• BIST 9633.73
  • Altın 3002.717
  • Dolar 34.5123
  • Euro 36.1711
  • İstanbul 7 °C
  • Diyarbakır 6 °C
  • Ankara 0 °C
  • İzmir 7 °C
  • Berlin 8 °C

Sonuçlar

Ahmet Altan-

Günlerdir Türkiye’nin heyecanla izlediği kavgayı hükümet, en azından şimdilik, tartışılmaz bir biçimde kazandı.

İstihbarat dünyasının karanlık labirentlerinde yaşananlar hakkında karşılıklı ileri sürülen iddiaların hangisi, ne kadar doğru şu anda bir netlik kazanmadı ama bu “karanlığı” çok da karanlıkta bırakmamak gerektiğini herkes fark etti.

Bütün bunların ötesinde bence önemli siyasi sonuçlar çıktı ortaya.

Birincisi, artık Türkiye’de hükümetleri herhangi bir siyasi karar almaya siyaset dışı bir gücün “zorlayamayacağı” anlaşıldı.

Hükümetler “somut” varlıklar.

Sorumluluğu, yapısı, süresi belli, gücünün kaynağı halktan geliyor, yaptığı hataların hesabını halkın ondan sorması mümkün.

“Siyaset dışı güçlerin”
kimliği, varlığı, sınırları belirsiz, hata yaparsa hesabının kimden sorulacağı belli değil, gücünün kaynağı bir seçime dayanmıyor, “sorumlu” tutulacak biri yok.

Onun için halk “görebildiği” hükümeti, “göremediği” herhangi bir güce tercih ediyor.

Böylece bir hükümete karşı çıkmanın sadece iki yolu bulunduğu anlaşıldı.

Ya bir “siyasi örgüt” haline gelip siyaset meydanında onunla mücadele etmek...

Ya da “entelektüel” planda eleştirilerini dile getirip, kamuoyunun hükümetin hatalarını fark etmesini sağlamak.

Demokrasilerde bu iki yöntem de var olması gereken, meşru yöntemler, hükümete muhalefetin bu sınırlar içinde kalması gerektiğinin anlaşılması da “normalleşme” yolunda önemli bir adım.

İkinci sonuç ise hükümetin PKK ile “müzakere etme” siyasetini kamuoyunun desteklediğinin açıkça ortaya konması.

“PKK ile müzakere ettiği”
için hükümete yöneltilen eleştirileri halk benimsemiyor, savaşın bitmesi için hükümetin elinin serbest olması gerektiğini ve bunun için müzakere yolunu denemesinin de onun meşru hakkı olduğunu kamuoyu onaylıyor.

Barışa ulaşmak yolunda hükümetin önünde bir kamuoyu engeli yok.

Adalet Bakanı Ergin’in “gerekirse yeniden görüşürüz” sözleri, bu yolun açık olduğunu hükümetin de anladığını gösteriyor bence.

Bu, barış isteyen herkes için çok önemli bir gelişme.

Çocuklarımızı ölümden kurtarmak için büyük bir şans.

Kürt meselesinin öyle savaşla, silahla çözümlenemeyeceğine otuz yıldır süren savaş sonucunda sanırım çoğunluk inandı.

Bütün bunlara baktığınızda bu ülkede yaşayan insanların “normal ve huzurlu” bir hayat istedikleri gerçeğiyle karşılaşıyorsunuz.

Tabii o zaman şu soru çıkıyor karşımıza.

Ekonomisi sağlam, oy desteği yüzde elli olan bir hükümetle yönetilen, halkın büyük çoğunluğunun “PKK ile müzakere” de dâhil her türlü barış girişimini desteklediği bir ülkede biz neden bir türlü demokrasiye, barışa, huzura kavuşamıyoruz?

Hükümetin önünde hiçbir engel yok.

Demokrasiye doğru her adım attığında arkasında büyük bir destek bulan, yeryüzünde prestiji güçlenen bir hükümet, kendisi için de ülke içinde büyük yararlar sağlayacak bir yolda neden yürümüyor?

Ben bu sorunun mantıklı cevabını bilmiyorum doğrusu.

Hükümet kanadından sadece “zamanlamayla” ilgili sözler duyuyoruz, “yapacağız, zamanı gelmedi, bekleyin, sabırlı olmak lazım” gibi sözler bunlar.

Sabırla koruk helva olur ama insanlar o helvayı yiyemeden ölür.

İnsanların sonsuz bir hayatı olsaydı sonsuz bir sabırla beklemek dert olmazdı, ne yazık ki hayat sonsuz değil.

Ve, insanlar ölüp duruyor.

Şu sırada ölenler PKK’lılar olduğu için medya bunlara pek aldırmıyor ama onlar bu ülkenin çocukları, ülkeyi yönetenler sadece Türk çocuklarından değil Kürt çocuklarından da sorumlu, “onlar da dağa çıkmasaydı” insafsızlığı sağır vicdanlara bir rahatlık sağlasa da, “onların dağa çıkmayacağı bir ülkeyi yaratmak kimin görevi” sorusu da ortada duruyor.

Çocukların dağa çıkmayacağı bir ülke yaratın artık.

PKK ile müzakereye karşı çıkmayan insanların, Kürtlerin demokratik haklarının kabulüne karşı çıkacaklarından korkuyorsanız eğer bütün bu yaşananlar size bu korkunun gerçek olmadığını göstermiş olmalı.

İşte sağlam bir ekonomi var.

İnsanlar huzuru ve barışı destekliyor.

Askerî vesayet geriletilmiş, demokrasi için geniş bir alan açılmış.

Demokrasi için atılan her adım alkışlarla karşılanıyor.

Bundan daha iyi bir ortam bulunabileceğini pek sanmıyorum doğrusu, bu ortamı tuhaf tuhaf yasalar çıkartmaktan daha iyi amaçlar için kullanmak gerekmez mi?

Lenin’in lafı bence tam da bu duruma uyuyor.

“Dün erkendi, yarın geç.”

Bugün tam zamanı işte.

Kaç “bugün” kaçırdık, bir kere daha mı kaçıralım?

  • Yorumlar 1
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89