Önce kavramlarla söyleyelim, aşırı "politizasyon" bir tür "depolitizasyon"dur.
Şimdi dilimize çevirelim: Her gelişmeyi siyasi güç ilişkilerinden hareketle algılama, her tepkiyi siyasi aidiyetlerin üzerine oturtma aslında bir tür siyasi olandan arınmadır, siyasi olanı bir tür boğmaktır.
Alışık olduğumuz bir durumdur bu...
Zira cemaatçilik, cemaatçi siyasi algı böyle bir şeydir. Bu algı siyaseti fayda üzerine kurar. Siyaset, o topluluğun yaşam, değer ve iktidar alanını diğer toplulukların aleyhine genişletmesini ifade eder.
Aşırı siyasileşme hallerine sert ideolojik hareketlerde sık rastlanır.
İdeolojiler ütopyadan yola çıkarlar malum. Gelecekte düzenin nasıl olması gerektiğini, ideal olanı vaaz ederler. Bununla da yetinmez ideal olanı nasıl algılamanız, gündelik hayatta nasıl düşünmeniz gerektiğini anlatırlar. En önemlisi ideale ulaşmanız niçin nasıl davranmanız icap ettiğini, yol haritanızı, kurmanız gereken ilişkileri dahi belirlerler.
Size bir değer önerirler, tartışmak yoktur, o değeri kabul eder ya da etmezsiniz...
Bu elbet katı bir tasvir...
Ama ara renkler, ideolojik gruplar içindeki farklılıklar, iç rekabet özü değiştirmez, sonuç olarak "tarihi iddiası" yüksek bir iktidar ve ilişki alanıdır ideolojik alan...
Hayatı salt bir iktidar ve siyasi ilişki alanı olarak algılarsanız, toplumu görmek, topluma değmek, toplumun hayal ettiğinizden ya da kendi değerlerinizden farklı bir gerçeklik olabileceğini kabul etmek pek mümkün olmaz...
Böyle olunca ortada topluma ilişkin tasavvur da olmaz...
Ne demektir bu?
Toplumu siyasete, siyaseti ideolojik olana indirgenmek demektir.
Örneğin sol için anlaşılması, ilişkisi kurulması gereken, varlığı doğal dindar kitle yoktur, ortada gerilik, gericilik vardır, mücadele edilmesi gereken İslamcılar ya da muhafazakârlar vardır.
Muhafazakârlaşma, liberalizm, neo-liberal gibi kelimelerle toplumu kendisininkine benzemeyen tutumları dışlayarak anlatmaya çalışır sol. Ürettikleri bu dil aslında bir iç cemaat dilidir, kendi aralarında anlaşmaya, birbirlerini takdir etmeye, aidiyetleri sürdürmeye, aralarına yeni katılanları test etmeye yarar...
Ama dahası ve daha önemlisi vardır. Bu kavramlar kendi anlamları dışında, toplumu ve toplumsal sorunlar karşısındaki tavırları tanımlamak için kullanılınca ve toplumu toplumsaldan arındırma, siyasi bir varoluş içine hapsetme eylemi haline döner.
Bunun içindir ki siyaset, siyasi algı, siyasi mücadele ana eylem haritalarını oluşturur...
İktidar mücadelesi, taktik davranış eylem haritalarının temelidir...
Her durum ve her sorunda "ne" değil, "kim" sorusunu öne alırlar böyle olunca...
Evet, "aşırı politizasyon, bir tür depolitizasyondur", çünkü politik olanın toplumsal ruhunu öldürür, toplumsal erdemini ortadan kaldırır...
Aslında sadece sol değil, birçok ideolojik hareket böyle davranır, İslamcılık da, diğerleri de...
Neden solu örnek verdim.
Çünkü referandum konusunda, değişlik paketin kim tarafından, ne amaçla hazırlandığı sorusunu, yani iktidar mücadelesi takıntısını askıya alıp, içeriğine bakarak, ne olduğu üzerinde durarak "evet" demeye sıcak bakan tek bir sol örgüt, parti, dernek, çevre görmedim...
Temel hak ve özgürlükler alanı genişliyor, askeri özerk alan biraz daha daralıyor, sendika ve grev hakkı artıyor, hepsinden önemlisi kritik aşama olarak gördükleri 12 Eylül rejiminin anayasasına ilişkin çaplı bir değişiklik ilk kez halkoyuna sunuluyor, ama gelin görün ki sol, bu paketi kimin hazırladığına bakarak "hayır" demese hazırlanıyor...
Hastalıklı bir durum değil mi sizce?
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.