Asıl yaralayıcı olan, Şivan’ı tehdit etmeleri değil.
Asıl yaralayıcı olan, Şivan gibi birini aşağılamaya kalkmaları.
Bugün Şivan’ı, Muhsin Kızılkaya ve Mehmet Metiner ile birlikte tehdit edenlerin kulağında bile onun sesi vardır.
Bir halkı halk yapan onun siyaseti, silahı değil onun dili, müziği, sanatıdır.
Bugün Kürt coğrafyasının her yanında Şivan’ın sesi duyulur.
Yarın da duyulacak olan onun sesidir.
Şivan’ı tehdit eden insanların Şivan’ın üstünde ne hakkı var, ama Şivan’ın hepsinde hakkı bulunur.
Hangi âşık Kürt genci Şivan’ı dinleyip dertlenmedi?
Acılarla, zulümlerle yanan hangi Kürt, Şivan’ın sesinde öfkenin yansımasını bulmadı?
Düğünlerde Şivan’ın şarkılarıyla oynadınız, öfkede Şivan’ın şarkılarıyla bilendiniz, acıda Şivan’ın şarkılarıyla teselli aradınız.
Şimdi Şivan’ı mı öldüreceksiniz?
Kurtuluş Tayiz, çok doğru söylemişti, “Şivan Kürdistan’dır”.
Şivan’ı öldüren Kürdistan’ı öldürür.
Leyla Zana, Şivan’ın yanında durma yürekliliğini gösterdi.
Selahattin Demirtaş, üç Kürt aydının tehdit edilmesine karşı sesini yükseltti.
Ama yeter mi?
Nerede Şivan’ı dinleyen milyonlar?
Nerede onun sesiyle ağlayıp, onun sesiyle gülenler?
Zor günde Şivan onları yalnız bırakmadı, ama şimdi o milyonlar Şivan’ı yalnız bırakıyor.
Neymiş, Şivan AKP’lilerle konuşmuş.
Apo, AKP’lilerle de değil bizzat devletin adamlarıyla konuşuyor.
Ama Apo siyasi bir lider, onun istediği insanla konuşması hak, ama bir sanatçı kiminle konuşacağına kendi başına karar veremez, öyle mi?
Siyasi bir öndere tanıdığı hakkı bir sanatçıya tanımayan zihniyet “bağımsız” olabilir mi?
Bağımsızlık, sanatına, sanatçısına sahip çıkacak yürekliliği göstermekle başlar.
Türk’e karşı koruduğun Şivan’ı Kürt’e karşı korumayacaksan, nasıl bağımsız olacaksın?
Türkler gider yerine Kürt efendiler gelir.
Bağımsızlık bu mudur?
Bağımsızlık, özgürlüktür, kimseden korkmadan düşünmek, kimseden korkmadan sevmek, kimseden korkmadan sevdiğini korumaktır.
Daha önce de yazmıştım, yıllar önce Almanlar arasında bir araştırma yaparak, “Alman olarak en övündüğünüz yanınız nedir” diye sormuşlardı.
Almanların büyük çoğunluğu “kültürümüz” diye cevap vermişti.
Kürtlerin en övündükleri özellikleri ne peki?
Silah mı?
Savaş mı?
Gün gelir, savaş biter.
O zaman neyle övüneceksiniz?
Uzun karlı gecelerde, ıssız mezralarda, dağ kovuklarında, yalnızlıkta, terk edilmişlikte, acıda, öfkede, sevinçte, sevildiğinizde, sevdiğinizde, özlediğinizde, çaresiz kaldığınızda sizi terk etmeyen, sesiyle hep yanınızda olan Şivan’ı terk etmekle, zor zamanda yalnız bırakmakla mı övüneceksiniz?
Hiç kimseye değil Apo’ya soruyorum.
Şivan’ı savunmayı bana mı bırakacaksın?
Zül saymayacak mısın bunu?
Uğrunda hayatını verdiğin, hapislerde yattığın Kürt kimliği, Şivan’sız eksik olmayacak mı?
Şivan’ı ölümle tehdit edenlerin senin adını kullanması seni hiç rahatsız etmeyecek mi?
Otuz altı yılını sürgünde yaşadı bu adam.
Bir gün Kürtleri, Kürtlüğü, halkını terk etmedi, yalnız bırakmadı.
Koskoca Şivan, kimle konuşacağını, ne konuşacağını başkalarından mı öğrenecek, eli silah tutan çocuğu yaşındaki gençler mi ona öğretecek ne zaman, ne yapacağını?
Bağımsız mı olmak istiyorsunuz, Şivan’a bakın.
O bağımsız bir ses çünkü.
Ne yapacağına tek başına karar veren, verdiği kararı uygulayan, korkmayan biri.
Cezayir savaşında Cezayirlilerin özgürlüğünü destekleyen Sartre’ı cezalandırmak isteyenlere De Gaulle’ün verdiği “Sartre Fransa’dır” cevabı çok bilinir; ben Lenin’in, Mayakovski’yi askere göndermek isteyenlere verdiği cevabı da çok severim.
“Postallarımıza altın kabaralar çakacak kadar zengin değiliz.”
Sanatçısına dokunan liderler arasında hayırla yâd edileni pek yoktur.
Apo, Lorca’yı öldürten Franco’yu mu, Mayakovski’ye sahip çıkan Lenin’i mi daha çok beğendiğine, Kürt halkı da “postallarına altın kabaralar çakacak kadar zengin olup olmadığına” karar versin.
Hiç unutmayın, bir gün olur hepimiz ölüp kayboluruz.
Geriye Şivan’ın dağlarda yankılanan sesi kalır.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.