• BIST 9878.16
  • Altın 2954.659
  • Dolar 34.7445
  • Euro 36.5021
  • İstanbul 10 °C
  • Diyarbakır 5 °C
  • Ankara 4 °C
  • İzmir 10 °C
  • Berlin 5 °C

Sıra “Fırat’ın doğusu”nda

Bayram Bozyel

Cumhurbaşkanı Erdoğan 13 Aralık’ta yaptığı bir konuşmasında Fırat’ın doğusunda askeri bir operasyon yapılacağının mesajını verdi. Söz konusu açıklama hiç kimse için sürpriz bir gelişme olmadı. Aslında, Kuzey Suriye’ye (siz Suriye Kürt Bölgesi olarak okuyun) dönük Türkiye’nin tehditleri hiçbir zaman son bulmuş değil. Tersine, Türkiye, Suriye’deki Kürtlere karşı izlediği saldırgan tutumunu adım adım hayata geçirerek bu aşamaya getirdi.

Kısaca hatırlamaya çalışalım.

Türkiye, 26 Ağustos 2016 tarihinde Rusya’nın izniyle gerçekleştirdiği Fırat Kalkanı Operasyonu ile ilk görünüşte sınırındaki DAİŞ tehdidini püskürtmüş, Cerablus Azez hattındaki 70 km genişliğindeki bir alanda güvenlikli bir bölge kurmuştu. Oysa esas amaç Suriye’nin Kuzey’inin doğusundan batısına kadar uzanan Kürt Bölgesi’ni ortadan bölmekti. Türkiye, zaten bu amacını saklama gereğini duymadı ve her fırsatta söz konusu operasyonla Suriye’nin kuzeyindeki “terör koridorunu kestiğini” dile getirdi.

Bu yöndeki ikinci fırsatı, Türkiye, Astana Süreci’nde yakaladı. 2017 yılında, Rusya, Türkiye ve İran’ın içinde yer aldığı Astana Süreci’nin 5. Toplantısında, Suriye’nin belirli bölgelerinde çatışmasızlık bölgelerinin kurulması kararlaştırıldı. Türkiye, bu çerçevede 12 Ekim 2017 tarihinde İdlib’e silahlı güçlerini sevk ederek burada gözlem noktaları oluşturmaya başladı. Türkiye’nin İdlib’e asker göndermesi onun Kürt bölgesini batıdan kuşatmasını kolaylaştırdı. Türkiye, İdlib’teki bu konumunu daha sonra Afrin operasyonunda önemli bir sıçrama noktası olarak kullandı.

Türkiye, son olarak 20 Ocak 2018 tarihinde “Zeytin Dalı Harekâtı” adı altında Afrin’in işgal hareketine girişti. Afrin operasyonu, Rusya’nın bu girişime onay vermesi ve ABD’nin de göz yumması sonucu Türkiye açısından görece kolay sonuca ulaştı.

Söz konusu üç aşamadan sonra Türkiye Suriye Kürt bölgesinin Fırat’ın batı yakasının işgalini tamamladı ve artık sıra Fırat’ın doğusuna geldi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan hedeflerinde Membiç’ten Habur’a kadar uzanan bütün bir Kürt bölgesinin olduğunu hep söyleyegeldi.

Türkiye, bundan bir süre önce Kobanê bölgesinde sınırın öte tarafına yaptığı top ateşleriyle yeni bir operasyonun işaretini verdi. Ancak ABD askerlerinin SDG güçleriyle sınırda devriyeye çıkmaları ve ABD’nin sınırda gözetleme kuleleri inşa etmeye başlaması Türkiye’nin söz konusu topçu ateşine ara vermesine yol açmıştı.

Bütün bu gelişmelerden sonra Erdoğan’ın Fırat’ın doğusuna yönelik operasyon açıklaması sürpriz karşılanmadığı gibi, bu açıklamayı bölüf olarak yorumlayan da olmadı. Fırat Kalkanı Operasyonu ve Afrin işgalinden sonra Türkiye işaretini verdiği böyle bir operasyonu da pek ala gerçekleştirebilirdi.

Ancak belli farkla.

Fırat’ın doğusunun batısından farkı

Önceki her iki operasyonda da Türkiye Rusya’nın bir biçimde onayını almıştı ve ayrıca operasyon bölgelerinin Rusya’nın nüfuz alanında olması Türkiye’nin işini kolaylaştırmıştı.

Ne var ki Fırat’ı doğusu açısından durum farklı bir tablo ortaya koyuyor. Fırat’ın doğusu tümüyle ABD’nin nüfuz alanı içinde ve ABD’nin onayı veya dolaylı bir izni olmadan Türkiye’nin böyle bir harekata girişmesi pek olası görünmüyor.

Bu arada ABD’den gelen açıklamalar gidişat ile ilgili bir miktar ipucu vermiş durumda.

Erdoğan’ın söz konusu açıklamasından kısa bir süre sonra ABD yetkililerinden peş peşe tepkiler gelmeye başladı. ABD Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey konuyla ilgili yaptığı açıklamasında “Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna operasyon düşüncesinin iyi fikir olmadığını” söyleyerek açık bir tutum ortaya koydu. Ardından benzer bir kararlılık, ABD’li diğer yetkililerin açıklamalarına yansıdı. ABD’nin öncülüğündeki Uluslararası Koalisyon, Türkiye ile birlikte operasyonda yer alması muhtemel ÖSO birliklerini böyle bir operasyonda yer almamaları için açıkça tehdit etti. Bu arada Anakara ve Vaşinton arasında; Cumhurbaşkanlığı, dış ilişkileri ve savunma bakanlıkları düzeyinde yoğun görüşmeler gündeme geldi.

