Bunca yoğun çatışma, bunca karşılıklı can kaybı daha uzun süre sürdürülemez. Ne halkımız ne de Türkiye halkları her gün onlarca gencin yaşamını yitirdiği bir savaşı daha uzun süre taşıyamaz. Kısacası hem Kürdistan hem de Türk devleti cephesinde yaşananlar bir kez daha siyasal çözümü dayatıyor. Bunun kimi ön işaretleri de geliyor fakat kalıcı mı yoksa yine bazı hesaplarla geçici bir savaş molası mı amaçlanıyor orası halihazır belli değil. Nedir bu belli başlı işaretler?
I – Devlet cephesinden,
a - Başbakan Yıldırım’ın, “PKK’ den ‘Biz görüşebiliriz, silahları bırakabiliriz, konuşalım’ gibi doğrudan ve dolaylı haberler geldiğini ifade ederek “Konuşacak hiçbir şey yok arkadaşlar” demesi aslında kamuoyunu hazırlama adımları gibi duruyor. Basına servis edilen, “İmralı’da Öcalan ile görüşmeler kesilmedi sürüyor” haberleri de aynı hedefe hizmet ediyor. Hatta BasHaber “Türkiye ve PKK anlaştı. Anlaşmaya göre, PKK, Bölgede şehirlerden askeri güçlerini geri çekecek. Türkiye de karşılığında YPG’nin Fırat’ın batısına geçmesi için yol verecek. Anlaşma maddelerinden biri de PKK lideri Öcalan’ın Cezaevi koşullarının değiştirilmesi oluşturuyor ve çözüm süreci için büyük güçlerin devrede olduğu” iddia edilmişti.
b - Turizm başta olmak üzere hem iç ekonomik istikrarın bozulması hem de giderek BM gibi uluslararası kurumların özellikle Sur, Cizre, Nusaybin gibi kentlerin tankla topla yıkılmasını incelenme-soruşturma konusu yapmaya başlaması da Türk hükümetinin siyasal çözüme dönülmesi üzerindeki basınç oluşturduğunu ekleyelim.
c - Polis ve asker cenazelerinde yükselen/yükseltilen ırkçı milliyetçi tepkinin devletin asıl kurucu unsuru olan CHP genel başkanı Kılıçdaroğlu’nu hedef alacak kadar saldırganlaşması, devlet ve hükümet yetkililerini siyasal çözüm yönünde baskılayan bir diğer gelişme.
d - Türk hükümetinin, milletvekili dokunulmazlıkları meselesinde tam anlamıyla iki ara bir dere de sıkışmış olması. Dokunulmazlıkları kaldırılan Kürt vekilleri yargılamak bir dert (ki böyle bir hamle halkların vicdanında bulacağı karşılıkla HDP yeniden güç kazanacak) onca gürültüye rağmen yargılamamak ise iki dert misali Türk rejimi ve Reis için büyük bir dert!
e – Başka faktörlerle birlikte yargılanan Zarrab’tan, Reis ve AKP’ye yönelik kötü sinyallerin gelmeye başlamasıyla fırsat kollayan AKP iç muhalefetinin hareketlendirmesi gibi gelişmeler de Reisi çözüme zorlayan bir faktör.
