın sözleri ve davranışları bu bayat sözlerin tekrarlanmasını gerekli kılıyor.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “cumhurbaşkanı” seçildiği için, seçilmiş olmasına dayanarak, olmayan, dolayısıyla kimsenin bilmediği, kendi kafasında olan ve olmasını istediği bir hukuka göre davranıyor. Birde facto durumun ardından bir başka de facto durum yaratıyor. Böylece, bizzat, ülke için bir “de factokriz” haline geldi.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.