Barış ucundan azıcık göründü ve büyük dehşet uyandırdı.
“Türkiye Türklerindir” müessesi, duvardaki çalar saatten kafayı çıkaran kuş misali “Türk sorunu”, “Türklerin haysiyeti”, “Türklerin onuru” diye ötüp duruyor mütemadiyen.
Peki, aslında ne diyor bu kuş?
“Asker çıkamıyor Biji Apo serbest” gibi yaratıcı başlıkların maksadı nedir?
Papa istifa ettiğinde, twitter’da “O istifa edemez Tanrı işine son vermiştir” mavrası dönmüştü; şimdi biz de “Türklükten istifa eden” köşe yazarı için “O Türklükten istifa edemez devlet işine son vermiştir” mi desek?
Deniz Baykal’ı bir sabah aniden CHP grubu kürsüsünde, “Türklük elden gidiyor” diye dövünürken görmemize yol açan “motivasyon” nereden kaynaklanmaktadır acaba?
Soruları uzatmak mümkün ama biz cevaplara, daha doğrusu cevaba geçelim.
Vaziyet şudur kıymetli okur. Ayrıcalıklarını koruma korkularıyla hayatına yön verenler, sıradan faşistler ve ırkçılar dışında; şehit ailesinden gerilla ailesine, mahalledeki kahraman bakkaldan memleketin süper marketlerinin temsilcisi Koç ve Sabancıgillere kadar toplumun kahir ekseriyetinin destek verdiği büyük bir barış atılımı var ortada.
11 senedir ülkeyi yöneten ve son birkaç senedir sürekli eleştirdiğim parti, liderinin ağzından “İktidarıma mal olsa da bu sorunu çözeceğim” diyerek cesaretle bu sürece sahip çıkıyor.
Üstüne bir de Cumhuriyet’in kadim sorunlarını halledebilecek olan, yeni anayasada AKP-BDP ittifakı ciddi ciddi gerçekleşebilirmiş gibi görünüyor.
Bu ne demek?
Anayasayı, Türkler ve Kürtlerin birlikte yapması demek.
Ee bu kadarı da fazla tabii...
Devletiyle bölünmez bütün olan medya “Oooh yooo!” çığlığı tadında içgüdüsel manşet ve köşe yazılarıyla onun için olan bitenin karşısına dikiliyor.
Barış, o parçayı oradan çıkaracak
Lafı uzatmadan ne düşündüğümü söyleyeyim: Hedef, düpedüz, bu savaşın sürmesidir, gerisi lafügüzaftır.
Çünkü bu savaş, sadece onun rantını yiyen ve ortam normale dönerse yaptıkları her türlü pis iş ortaya dökülecek bir kesim yaratmakla kalmadı.
Bu savaş aynı zamanda Susurluk, Ergenekon gibi vakalar sayesinde artık tahayyül edebildiğimiz “faaliyetleri”, 30 senedir rejimin bir parçası hâline getirdi.
Barış, o parçayı oradan çıkarıp alacak.
İşte bu yüzden ucundan azıcık görününce bile bu kadar dehşet uyandırıyor.
İşte bu yüzden medya barışın üstüne “düğüm” atmak için mütemadiyen debeleniyor.
Yoksa Diyarbakır Cezaevi’nde vahşi işkencelerle Kürtleri öldüren, hayatta kalanı kapıdan çıkar çıkmaz koşa koşa dağa çıkartan, kulak kesen, köy meydanına dizip bok yediren, JİTEM’li “kayıp” senelerinin ardından dört bir yanından kemik fışkıran ve tüm bunlar nedeniyle bilmem kaçıncı Kürt isyanını idrak eden bu topraklarda yaşanacak en son sorunun “Türk sorunu” olduğunu, en iyi bu devletin sıradan faşistleri olan halis Türkler biliyor.
Onlar “Artık buralarda Türk olmak pek zor” diye yazılar yazarken, mantıkla olan bağlarını koparmış, kafayı yemiş filan değiller.
Sadece bir güzel hepimizin zekâsıyla dalgalarını geçiyorlar.
Ve biz bu numarayı yediğimiz için bütünüyle diken üstündeyiz, atılan her adımda korkular yaşıyoruz.
Ama bu oyun elbet bitecek, insanlar numarayı artık yemeyecek.
Ve neticede barış bu topraklara bir gün gelecek.
O gün bugün müdür bilmem ama üstelik bu sefer her zamankinden yakın toplum barışa.
Eğer olur da görürsek o günleri...
Dertleri savaşın sürmesi olan güçlü, etkili, yetkili şahsiyetlerin 30 senedir yedikleri haltlar ortaya dökülecek.
Ve bir dönem filmi izler misali ne demek istediğimi herkes anlayacak.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.