Ama yarın da tam da aynı sebeple, ölüye saygıdan konuşacağız.
Konuşacağız ki her gün ”ekonomik istikrar ” diye, ”dünyanın en büyük 17’nci ekonomisiyiz” diye kurum kurum kasılan bir ülkede, nasıl bu kadar insan ölüyor diye sorabilelim.
Nasıl oluyor da ”sosyal güvenlik haftası” kömürden, yangından kapkara olmuş yüzlerce cansız bedenle anılıyor?
Nasıl oluyor da el âlem uzayda koloni kurarken, bizler hâlâ 19’uncu yüzyıldan kalma maden kazalarıyla yaşamak zorunda kalıyoruz? El âlem her türlü artistik iş yapan akıllı telefonlar üretirken, bizler bilim adına yapa yapa dandik TOMA’lar üretiyoruz? Onlar gülerken, dans ederken, biz hep ağlıyoruz...
Ama bunları konuşmanın vakti ve zamanı var.
Ama o gün geldiğinde, ister istemez Enerji Bakanı’na dönüp soracağız: Nasıl oldu da 10 ay önce Ramazan’da iftar yaptığın o madendeki iş güvenliğini öve öve bitiremedin? Sahi, niye o madene gitmiştin?
Dünyada iş kazaları bu kadar azalmışken bizde günde ortalama 3 işçinin can verdiğini biliyor muydunuz? Bu kazalar önlenebilir. Günü geldiğinde, bu rezaletin neden hâlâ sürdüğünü soracağız.
Ölüm, kader değil. En azından bu ölümler değil. Mart sonu 3. köprü inşaatında ölen 3 işçi de Soma’daki madenciler de bugün yaşıyor olabilirdi. Soma’daki ölüm bas bas bağırarak, adeta davul zurnayla gelmiş. Meclis’teki soru önergesi, pişkin pişkin reddedilmiş. İzinler verilmiş, kömürler alınmış. ”Biz en iyisini biliriz” denmiş.
Kimse kusura bakmasın; bu ne kapitalizm ve kalkınma. İlle de bir kelime arıyorsanız, bu düpedüz bir cinayet. Üstelik de memleketteki demokrasi sorununu kökünden ilgilendiren bir cinayet. Çünkü bir ülkede insan hayatına verilen değer, oranın demokratik endeksiyle tamamen paraleldir. İnsanı değerli olan memleketin, demokratik standardı da yüksektir. Bu yüzden gazete sayfalarında 5 Belçikalı dağcının ölümü, nerdeyse 100 Çinli madencinin ölümüyle aynı oranda yer işgal eder.
İnsan hayatının bu kadar ucuz olduğu bir ülkede, demokrasi mücadelesi de zordur.
Biz insanı değerli, demokrasi standardı yüksek bir ülke istiyoruz.
Bunları konuşacak çok vaktimiz olacak. Ama bugün yas günü.
Mümkün olduğu ölçüde acının öfkeye dönmesine fırsat vermemek gerek. Soma’daki o maden önünde bekleşen kadınların göz pınarlarından usul usul süzülen o yaşları duyabilecek kadar sessiz olmak gerek. Kalabalığı yararak cansız bedenleri taşıyan ambulans tekerlerinden, toprakla temas ettiğinde gelen o ürkek çatırtıyı duyacak kadar konsantre olmak lazım. Battaniyeye sarılı bedenlerin hâlâ ısısını kaybetmemiş olabileceğini hissetmek gerek.
Bugün, sadece ağlamak gerek.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.