f - Kentlerde ki barikat çatışmalarının sona ermesi; bu süreçte devlet güvenlik güçlerinin ulusal mücadelesinin kalesi olan Urfa-Amed-Hakkari üçgenine bir kez daha yerleşiyor olması; Türk Ordusu’nun Silvan’a tankların girişinden beri başta Kürdistan meselesinde olmak üzere siyaset üzerinde yeniden vesayet kurması; dahası “iç düşmanlarla savaşta” istediği tüm yasaları bir bir çıkartmış olması; yanı “terör ve çatışma var” bahanesiyle asker ve polisin istedikleri her yasayı Hükümetin çıkartmış olmasıyla asker de savaşta bir mola vermeye hükümet ile uzlaşabilir. Çünkü Asker her istediğini almış durumda. Örneğin:
Hükümetin TSK’ne “operasyon kolaylığı ve koruma zırhı” tanıyan tasarıyı TBMM’ye sevk etmesi ile “TSK’ya “önleyici vuruş” ya da “terörü önleyici operasyon” adı altında yapacaklarının önünü tamamen açması;
Askerin görev sırasında işledikleri suç nedeniyle “askeri suç” kapsamına alınarak sivil mahkemeler yerine tekrar askeri mahkemelerde yargılanacak olmaları; tasarı ile yasa geriye dönük de işletilerek “koruma zırhından daha önce operasyona katılan askerler, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin de yararlanmasına olanak sağlanması”;
Terörle mücadele operasyonlarında hakim kararı olmadan birlik komutanının yazılı emriyle konut, işyeri ve kamuya açık olmayan kapalı alanlara operasyon yapılabilecek” olması;
AKP’nin, bunlar yetmezmiş gibi MİT yönetmenliğindeki değişiklikle, “Devlet ‘İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nda yer alan görevlerin ifası amacıyla’ satın aldığı silah, araç gibi ‘taşınır mallar’ı ‘kayıt altına almama’ ve bunların giriş-çıkışlarında “işlem belgesi düzenlememe” yetkisini vermesi; Bundan böyle “Kamu atamalarının MİT soruşturmasına” tabi tutulması çalışmaları… Bu adımların atılmasıyla Türk Ordusu, özellikle Kürdistan politikasında hiçbir hükümete yaptıramayacağını Erdoğan desteğiyle bu hükümete yaptırdı.
Tüm bunlar Ertuğrul Özkök gibi her dönemin gazetecisine bile “Acaba ufukta yeni bir Susurluk, yeni bir faili meçhul dalgası mı var” diye düşündürdüğünü belirtti. Kılıçdaroğlu da “siyasi cinayetler olabilir” dedi. Nitekim DBP Şırnak il yöneticisi Hurşit Kütler 20 gündür kayıp haber alınamıyor.
Bütün bu adımlarla; “İçişleri Bakanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı arasında 7 Temmuz 1997'da imzalanan ve İl İdaresi Kanunu'nda yapılan değişiklikle askerin, polisin yeterli olmadığı durumlarda toplumsal olaylara müdahale” yetkisi tanıyan EMASYA düzenlemesine (ki 4 Şubat 2010’da kaldırılmıştı) geri dönülmüş olundu.
Şu tespiti de ekleyelim: daha önce Doğu despotizmi diye adlandırdığım AKP iktidarı, geliştirilen bütün bu adımlarla, başkanlık ısrarıyla, tek adam yönetimi pratiğiyle yeşil faşizme eviriliyor.
II – KCK’nin de birden fazla nedenle Kuzey’de savaş molasına ihtiyacı var.
a – KCK’nin ise kırsal merkezli klasik gerilla mücadelesinden kent merkezli silahlı özerkliğe oradan da bomba yüklü araçlı eylemlere yönelmesi, yanı eylem tarzında ki bu değişim zaten silahlı mücadelede yaşanan ciddi sıkıntıları özetliyor. Gerek Sur, Cizre, Nusaybin’de geliştirilen silahlı özerklik ilanlarının halktan beklenen desteği almaması; gerekse son aylarda devletin kentlerdeki silahlı özerklik ilanı karşısında geliştirdiği büyük katliam ve yıkıma karşı, her defasında sivillerin de ölmesine yol açan bomba yüklü araçlı eylemlerin halkımız ve hatta HDP siyaset kadrosundan da ciddi eleştiri alması; öyle ki Altan Tan ve Selahattin Demirtaş’ın sivil halkın ölümüne de yol açan TAK’ın saldırılarını “terör” eylemleri olarak ilan etmeleri… silahlı mücadelede alanındaki tıkanmanın verileri olarak öne çıkıyorlar. Yaşananlar ışığında yeni değerlendirme ve rota belirlemede molaya ihtiyaçları var görünüyor.
b - Son bir yıldan beri yaşananların sokak ve meydanları terörize ederek sivil siyaset alanını iyice daraltması (ki devletin hedeflerinden biri buydu), halktan ve siyaset kadrosundan KCK üzerinde Kuzey Kürdistan’da silahların susturulması yönünde basınç oluşturması … Kısacası çatışmaların bitirilmesi yönünde taraflar üzerinde iç ve dış kamuoyu basıncı giderek artıyor.
c - Alman parlamentosu Ermeni soykırımında kendine de iğneyi batıran karar tasarısı oylar, Kürtlere ilişkin bir olumsuz tutum da yok. Ama Nurettin Demirtaş’ın, “Bayram değil seyran değil” misali hiç gereği yokken Almanya’nın tavrını eleştirerek tam da yeniden siyasal çözüm arayışının tartışıldığı günlerde Türk devletinin en hassas olduğu konuda sıcak mesajlar vermesi tesadüf değil!
