Türkiye büyük bir değişimden geçiyor. Nüfusu, üretim yapısı, ekonomik kapasitesi, sınıfsal dengeleri, teknolojisi değişen bir ülkenin “siyasi sisteminin” değişmemesi mümkün değil.
Böyle büyük bir değişim, çıkar dengelerini, iktidar dağılımını da altüst ediyor.
Elbette, “eski sistemden” çıkarları olanlar, bu değişimi önleyebilmek için ellerinden geleni yapacaklar.
Eski sistem dediğiniz, seksen yıllık Cumhuriyet içinde kökleşmiş, kendi ordusunu, yargısını, bürokrasisini, hukukunu, hukuksuzluğunu, zenginini, medyasını, eğitimcisini, aydınını yaratmış devasa bir yapı.
Dövüşmeden teslim olması, değişime rıza göstermesi, uyuşturucuya alışır gibi alıştığı haksız iktidarı, devlet rantlarını, bedavadan kazanılmış “aydın” sıfatını derhal bırakması söz konusu değil.
Onun için de sıkı bir dövüşten geçiyoruz. Eski sistemin “efendileri” dövüşüyorlar ama çok ciddi bir sorunları var.
Bu insanlar yıllarca bu ülkenin halkına “kendilerinin en gelişmiş, en modern, en çağdaş, en vatansever” güçler olduğunu söylemişler ve halkın en azından bir kesimini buna inandırmışlar.
Şimdi, Türkiye’deki değişime karşı çıkmak, demokratikleşme hamlelerini engellemeye uğraşmak bir yandan onlar için “hayati” bir sorun, bir zorunluluk...
Ama bir yandan da “değişime” karşı çıkarken kaçınılmaz olarak zedelenen “gelişmişlik, çağdaşlık, modernlik, vatanseverlik” gibi onlara iktidarda hak iddia etme imkânı sağlayan “imajlarını” korumak mecburiyetindeler.
Çünkü bütün varlıklarını ve “meşruiyetlerini” bu sıfatlar üzerine inşa etmişler, “ülkeyi biz yönetmeliyiz çünkü en çağdaş, en aydın, en vatansever biziz” diyerek sürdürmüşler iktidarlarını.
Bir diktatörlük olarak kurulmuş cumhuriyetin eski değerlerini, ordunun haksız ve kirli iktidarını, medyanın ahlaksızca yalancılığını, yargının hukuksuz yapısını, Kürtleri, dindarları, solcuları ezen baskı yasalarını, halkın özgürlüklerinin kısıtlanmasını, derin devletin cinayetlerini “bir vatansever, bir aydın, bir çağdaş” olarak nasıl savunacaklar?
Çağdaşlık artık bütün dünyada “demokratlıkla, eşitlikle, özgürlükle” ölçülüyor, çağdaşlık adına bütün bu değerlere nasıl karşı çıkacaklar?
Ordunun başıbozuk ve disiplinsiz bağımsızlığını nasıl koruyacaklar?
Sadece Genelkurmay’ın emirlerini dinleyen Yüksek Yargı’nın dokunulmazlığını nasıl haklı gösterecekler?
12 Eylül Anayasası’nın demokratikleşme adımlarıyla değiştirilmesine nasıl “hayır” diyecekler?
Bütün bu “gerici, çağdışı” yaklaşımlarıyla nasıl “çağdaş” olacaklar?
Bu, eski sistemin yandaşları için en büyük “sıkışıklık”, aşmakta en çok zorlandıkları sorun.
Buna, gerçekleri kabul ederek, sahtekârlık yapmadan bir çözüm bulmaları imkânsız.
Onun için onlar da bir sahtekârlık icat ettiler.
“Bu değişikliklere karşı çıkmadıklarını, bu değişiklikleri yapana karşı çıktıklarını” söylüyorlar.
Yani sistemin değişmesine karşı değillermiş ama sistemin değişimini şu anda üstlenmiş gözüken iktidar partisine karşılarmış.
Tartışmayı, “değişimden” AKP’nin üzerine kaydırmaya çalışıyorlar.
Sürekli dile getirdikleri öneri de hep aynı, “sistemin değişmesini tartışmayı bırakalım da AKP’yi tartışalım.”
Tartışmanın ön planına AKP’yi taşıdıklarında ya da AKP’yi saf dışı bıraktıklarında “sistem tartışmasını” unutturacaklarını sanıyorlar.
Değişmek zorunda olan bir toplum, bu değişime öncülük edecek partiyi yaratır, AKP’yi kapatsanız başka bir parti değişimi gerçekleştirmek için çıkar.
Siyasi bir partinin iktidarı “seçimlerle” değişebilir ama “sistem” seçimlerle değişmez, bunca yıl bunca seçim oldu, bunca parti geldi geçti, sistem hep aynı kaldı, sistem aynı kaldığı için sorunlar da hep aynı kaldı.
Sorunları aşmak ancak bu çürümüş, kirlenmiş sistemi değiştirmekle mümkün.
Onun için de öncelik sistemin değişmesindedir.
Önümüzdeki büyük soru, AKP’li olup olmadığınız değil, büyük soru “bu sistemden yana olup olmadığınız.”
Eğer sistemden yana ama AKP’ye karşıysanız, canınızın istediği gibi eleştirin AKP’yi ve bize bu rezil sistemin “nasıl değiştirilmesi” gerektiğini anlatın, bu sistemi nasıl değiştireceğinizi anlatın, nasıl bir sistem istediğinizi anlatın.
İktidarda sizin istediğiniz bir parti olduğunu varsayın ve bize ordu, yargı, bürokrasi, derin devlet, yeni anayasa, Kürtlerin eşitliği, dindarların hakları, Alevilerin talepleri ve fikir özgürlüğü hakkındaki isteklerinizi söyleyin.
Söyleyin de görelim şu sizin çağdaşlığınızı.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.