Kürt sorununun temelinde özgürlük talebi yatıyor. Kürt halkı kendi ülkesinde kimliği ve kültürü başta olmak üzere kendi değerleriyle özgürce yaşamak, kendi kaderi üzerinde söz ve karar sahibi olmak istiyor.
Kürt sorunu, Kürt halkının kendi ülkesinde özgürce yaşayamaması, demokratik iradesini kullanamaması; bunun araçlarına sahip olamamasından kaynaklanıyor.
Bu da kaçınılmaz olarak çatışmalara yol açıyor.
Zira, Kürt halkı ağır bedeller ödese de bu taleplerinden vazgeçmiyor; geçeceğe de benzemiyor. Dolayısıyla barış içinde birarada yaşamanın, istikrarı ve refahı sağlamanın yolu Kürtlerin insani, ulusal ve demokratik bu taleplerini karşılamaktan geçiyor.
Ne var ki öncesi bir yana bu talepler aradan yüz yıl gibi uzun bir süre geçmesine rağmen bir türlü de karşılanmıyor.
Karşılanmadığı içindir ki yüz yıl öncesi Ortadoğu‘da Kürtlerin parçalanması, Kürdistan’ın da paylaşılması üzerine bina edilen çatışmalar bugün de devam ediyor.
Çatışmaların Kürdistan’da olduğu gibi Irak’ta, İran’da, Suriye’de ve Türkiye’de ortaya çıkan dehşet verici sonuçları da önümüzde duruyor!
Irak ve Suriye’nin bu aşamadan sonra varlığını koruması imkansız görünüyor. Bu devletlerin tarih sahnesinden çekilmelerinin zamanlama meselesi olduğu anlaşılıyor.
İran’ın geleceğiniyse bugünden kestirmek zor görünüyor ama, onun da kaderini Kürtlere kuracağı ilişkilerin belirleyeceği biliniyor.
Ne de olsa küllerinden doğan Ortadoğu’nun yükselen yeni gücü Kürt halkı bölgesel her denge ve denklemi ciddi manada etkileyecek güce ulaşmış bulunuyor. Bölgesel her gelişmede artık Kürtleri de hesaba katmak gerekiyor. Kürtlerin bölgesel dengeleri etkileme gücüne sahip olmaları en çok da Irak, Suriye, Türkiye ve İran‘ı etkiliyor.
Bu yüzden düne kadar onların haklarını vermemek için her yol ve yönetimi deneyen bu ülkeler şimdi Kürtleri kazanmaya çalışıyor.
Irak merkezi yönetimi bu yüzden şimdi Kürdistan’la ‘iyi komşuluk‘ ilişkileri arıyor. Maliki, her aşamada bunun mesajını verme ihtiyacı hissediyor.
Aynı şekilde bundan üç yıl öncesine kadar Kürtlere kimlik bile vermeyen Suriye yönetimi şimdi, dünyanın gözleri önünde, ‘Kürtlerin bütün taleplerini koşulsuz kabul ettiği‘ güvencesini veriyor.
40 milyona ulaşan dinamik nüfusuyla Kürtler; Basra’dan Akdeniz’e uzanan 400 bin kilometrekarelik yüz ölçümüyle Kürdistan tarih sahnesine döndüğü içindirki İran ve Türkiye arasında da kıyasıya bir rekabet yaşanıyor.
Dediğim gibi İran’ın ne olacağı, nasıl bir değişim yaşayacağı henüz bilinmiyor. Ancak, varlığını Kürtlerin inkarı ve imhası üzerine bina etmiş Türkiye’nin Kürt sorunu yüzünden uçurumun kıyısına kadar geldiği biliniyor.
Türkiye önce Oslo, sonra da İmralı süreciyle şimdi buradan uzaklaşmaya çalışıyor ama, bunu başarıp başaramayacağı bilinmiyor.
Kürt sorunu gelinen aşamada Türkiye’yi Kürtlerle eşitlik ve özgürlük temelinde ortak bir gelecek kurmak ile milli boğazlaşmalar temelinde ayrılmak gibi zor bir ikilemle karşı karşıya bırakmış bulunuyor. Türkiye‘nin önünde bundan başka bir yol bulunmuyor. Nesnel süreç ve gidişat bunu kaçınılmaz kılıyor.
Elbette Oslo sürecinin çökmesi, İmralı sürecinin de tıkanma eğilimine girmesi devleti ve hükümetiyle Türkiye’nin Kürtlerle ortak gelecek kurma konusundaki zorluğuna işaret ediyor.
Türkiye, Kürt hareketinin ciddi riskler alarak uzattığı barış elini samimiyetle tutamıyor. Tutmuş olsaydı kalıcı çözüm yolunda bu yıl önemli mesafe alınmış olacaktı. Ancak olmadı. Bazı olumlar adımlar atsa da derde deva olacak nitelikte adımları atmadı.
Öte yandan kimi yorumcular Türkiye‘nin böyle bir niyetinin olmadığını, Kürtlerin barış elini tutmak istemediğini söylüyor; Türkiye’nin ilk fırsatta bütün ağırlığını ve imkanlarını kullanarak Kürt Özgürlük mücadelesini yeniden saldıracağı ve bastırmaya çalışacağını ileri sürüyor.
Elbette, bu risk vardır ancak, Kürtlerin yüzyıl süren direnişleri sayesinde elde ettikleri birikimleri, değişen dünya ve bölge dengeleri, ayrıca Türkiye’nin iç ve dış meseleleri bunun astarının yüzünden pahalı olacağına işaret ediyor.
Mevcut durumda Türkiye’nin Kürtlerle yeniden savaşarak sonuç alması, Kürtler karşısında zafer kazanması mümkün görünmüyor.
Buna rağmen bu yolu deneyebilir mi? Evet, deneyebilir ama, bu bir sonuç vermez. Türk devleti Kürtlere karşı artık kalıcı bir zafer elde edemez.
Kürt ve Kürdistan meselesi gibi çok karmaşık ve çok bileşenli bir sorunda savaş, tasfiye, tedib ve tenkil riski her zaman olacaktır. Hatta bu risk kalıcı bir çözüm sağlandıktan sonra da olacaktır. Bu nedenle Kürt hareketi de herşeyden önce bu riski göğüslemeye dönük önlemler alacaktır.
Son olarak; bu riski göğüslemenin yolu Kürt hareketinin meşruiyetini güçlendirmesine; onun içeride ve dışarıda önemli avantajlar elde etmesine neden olan siyasallaşma sürecine sırt çevirmekten geçmiyor.
Aksine tedbiri elden bırakmadan siyasal çözümü sonuna kadar zorlamaktan, çözüm iradesini dost-düşman herkese kanıtlamaktan geçiyor.
Kanıtladığı için de geri çekilme durduktan sonra ortaya çıkan, ‘şimdi ne olacak?‘ sorusunun yanıtı Kürt hareketinden değil, Türkiye’den bekleniyor.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.