• BIST 9493.54
  • Altın 2952.122
  • Dolar 34.4839
  • Euro 36.1941
  • İstanbul 18 °C
  • Diyarbakır 15 °C
  • Ankara 17 °C
  • İzmir 21 °C
  • Berlin 2 °C

Siyasi şans

Orhan Miroğlu

Geçenlerde, bir televizyon programına konuk olan eski Genelkurmay başkanlarından İlker Başbuğ, PKK’yi çok şanslı bir örgüt olarak tanımladı.

Başbuğ, demek istiyordu ki, Türkiye esas olarak PKK’yle mücadelede başarılı oldu, ama her seferinde Ortadoğu’da gelişen yeni şartlar, bu başarının sonuca ulaşmasını engelledi.

Kürt sorununun sebebi değil, sonucu olan bir hareketi, Ortadoğu’da Körfez Savaşlarının başladığı tarihten bu yana değişen ‘jeopolitikayla’ veya şansla açıklamak ne kadar gerçekçi?

Başbuğ, bu açıklamaları, geçmişe dönük olarak yaptı, ama açıklamanın satır aralarında, yanlış anlamadıysam, PKK’yi sanki, bugün de, ‘başka şansları’ kullanmaya davet eden bir üslup seziliyordu..

Ortadoğu’da gelişen jeopolitik koşullar gerçekten de, her defasında PKK’ye şans mı getirdi?

PKK’yi sadece dağdaki askerî gücüyle açıklamaktan yanaysanız, soruya vereceğiniz cevap evet olur.

Oysa Kürt hareketinde 1980’den sonraki Bekaa aşamasını mümkün kılan, Ortadoğu’nun değişen şartları değildir.

PKK’yi Bekaa’ya iten şartlar Türkiye’de hazırlandı.

Türkiye, silahlı bir Kürt hareketini, silahsız bir Kürt hareketine tercih etti, Kürtler de PKK saflarında devletin yaptığı bu tercihe cevap verdiler.

PKK’yi desteklediler, beklenenin aksine, zor zamanlarda, PKK’ye sırtlarını hiç dönmediler.

PKK siyasallaştı, Kürt hareketinin siyasal dinamiklerini elinde bulunduran bir hareket haline geldi.

İlker Başbuğ’a bakılırsa, şansı yaver gitti PKK’nin!

Sonra bu kadar şans yeter diyen bir komutan sınıra gidip, Suriye’yi tehdit edince, her şey birden değişti.

Kürt sorununda yeni bir safhaya geçildi.

Öcalan Bekaa’dan çıkmak zorunda kaldı.

Ama o tarihten sonra, Türkiye böyle bir sorunu yokmuş gibi davrandı, 15 yıl mücadele ettiği bir örgütün liderinin kendisine neden teslim edildiğinin farkında bile değildi.

Öte yandan, PKK liderleri, başta Öcalan olmak üzere, bunca mücadeleyle büyütüp geliştirdikleri PKK’nin siyasal geleceğinin, Türkiye’nin geleceğine ve demokratik zemin içinde kalıp, bu zemini kullanmaya bağlı olduğunu düşünüyor, Kürtlerin önüne Türkiyelileşmeyi bir siyasi hedef olarak koyuyorlardı.

‘Silahlı mücadele bitti, peki yerine ne koyacağız’ tartışması, PKK mahfillerinde temel bir tartışma konusuydu.

Ve söz konusu tartışma, Öcalan’ın savunmaları ve açıklamalarıyla silahı tamamen devre dışı bırakan bir anlayışla, destekleniyordu.

PKK’nin, o yıllarda Iraktaki yeni sürecin güçlü bir aktörü olma isteği de başarılı olamadı.

1999-2004 arası dönemde, PKK ne Türkiye’de, ne de Ortadoğu’da kimsenin aklına bile gelmedi.

1999’daki geri çekilme karşılıksız kalınca, hareket, önemli oranda iç sorunlarına gömüldü.

Öcalan PKK’nin siyasi faaliyetlerine son verdi, sonra PKK’yi yeniden kurdu. 2004’te savaş kararı alındı..

Son hali KCK olan, çeşitli örgütsel modeller denendi, sonra tümünden vazgeçildi, KCK’da karar kılındı.

Başbuğ, PKK’nin her defasında kullandığı şanstan söz ediyor.

