İtiraf etmeli, 1989’da kırıldığından beri, sosyalizm fikri belini doğrultamadı.
Böyle olması doğal. Dünyada hemen herkes Sovyetler Birliği’nin sosyalist olduğunu düşünüyordu. Beğenen de düşünüyordu, beğenmeyen de.
Dolayısıyla, çöküp dağıldığı zaman, seveni de sevmeyeni de “Sosyalizm çöktü” diye düşündü.
Çöken rejimin ne kadar berbat, bürokratik, baskıcı, hunhar bir rejim olduğu tüm ayrıntılarıyla ortaya döküldüğünde, hemen herkes “iyi ki de çöktü, sosyalizm zaten kötü bir şeymiş” diye düşündü.
Üstelik, Bulgaristan, Romanya, Arnavutluk gibi, Sovyetler Birliği’nden de daha berbat rejimlerin çöküşü bu düşünceyi iyice pekiştirdi.
Artık kesindi: Sosyalizm kaçınılmaz olarak diktatörlüğe yol açar; insan toplumlarını örgütlemenin piyasa kapitalizminden başka yolu yoktur; kapitalizmin nihaî zaferi tescillenmiştir.
Bu düşünce, sadece sosyalizmin düşmanları tarafından değil, kendini sosyalist olarak tanımlayan insanlar tarafından da çok büyük ölçüde kabul edildi.
Dünyanın her yanında koca koca komünist partiler hızla üye ve taraftar kaybetti, eridi gitti. Bazıları (örneğin Türkiye’deki) kendini lağvetti.
Sosyalist saflarda müthiş bir boşluk, bilememezlik, çaresizlik hâkim oldu. Madem sosyalizm çöktü, demek ki her şeyi yeniden gözden geçirmeliyiz, yeniden sorgulamalıyız, Lenin’i de, Marx’ı da bir daha incelemeli ve hatta büyük ihtimalle terk etmeliyiz.
Sovyetler Birliği ve küçük klonlarında çöken şey sosyalizm idiyse, o zaman bütün bunlar doğrudur.
Ama ya değildiyse? Ya Sovyetler Birliği sosyalist filan değil de başka bir şeydiyse? Ya Sovyetler Birliği’nin Marx’ın yazdıkları ve Lenin’in yapmaya çalıştıklarıyla hiçbir alakası yok idiyse?
O zaman, Marx ve Lenin’i terk etmek, sıfır noktasına geri dönmek gerekli değil. Gerekli olan, Sovyetler Birliği’nde ne olduğunu, 1917 devriminin niye ve nasıl Stalin’e ve Stalinist bürokrasinin acımasız diktatörlüğüne yol açtığını izah edebilmek.
Eğer 1917’nin kaçınılmaz olarak 1989’a gittiği, Leninizm’in kaçınılmaz olarak Stalinizm’e dönüşmek zorunda olduğu sonucuna varırsak, o zaman, evet, Marx’ı ve Lenin’i, devrim ve sosyalizm fikirlerini sorgulamamız ve hatta terk etmemiz gerekir. Dünyada ve Türkiye’de on binlerce eski sosyalistin yaptığı gibi.
Ben 1917 devrimine ve Lenin’e sahip çıkıyorum. Ama Stalin’e ve Stalinist Rusya’ya hiçbir zaman sahip çıkmadım; 1970’lerde sosyalist olduğum gün de çıkmıyordum, şimdi de çıkmıyorum.
Demek ki benim, Lenin’in Stalin’e, 1917’nin 1989’a kaçınılmaz olarak gitmediğini gösterebilmem gerekir. Bunu yapmanın tek bir yolu vardır: Lenin ile Stalin arasında, 1917 ile 1989 arasında bir kırılma noktası, yani bir karşı devrim olduğunu gösterebilmek.
Bir gazete yazısında bunu ikna edici bir şekilde yapmak zor. Ama bir deneyeyim.
Ezici çoğunluğu köylü olan yoksul bir ülke. Önce Birinci Dünya Savaşı, sonra iç savaş, sonra devrimi boğmayı amaçlayan yabancı orduların istilası. Tarumar olmuş bir ekonomi.
Lenin sık sık vurgular, Avrupa devrimleri imdadımıza yetişmezse yaşayamayız. Ama Avrupa’daki diğer devrimler (özellikle de Alman devrimi) yenilgiye uğrar. Sovyet devrimi yalnız kalır.
Devrimi yapan işçi sınıfı önce iç savaş cephelerinde, sonra açlık ve hastalıktan telef olur, ya ölür ya köyüne döner. Leningrad ve Moskova’nın nüfusu yarıya düşer.
Parti, gövdesiz bir baş olarak kalır. Bürokratikleşir, hatta Çarlık bürokrasisini işe koşmak zorunda kalır.
Yalnız kalan tek ve yoksul bir ülkede yaşamı sürdürebilmenin yolu işçi sınıfını daha çok, daha sıkı, daha disiplinli çalıştırmaktır. Birinci Beş Yıllık Plan (1928-32) ile bunun önlemleri alınır. Grevler yasaklanır, işçilerin işyerlerini yönetmesine son verilir, ülke içi pasaport sistemi getirilir... Bütün bunları devrim yapmış bir işçi sınıfına dayatmak baskı ve şiddet kullanmadan mümkün değildir. Baskı ve şiddet mekanizmaları oluşturulmaya başlar.
Ve bürokrasi bu süreçte bir egemen sınıfa dönüşür. İşçi sınıfı iktidardan uzaklaştırılmıştır. Karşı devrim gerçekleşmiştir.
Sovyetler Birliği’nde bundan sonra olanlar sosyalizmin tarihine dâhil değildir.
Sorgulanması gereken, sosyalizm değil, karşı devrimdir, Stalinizm’dir.
“Halil Berktay benimkini değil, kendi geçmişini eleştiriyor” demiştim ya, bunu kastetmiştim.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.