Bütün bu yoğun gelişmeler içinde en dikkat çekici olay Suriye Kürtlerinden oluşan ve Güney Kürdistan’da eğitilip hala burada konuçlanmış bulunan Roj peşmergelerinin Suriye Kürt bölgesine kaydırılacağı yönündeki haberler oldu.

Türkiye’nin temel hedefi

Gelinen aşamada en çok tartışılan konulardan biri de Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna yönelik operasyondan ne hedeflediğidir.

Buna ilişkin dört noktanın altı çizilebilir.

Birincisi, Türkiye’nin Kuzey Suriye’ye, daha somut olarak Fırat’ın doğusu dahil Kürt Bölgesi’ne dönük temel hedefi Kürtlerin ulusal ve siyasal haklar içeren bir statüye kavuşmalarını engellemektir. Türkiye’nin söz konusu hedefini kamufle etmek için sıkça başvurduğu PKK-YPG argümanı bu gerçeği değiştirmez. Türk devlet yetkilileri defalarca “Kuzey Irak’ta yaşananların bir benzerinin Suriye’nin kuzeyinde yaşanmasına izin vermeyeceklerini” söylememişler miydi?

İkincisi, birinci hedefe bağlı olarak, eğer tümüyle Kürt statüsünü engellemek mümkün değilse, ilerdeki olası Kürt kazanımlarını darbelemek ve Kürtlerin yaşam alanlarını daraltmak. Kürtlerin Suriye’nin geleceğindeki etkilerin azaltmak.

Üçüncüsü, kuzey Suriye’de ABD’ye uygulayacağı baskıyla başka alanlarda, örneğin Membiç, FETÖ ve İran’a ambargo vb. konularda ABD’den tavizler kopartmak.

Ve son olarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir hedefi de Fırat’ın doğusunda gerçekleştirilecek (kapsamı ne olursa olsun) bir operasyonla milliyetçi ve şoven tabanı konsolide ederek 31 Mart yerel seçimlerinde zaferi garantilemek.

Öte yandan, yukarıda belirtildiği gibi Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna yapacağı herhangi bir operasyon ABD’nin onayı olmadan mümkün değil. ABD’nin şu an ki tavrı ise böyle bir operasyona izin vermeyeceği yönünde görünüyor.

Evet, ABD’nin Suriye Kürtlerine dönük somut ve açık bir politikasının olmadığı bir gerçek. Ancak, ABD Suriye’de varlığını koruduğu sürece Kürtlere, özel olarak PYD/SDG güçlerine ihtiyaç duyacaktır. Bu çerçevede ABD’nin buradaki konumuna ve SDG ile olan ilişkilerine zarar verecek Türkiye’nin girişimlerine sıcak bakması düşünülemez. Öte yandan ABD’nin istediği en son şey Türkiye’yi tümden gözden çıkarmak ve onu tamamen Rusya’nın kucağına itmek olacaktır. Bu kapsamda Türkiye’nin sınırın belli noktalarında ve sınırlı ölçekli operasyonlar yapma noktasında ABD ile anlaşması ihtimal dışında değil. Sözgelimi, Menbiç ve Telabyad gibi Arap nüfusuyla meskûn bölgelerde yapılacak dar ölçekli operasyonlara göz yumarak ABD Türkiye’nin tansiyonunu düşürmek isteyebilir. Ancak böyle bir taviz ne Türkiye’yi esas hedefinden alıkoyar ne de onun Kürt korkusuna derman olur.

***

Bu yazının yazıldığı saatlerde Trump’ın Suriye’dek ABD askerlerini geri çekme kararı aldığı haberi basına yansıdı. Bu haber bir yönüyle sarsıcı bir etkiye yol açtı. Çünkü daha düne kadar Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Joseph Dunford, ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey ile Trump’ın IŞİD ile Mücadele Özel Temsilcisi Brett McGurk olmak üzere birçok ABD yetkilisi ABD’nin Suriye’deki varlığının kalıcı olduğu yönünde açıklamalarda bulunmuştu. Öte yandan kendine has bir lider olan Trump’ın son kararı pek sürpriz de sayılmaz. Çünkü daha önce de Trump benzer bir karar kalmış, ancak o karar Pentagon’dan geri dönmüştü.

Gelinen aşamada Trump’ın Suriye’den geri çekilme kararına ilişkin ortada bir yığın soru işareti duruyor. Birincisi, Trump’ın bu kararı hayata geçirilecek mi? Öte yandan böyle bir karar nasıl bir içeriğe sahip; ABD Suriye’yi tümden mi boşaltacak yoksa söz konusu olan asker sayısındaki bir indirim mi? Benzer şekilde askeri çekmek ABD’nin Suriye’den, Suriye’ye ilişkin siyasi çözüm sürecinden tümüyle el çekmesi anlamına gelir mi? Daha somut olarak ABD’nin Kuzey Suriye’den çekilmesi buranın Rusya, İran ve Suriye güçlerine terkedilmesi anlamına gelmez mi? Ya da ABD bu bölgeyi Türkiye’ye teslim etmek istemiş olabilir mi? Eğer öyleyse Rusya, İran ve Suriye üçlüsünün bu girişime cevabı ne olacaktır? Bir de IŞİD karşıtı Uluslararası Koalisyon üyesi diğer ülkeler nasıl bir yol izleyecektir? Onlar da ABD’yi izleyip Suriye’yi terk edecek mi yoksa ABD’nin yol açtığı boşluk başka güçlerle mi telafi yoluna gidilecek? Özetle ABD’nin söz konusu geri çekilme kararı ile birlikte Suriye’de yeni bir perdenin açılacağını söylemek mümkün.

Ne de olsa Ortadoğu burası, gün doğmadan neler doğar.


Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89