N. Demirtaş “Ermeni milliyetçileri ne yapıyor? Bu sorunun gerçek yanıtını açık platformlarda bulmak zordur. KCK Eşbaşkanı Bese Hozat çok isabetli şekilde, milliyetçi-komplocu lobi faaliyetlerinin tehlikesine dikkat çektiğinde HDP içindeki aydınlardan bile negatif tepki geldiği akıllardadır. Şimdi tüm ilgililere yeni bir veri sunacağız” diyerek şunları belirtir;
“Almanya gerçekten ne yapmak istiyor. .. Yoksa Türk ve Ermeni milliyetçiliğini kızıştırma konsepti mi devrededir? Bunları hiç sorgulamadan Almanya’ya alkış tutmak aydın tavrı olamaz” der devamla:
“Ermenistan cezaevlerindeki bir grup Kürt siyasi tutukluya verilen ceza bitince tahliye oldular. Anlattıkları ibretliktir. …. Bundan daha önemlisi gözaltı, mahkeme ve cezaevi süreçlerinde Ermeni yetkililerin söyledikleridir:
- “Hakkari taraflarında en küçük çocukları dahil birçok Kürt aileyi imha ettik daha da öldürmeye devam edeceğiz.”
- “Ağrı, Van ve diğer yerleri elinizden alacağız!” …..
Hakkari’de ne zaman nasıl katliam yapmışlar bilemiyoruz fakat boşuna bu sözü sarf etmedikleri son 30 yıl içinde yaşanan katliamlardan bellidir: Gerek PKK gerillası kılığına girerek, gerekse bizzat Türk komandoları adıyla yüzlerce cinayet işlendiği kayıtlıdır” diyen Nurettin Demirtaş’ın Ermenileri son 30 yılda Hakkari de yaşanan katliam ve cinayetlerin sorumlusu gösterme iddiaları ibret vericidir. Ve siyasal çözüm arayışında “İslam kardeşliği” adına devlete verilen en açık mesajdır ki aynı mesajı Öcalan da 2013 Newroz’unda vermişti.
III – Taraflar çözüm kartlarını açarken pozisyonlarını da güçlendirme arayışındalar.
*Devlet en tepedeki yetkilisi Erdoğan üzerinden ön şartını ileri sürdü; “teröristler silahlarını gömecek betonu dökecekler. Koordinatlarını verecekler. Bunları yapmıyorlarsa bu ülkeyi terk edip gidecekler. Başka çıkışı yok” diyerek çözüm masasına dönüşün ön koşulunu açıkladı.
*KCK ise, “Türkiye’nin demokratikleşmesi çerçevesinde Kürt varlığı açıkça tanınmadan hiçbir siyasi güçle görüşmeyecek” diyerek kendi ön şartını ileri sürdü.
*Ayrıca ve önemlisi halkımızda da çözümün çıtası, gelişmelerin ışığında yeniden içerik kazanıyor. Halkımız, silahlı hendek ve arabalı bombalama eylemlerini onaylamıyor ama yaşadığı yıkım ve dehşetin asıl uygulayıcısı olarak gördüğü devletle kopuşunun derinleşmesi çözüm çıtasını nesnel olarak yükseltecektir!
*Afganistan-Mısır-Ukrayna üçgeninde yirmi yıldır yaşanan savaşın daha uzun yıllar sürecek olması; bu üçgenin ve savaşın merkezinde yer alan Kürdistan coğrafyasının hızla siyasal içerik kazanması; bağımsızlığa giden Güney Kürdistan ve fiilen federasyon adımı geliştiren Rojava gerçeği; “Biz de varız” diyerek yeniden sahne alan Doğu Kürdistan ve nihayet 7 Haziran ile siyaset söyleminin aksine Kürdistanileşen Kuzey Kürdistan gerçeğinde …..artık genel olarak Kürt siyaseti de çözüm çıtasının yanı masaya konulacak talep ve hedeflerin daha bir üst basamakta kurulması görüşünde birleşiyor.