Oysa, PKK’nin siyasi varlığı, mücadelesi şansla filan açıklanamaz.

Umarım PKK bu asker aklına uyup, olmayan bir şansı kullanmaya kalkmaz diyeceğim, ama gelişmeler bu ‘şansı’ kullanmaktan yana olan bir PKK olduğunu gösteriyor.

Üç aydır süren bir çatışma döneminin sürüyor olması, PKK’nin Ortadoğu’da kendisine şans getirecek birtakım yeni jeopolitik gelişmelere fazlaca bel bağladığını gösteriyor.

PKK’ye yakın olan medyada yer alan değerlendirmeler, Kürt siyasi partileri arasında en büyüğü ve tarihsel olarak da en önemlisi olan Irak-KDP’yi (Kürdistan Demokrat Partisi) devre dışı tutan, ‘Kürt-Şii’ ittifakı konusunda yazılan yazılar, İran ve Suriye’ye ilişkin iyimser değerlendirmeler, PKK’yi Türkiye’nin gerçek siyasi zemininden uzaklaştırıyor..

Bu zeminden giderek uzaklaşmakta olan PKK, dağlarda eskisi gibi sürdürülemeyecek olan gerilla mücadelesinin yerine, şehirleri ve şehirlerdeki eylemleri ikame ediyor.

Meşruiyet sorununu geride bırakmış, seçimlerde başarılı olmuş BDP’yi değil, KCK’yı öne çıkarıyor.

Çünkü, merkez üssü şehirler olan ‘devrimci halk savaşı’ stratejisi, güçlü bir KCK yapılanmasını gerekli kılıyor.

Demokratik özerkliğin altyapısını da, BDP değil, KCK çeşitli faaliyetleriyle ‘doldurmaya’ çalışıyor..

KCK operasyonları, devlet ve PKK arasında, bu bakımdan ciddi bir mücadele olduğunu ve süreceğini gösteriyor.

KCK operasyonlarında gözaltına alınan BDP’lilerin ve seçilmiş insanların olması, sonucu değiştirmiyor.

Kürt siyasetinde öyle bir ortam var ki, bugün artık kim BDP’li kim KCK’li ayırmak zor. Zor ama yine de Kürtlerin, Türklerin v devletin gözünde, BDP, BDP’ dir, KCK da KCK..

Dolayısıyla bu kaostan çıkmak, BDP’nin daha da KCK’laşmasıyla değil, KCK’nın daha da BDP’leşmesi yoluyla olabilir.

Eğer, Ortadoğu’da şans getireceği düşünülen şartlara değil, Türkiye’nin siyasi şartlarına değer veriliyorsa tabii.

Bu bakımdan, çıkar yol, ironik bir biçimde ifade edilen, BDP’nin Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın KCK Başkanı olması değil; Sayın Demirtaş’ın, BDP’nin Başkanı olarak kalması ve partisinin, aynı siyasi topluluk içindeki bu güçler hiyerarşisinde hak ettiği yeri savunmasıdır.

Bu yer ve pozisyon savunulmazsa, meydan, Kürtler’in siyasi hayattan çekilmesini savunan yazılara ve tavsiyelere kalır ki, gerisi felakettir..

Kürt hareketiyle Türkiye siyaseti arasında muhtemel bir ‘siyasi bütünleşme’, ya da entegrasyon, BDP’yi daha güçlü kılmayı ve zaman içinde de KCK’nın şehirlerdeki siyasi yapılanmasını zayıflatacak, BDP lehine eritecek, radikal kararlar almayı gerektiriyor.

Öcalan’la görüşme yasağının devam ettiği, devletin güvenlik anlayışının öne geçtiği bir dönemde, HPG’nin silahlı güçlerini ülke toprakları dışına çekmesini talep etmek, çok gerçekçi olmayabilir.

Ama eğer müzakerelerin yeniden başlaması ihtimal dahilindeyse, başlangıç için, devletin KCK operasyonlarını durdurması, ama KCK’nın da, Türkiye’deki, siyasi faaliyetlerini, müzakere sürecine katkıda bulunmak amacıyla, durdurduğunu açıklaması gerekir.

Radikal bir şeyden bahsettiğimin farkındayım.

Ama barış dediğiniz şey, bulunduğunuz yerden bir adım dahi geri atmayı göze almadan, gerçekleşen bir şey değildir.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89