Son bir ay içinde TL en hızlı değer kaybı yaşayan para oldu. Birçoklarının hoşuna gitmeyebilir ama bu ‘Yeni’ Türkiye’nin de fiyatlandırılmasıydı. Maalesef yeni olan ille daha iyi olmayabiliyor. Hele irrasyonellik içeriyorsa dünya o ‘yeniye’ mesafeli kalmayı tercih ediyor. Şirket bilançoları asıl finansman yükünün döviz kurundan geldiğini açıkça göstermesine rağmen, hükümet faiz düşürme takıntısı ile dövizin gerekenden fazla yükselmesine neden oldu ve teşvik edeceğini zannederken tam tersine yatırıma büyük bir darbe vurdu.
Üstelik bu hata bir büyüme döneminde değil süresi belirsiz bir duraklama sürecine girildiğinde yapıldı. Cari açık son beş aydır yükselişte. Yıl sonunda 40 milyar dolar olması bekleniyor. Buna bir yıl içinde vadesi gelecek özel sektör borçlarını eklediğinizde 200 milyarı geçiyor. Önümüzdeki yıl içinde Türkiye’nin bu krediyi yenilemesi gerek ve ekonomi yönetimindeki zaaf nedeniyle faiz eskisinden yüksek olacak. Bunun anlamı yatırımların daralması, ertelenmesi, başka ülkelere yönelmesi ve birçok iş adamı için de durmasıdır. Böyle bir ortamda yabancı yatırımcıların Türkiye’ye olumlu bakmaları ise herhalde çok daha zor olacaktır. Nitekim şimdiden ‘geri çekilme’ işaretleri alınıyor ve yabancı yatırımcıların OHAL’in bitmesini beklemeyi tercih ettikleri söyleniyor. Diğer taraftan işsizlik artıyor, tarım dışı işsizlik yüzde 13,7’ye gelirken genç nüfus işsizliği yüzde 20’yi buluyor. Büyümenin yüzde 3’te tıkandığı iki yıl daha yaşanırsa bunun ne tür sonuçları olabileceğini herhalde hükümetin sorumlu üyeleri düşünüyordur…
***
Sorumluluk her şeyden önce gerçekleri görmeyi ve aklın yolundan gitmeyi gerektiriyor. Ekonomi üzerini ideolojik şalla örtebileceğimiz bir alan değil. Öngörü ve sınama imkanı veren bir bilim dalı. Başarısızlığı üst akıla filan bağlayarak işin içinden çıkamayız. Ekonomi duygusal milliyetçiliğin hüsnüniyetine de terk edilemez. “Rica ediyorum yatırımlarınızı ertelemeyin… Hükümet ülke için doğru olan ne varsa yapıyor” demenin hiçbir işlevi olmadığı gibi “Geç kalırsanız pişman olursunuz” türünden tehditler de kofluğu nedeniyle ters tepiyor. Hele “Bankacıları uyarıyorum… Tefeciliği bırakın… Ya bunu kendiliğinizden yaparsınız, ya da bunu size yaptırırız” şeklinde cümleler kurulduğunda, asıl verilen mesaj ya hükümetin kapalı ekonomiye heveslendiği, ya da ekonomiden hiçbir şey anlamadığı oluyor.
Bu tabloya ‘derinlik’ kazandıran maalesef epeyce acıklı ilaveler de var… Dolar artmayacak diye yazan veya tam Banka’nın karar açıklaması öncesi “Merkez Bankası faiz düşürmeyebilir” diyerek hem kurumun hem de ekonomi yönetiminin itibarını beş paralık eden başdanışmanlar gibi. Bu ayın ortalarında bir bankanın bülteninde şöyle deniyordu: “Dün ABD 10-yıllık tahvil faizinde yükseliş liraya olumsuz yansırken Cumhurbaşkanı Başdanışmanı …’nin açıklamalarıyla lira dolar karşısında en zayıf performans gösteren ikinci gelişmekte olan piyasa para birimi oldu”. Twitter’da ise aynı Başdanışman Türkiye’nin rotasını belirlediklerini ve artık sapmayacağını duyuruyor, ülkeye diz çöktürmeye çalışan ekonomik çığırtkanların hezimete uğrayacağını söylüyordu…
***
Bu insanların ekonomiden ne anladıkları, ekonomiyi (ve tabii kendilerini) ne sandıkları artık kamusal bir meseledir. Türkiye irrasyonel bir ideolojik sarmal içerisinde ekonomik fırsatları cömertçe harcadı. Düşük enerji ve düşük faiz döneminin önemini kavrayamadan elimizden kaçırdık. Bir süredir aklın gereğini yapmıyor, yapmak istemiyor ve gerçeklerden kopuyoruz.
Dayandığımız duvar sallanıyor çünkü yaşatmasını bilemedik… Tümüyle yıkılmadan direksiyonun bu işten anlayanlara teslim edilmesi lazım…
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.