Cumhurbaşkanı Erdoğan sözlü kültür geleneğinden gelen bir lider... Hemen her gün yaptığı uzun konuşmalarında sadece içeride ve dışarıdaki ötekilere çatmakla kalmıyor, muhafazakar halka kendi Türkiye ve dünya tasavvurunu bir başöğretmen edasıyla anlatıyor, onları bu çerçevede endoktrine edip eğitmek istiyor.
Erdoğan, hayalindeki rejimi kurma yolunda mesafe de kat etti ama henüz menziline varmış değil. İlerlemeye çalışırken karşıtının bütün paradigmalarını yıkmak istiyor ki zihinlerde kendi doğrularına bir yer açılsın.
Erdoğan, konuşmalarında sadece “modern Cumhuriyet”le değil, onun da ötesinde Türkiye Cumhuriyeti’ni doğuran tarihsel dinamik olan “Osmanlı modernleşmesi”yle hesaplaşıyor.
Bunun için enteresan bilinçaltı teknikleri de kullanıyor. Mesela Osmanlı modernleşmesini, reformları, Batılılaşma hareketini ve nihayet modern Cumhuriyet’in hepsini birden “200 yıl” kavramıyla kodluyor...
Ve sonra, bu son 200 yılda her şeyin ne kadar kötüye gittiğini her vesileyle anlatıyor. Hangi soruna parmak basıyorsa, o sorun mutlaka “son 200 yıl” yüzünden peydahlanmış oluyor kendisine göre...
Son 200 yılın öncesindeki imparatorlukta vaziyet sanki fevkalade imiş gibi, kendilerini nedensiz yere “Batı taklitçiliği” cereyanına kaptıranlar yüzünden ülkenin doğrulardan uzaklaşıp bugünkü sorunlarına gark olduğu izlenimini yaymak yoluyla bir “paradigma yıkıcılığı” yapıyor.
Bu bilinçaltı tekniği uygulamasını ilk kez 2012’nin başında not ettim.
Gerçi Erdoğan o zaman “200” değil de “150 yıl” demişti ama fark etmez, aynı kapıya çıkar.
Başbakan iken 1 Şubat’ta Ankara’da partisinin “Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı”nda, “Beyler... Biz burada, 150 yıllık köhne bir zihniyetle mücadele ediyoruz” demişti...
Ardından aynı yılın 15 Mart’ında Rekabet Kurumu’nun toplantısında, “Ülke olarak, millet olarak, yaklaşık 200 yıldır, son derece sancılı, münakaşalı bir modernleşme ve Batılılaşma süreci yaşıyoruz” dedi.
Erdoğan 29 Nisan 2014’te partisinin grup toplantısında “son 200 yıldır bu topraklarda bölünme ve irticanın, toplumu terbiye etmek için kullanılan iki önemli korku olduğunu” söyledi.
Cumhurbaşkanı seçildikten sonra 17 Eylül 2014’te TESK Genel Kurulu’nda “Son 200 yıl içinde bize unutturulanlarla tarihimizden uzaklaştırıldık. Yeni Türkiye derken unutturulanları yeniden hatırlamaya başlıyoruz” diye konuştu.
Ve nihayet, 2-6 Aralık tarihlerinde Antalya’da düzenlenen “19’ncu Milli Eğitim Şurası”nın açılışında yaptığı konuşmada Erdoğan, “200 yıldır eğitimin formatlama aracına dönüştüğü bir sistem ne yazık ki kendisine yabancı bireyler yetiştiriyor” dedi.
O “Milli Eğitim Şurası” da Erdoğan’ın işaret ettiği doğrultuda tavsiye kararları aldı...
36-72 aylık anaokulu çocuklarına “değerler eğitimi” verilmesi... Misal, “cennet ve cehennem kavramlarının öğretilmesi”...
Din derslerinin ilkokul birinci sınıftan itibaren zorunlu olması...
“Kutlu Doğum Haftası”nın okullarda kutlanmasının zorunlu hale getirilmesi...
Ve hafız olmak isteyenlere okuldan 2 yıl muafiyet hakkı tanınması gibi.
Bu tavsiyeler prosedür gereği Milli Eğitim Bakanlığı tarafından kabul edilince uygulanacak.
Söz konusu adımlar, çok sayıda normal lisenin imam-hatipleştirilmesi ve 9-10 yaşındaki kız çocuklarına başörtüsü “serbestisi” getirilmesi gibi öncekilerle birleşince, eğitimin dinselleştirilmesi yönünde epeyi ileri gidilmiş olunacak.
Bu ülkenin eğitim sistemi Sünni-Hanefi inancına göre neden dinselleştirilmek istenir?
Cevabı basit: Bu okullardan yetişmesi arzulanan nesiller, kurulmak istenen rejimin gelecekteki teminatı olarak görülmektedir de ondan...
Osmanlı’nın düzeni, kendi yeniden doğuşunu başaramadığı için “son 200 yıl”ın çok öncesinde gerçekte çökmüş ve büyük güçlerin jeopolitiği altında bir çöküntü olarak öldüğü güne kadar yaşamaya mahkum edilmişti.
Türkiye’nin son 200 yılda ancak kısmen başarılı olmuş modernleşme hamlelerini doğru zemine taşıyarak sürdürebilmesi ve rekabetçi bir ülke olabilmesi için bugünkü ihtiyaç, özgür düşünceli bireylerden oluşan, sorgulayıcı, yaratıcı ve yenilikçi nesillerdir.
Eğitimin dinselleştirilmesi ise Türkiye’yi 200 yıldan çok önce yaşadığı çöküşün benzer bir dinamiğine 21’nci yüzyılda yeniden sokmaktan başka bir sonuç vermeyecektir.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.