*Bunu Türk yetkililer de görüp yaşadığı için, “silahlar bırakılacak, gömülecek” nutukları eşliğinde olağanüstü hal yasalarını bir bir devreye sokarken iç ve dış basınçla da bir savaş molası verme eğilimi var. Bu arada Türk rejimi; Türkiye, İran ve Suriye’nin yanı statüko savunucularının Kürdistan meselesinde ABD (Batı) karşısında yakınlaşma arayışları ve bunun pratik adımı olarak Cezayir görüşmeleri üzerinde de yeni çözümler arayacak. Çünkü mesele Kürdistan meselesidir yanı Reis ve AKP’nin değil Türk “devletin bekası” meselesidir ve asker merkezli devlet halen çözümden çok çözümsüzlükten ısrar ettiğini bilelim, savaş molası istemesi de bu gerçeği değiştirmiyor.
*KCK yeniden görüşmede ABD gibi bir üçüncü tarafında doğrudan gözlemciliğini zorlarken, Devlet yeniden görüşme trafiğini HDP üzerinden sürdürmek isterken zaten sıkışmış olan HDP’yi daha zayıflatmak ve de “bakın gördünüz mü HDP’de TAK eylemlerini ‘terör’ olarak görüyor” diyerek Türk kamuoyuna mesaj verme çabasındayken Altan Tan’ın çıkışı yaşandı.
Tan’ın, “Bu iki saldırıda da bundan önceki saldırılarda da terör eylemleri asla meşru, mazur görülemez. Bu eylemler halka fayda getirmeyecek, daha fazla gerilimi, karışıklığı ve kaosu körükleyecek”, “Kürtlerin Türkiye’de hak arama mücadelelerinde şiddetin, terörün sağlayacağı bir fayda yoktur. Kürt siyasal hareketleri topyekûn kesin bir yol ayrımındadır” beyanına Demirtaş’tan yanıt gecikmedi; “HDP yol ayrımındadır diyenler kusura bakmasın, kendileri yol ayrımındadır” dedi. Ancak devamla “TAK'la ile ilgili soruları yanıtlarken sivillere yönelik eylemlerin 'terör' eylemi kapsamında değerlendirdiklerini belirten Demirtaş;
"Bizim dışımızda TAK'a dönük, doğrudan TAK'ı sert bir şekilde eleştiren uyaran veya bu tür eylemlere son vermesi çağrısı yapan başka hiçbir parti yok aslında”) diyerek bir nevi Altan Tan ile aynı yerde buluşması HDP’nin çözüm sürecine hazırlanması adımları gibi görünüyor. Şurası açık, sivil ölümlere yol açan bombalı araç eylemleri durmazsa, Tan ile Demirtaş’ı aynı yerde buluşturan ortak payda HDP’de ve kamuoyunda büyüyecektir. (Not: ÖSP başından beri TAK’ın bomba yüklü araçlı eylemlerine karşı durmuş, halkımıza, halklarımıza zarar verdiğini yazılı açıklama yapmıştır)
Artık kültürel haklarla, Öcalan koşullarının iyileştirilmesiyle sınırlı “çözüm” olmaz!
Siyasal çözüme yeniden dönülmek isteniyor özellikle AKP bunu istiyor ama kazın ayağı eskisi gibi değil! Yanı eski çamlar bardak oldu! Kürtler bundan böyle Dolmabahçe’de açıklanan “demokrasi paketi”ne de artık fit olmazlar. Artık kültürel haklarla ya da Öcalan’ın koşullarının iyileştirilmesi adımlarıyla sınırlı çözüm masasını kabul etmezler!
Ayrıca görüşmeler yeniden başlayacaksa, hem İmralı’da bırakıldığı yerden hem de o zamanın bileşenleriyle devam etmemelidir. Çünkü “Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa/İmralı Notları Weşanên Mezopotamya 2015” başlıklı kitap okunduğunda ortada devletin oyalama zaman kazanmadan ibaret bir görüşmeler trafiği geliştirdiği görülüyor.
Görüşmenin bileşenleri de, içeriği ve önemlisi görüşmenin mekânı da değişmeli de. Görüşmeler İmralı’nın dört duvarlarının arasında askerin gözetiminden çıkarılmazsa çöken “barış sürecinin” tekrarı da aşılamaz.
Sonuç olarak; olası bir savaş molası olumludur, desteklenmelidir, kim bilir belki de mola iç ve dış koşulların basıncıyla kalıcılaşır.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.