‘Kürt barışı’ süreci başladı başlamasına ama görünen o ki, daha başından işler çatallaşmış görünüyor: Bir kere, taraflar yani hükûmet ve Kürt tarafları, kendi taleplerini daha karşılıklı masaya bile oturmadan, kamuoyunda dolaşıma sokuyorlar.
Bu, gerek hükûmet gerekse Kürt tarafları açısından, barış sürecinin bir anlaşma değil de, tam tersine bir anlaşmazlık zemini üzerinden götürmeye başladıkları anlamına gelir. Ve, bence asıl vahîm olan, budur!
Bir kere, hükûmet değil, ama Kürt tarafları, önce görüşmelere nasıl bir delegasyonla katılacaklarını ve bu delegasyonun karşı taraf nezdinde kabul görüp görmeyeceği meselesini açıklığa kavuşturmalıdırlar. ‘Kabul görme’ sözü Kürt tarafının elbette hoşuna gitmeyecektir: Ama ne yapıp edip, önce, şeklî gibi görünen temsil meselesini halletmeleri gerekir. BDP ile birlikte KCK mı, Kandil mi ve mesela mutlaka ‘önderlik’in başkanlık edeceği bir heyet mi? Nasıl bir heyet? Kimler?
Hem hükûmetin hem de Kürt tarafının, delegasyonlar olarak bir araya gelmeleri, bu meselede öncelikli konumdadır. Anayasada yapılması öngörülen değişiklik konusunda Kürtlerin, kendilerini taraf kabul ettiklerinden şüphe yok! Veya ister silahların yurtdışına çıkılmadan mı, yoksa çıkıldıktan sonra mı, bırakılması konusu olsun, ister başka konular olsun, bunlar kamuoyu önünde karşılıklı beyanlar şeklinde dolaşıma sokuluyorsa, bu barış sürecini daha başından çıkmaza sokmaktan öte bir işe yaramayacaktır…
Bir defa daha belirteyim: Bunlar kamuoyu önünde tarafların ayrı ayrı yapmakta oldukları konuşmalarda değil, ancak delegasyonların karşılıklı olarak oturdukları masada ele alınması gereken konulardır. Birilerinin zannettiği gibi, görüşlerin kamuoyunda konuşulmaya başlanmasının demokratik bir şeffaflığın gereği olduğunu söylemenin sadece kaba bir retoriktir,- o kadar! Zira burada söz konusu olan, bir barışçıl çözüme varılması sürecidir; bu süreçte doğru tavır, ancak delegasyonların ortaklaşa verdikleri kararların kamuoyuna açıklanmasının ve tartışılmasının sağlanmasıdır.
Kısaca söylemek istediğim şudur: Daha başından öncelikler tesbit edilip heyetler olarak görüşmelere başlanması gerekirken, Fransızların deyişiyle, ‘ağaçlardan ormanı göremez olduk’! Yapılması gereken başta MİT olmak üzere güvenlik kuruluşlarımızın, her iki tarafla da istişare edilerek bir gündem tesbit etmeleri, bu gündemin de Kürt tarafının hangi heyetle katılacağı meselesinin taşıdığı en temel öncelik asla göz ardı edilmeden belirli bir tarihlendirme sırasına konulmasıdır. Oysa şimdi ne görüyoruz? Her kafadan bir ses çıkarken, neyin önemli ve öncelikli, neyin öyle olmadığını anlamanın mümkün olmadığı bir arapsaçı ortamını! Başbakan konuşuyorsa eğer, Başdanışman konuşmamalı, Abdullah Öcalan konuştuysa, Murat Karayılan susmalıdır: Unutmamalı: Zira bu, bu, son derece nazik bir süreçtir, son derece incelikli bir dengeli duruş ister… Züccaciyeci dükkânına filler gibi girmeyelim lütfen…
Kısaca, silahlar susarken, bazı insanlar da susmalıdır…
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.