Bir hafta dinlenme arzu etmiştim, ama, bunu bir gün ertelemekte yarar var. Zira dün sabah Türkiye tarihi günlerden birisine daha tanık oldu. 28 Şubat soruşturması kapsamında emekli Orgeneral Çevik Bir'in, emekli Tümgeneral Erol Özkasnak'ın aralarında olduğu 31 kişi hakkında gözaltı kararı çıkarıldı.
Bu, 28 Şubat soruşturmasının ilk keskin adımıdır.
Türkiye, malum, önemli bir sivilleşme sürecinin tam ortasında. 2000 sonrası (27 Nisan muhtırası dışındaki) tüm darbe girişimleri yargı önünde, pek çok general darbe iddiasıyla tutuklu... Geçmişe yönelik olarak 12 Eylülcülerin yakasına yapışıldı. 27 Mayıs ve 12 Mart dahil tüm darbeler hakkında Meclis'te araştırma komisyonu kuruluyor.
Ve 28 Şubat sonunda onlar arasındaki yerini aldı...
Tüm bunlar, "sivilleşme süreci"nin hayati önemdeki "yüzleşme, yaptırım, hesap sorma" boyutlarına işaret eder.
28 Şubat önemlidir...
Türkiye bugün hâlâ o günün tortularıyla yaşıyor, bunlar arasında kimi siyasi yapılar, korkular, endişeler, öfkeler var.
28 Şubat demokrasinin militerleşmesinin öyküsüdür.
10 binlerce insanın fişlendiği bir cadı avı devridir.
Yasa ve ahlak dışı andıçlarla insanların, siyasi kimliklerin aşağılandığı, karalandığı, hapse atıldığı, kurşunlandığı kara bir dönemdir.
Başörtülü memurların, öğrencilerin haklarının gasp edildiği, ikna odalarının hüküm sürdüğü, okulların garnizonlara çevrildiği bir karanlığın ismidir.
Tehlike, tehdit fikriyle vicdanlara yönelik ahlak dışı bir müdahalenin adıdır.
Hepsinden önemlisi "28 Şubat celladı ve kurbanıyla toplu bir infaz hali"dir.
Başta rektörler, üniversite öğretim üyeleri, sendikalar, odalar, işadamları basın, hatta siyasetçiler, dahası dönemin cumhurbaşkanı olmak üzere bu işe pekçok kişi, kesim ve sektör karıştı.
Kurulan "kimlik ve kişilik giyotinleri"nde toplumun bir bölümü gönüllü görev aldı. Bir grup diğer grubu fişledi, ihbar etti...
Ama altını kuvvetle çizelim, bu karanın bir tane asli sorumlusu vardır: Asker...
Daha doğrusu o dönemin karargahı, o dönemin bu işe soyunan generalleri...
Nitekim bugün gözaltına alınanlar onlardır...
Bu kişiler toplum ve yargı önünde hesap vermelidir ve verecektir.
Bu durum kamu vicdanını mutlu eder, tatmin eder...
Peki, 28 Şubat'ın diğer aktörleri?
Onlardan (özellikle Ankara'da infaz memurluğunu yapan bazıları dışında) pek çoğunun konumu etik, ahlaki ve siyasi kabahat sınırları içinde kalır.
Etik, ahlaki ve siyasi yaptırımları gerektirir.
Bu yaptırım mekanizması da Türkiye'de epey süredir çalışıyor.
28 Şubat'a bulaşmış siyasi aktörlerin hemen hepsi toplum tarafından seçimler yoluyla tasfiye edildi.
28 Şubat'ın basın patronlarından Dinç Bilgin oyun dışında kaldı, o günün basın yöneticileri sistemin merkezinin dışına itildi.
Ve 28 Şubat her fırsatta, her vesileyle onlara hatırlatılan bir kara olarak etraflarında dolaşıyor.
Dönemin 5'li çete tabir edilen sivil toplum örgütlerinin yöneticileri askerin adamları damgasıyla anılıyor...
Şimdi şunu özelllikle belirtmekte fayda var:
28 Şubat soruşturması asla 28 Şubatvari bir cadı avına dönmemelidir.
Asla intikamcı bir mekanizmayı andırmamalıdır.
Suç işleyenler ile kabahat işleyenler arasındaki çizgi dikkatle çizilmelidir. Aksi halde bu soruşturma da otoriter bir dalgayı besler, yeni bir iktidar aracı haline döner.
Son yıllarda Türkiye buna benzer durumlar yaşadı ve yaşıyor.
Umarız gerekli dersler alınmıştır...
Bunu, 28 Şubat'ta elindeki kalemle askerle ve askercil mantıkla mücadele etmiş, bu çerçevede kendi çevresinde dışlanmış, psikolojik harekatlara, davalara maruz kalmış insanlardan biri olarak söylüyorum...
Gün tarihidir, ama dikkat...
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.