Cerablus (Fırat Kalkanı) Operasyonu’yla başlayan “Suriye’ye (hatta Ortadoğu’ya) dönüyoruz”, “Şimdi Kürdler (YPG) düşünsün” heyheylenmeleri epey dinmiş görünüyor. Ortada ÖSO diye işe yarar bir kuvvet olmadığından, Kürd koridorunu engelleyip Halep’i menzile düşürmesi beklenen El Bab’ı fethetme işini becermek şöyle dursun, onca kayıp pahasına ele geçirilen üç beş köy bile yeniden IŞİD’in eline düştü. Bu halle birlikte şu ortaya çıkmış oldu: Suriye’de Türkiye’yi eli kolu bağlı kılan, bir zamanlar propaganda edildiği gibi, Rus savaş uçağının düşürülmesine bağlı olarak oluşan durum ya da ‘FETÖ’cü subaylar’ hadisesi değilmiş. Türkiye’yi hareketsiz kılan meğer Suriye’nin kendi gerçekleriymiş: Rejimin Rusya ve İran’ın himayesinde olması, Türkiye haricinde pek çokları için esas düşmanın rejim değil IŞİD oluşu, IŞİD’le rejim muhalifleri arasındaki geçişlilik ve YPG’nin ABD için önemli oluşu gibi gerçekler.
Bugün için bu gerçekler Suriye’ye geri dönmeye, Halep’i menzile düşürüp Tel Abyad’ı YPG’den temizlemeye değil, ancak Cerablus Azez arasını menzilde tutmaya izin veriyor. Üstelik, bu gerçekler yakın zamanda Türkiye lehine değişecek gibi de görünmüyor. Haddizatında, tersinin olması daha muhtemel gibi. Malum, Suriye savaşının müvekkilleri olarak ABD ve Rusya, Halep konusundaki ahlaksız çekişmeleri bir yana, Rakka’nın IŞİD’den temizlenmesi konusunda anlaşmış görünüyor. Müvekkiller arasındaki bu çekişme çığırından çıkmazsa eğer, belli ki Rakka koalisyonun desteğindeki Suriyeli Kürdler ve Sünni Araplar tarafından temizlenecek ve IŞİD devlet biçimiyle devam edemeyecek. Üstelik, sadece Suriye’de değil, Irak’ta da. Çünkü, yine malum, Musul Operasyonu’nun da eli kulağında. Burada da Bağdat’la beraber Kürdlerin ve Sünni Arapların IŞİD’i temizlemesi hedefleniyor.
IŞİD’in Rakka ve Musul’dan tasfiye edilmesi, olur da becerilirse eğer, Suriye sahasında (ve aslında Irak’ta da) kimlerin hareket alanının genişleyeceğini tahmin etmek zor değil. Böylesi bir durumda Suriye’de tabii ki rejim (ve müvekkili olarak Rusya ve İran) ve YPG (ve müvekkili olarak ABD) hareket alanını genişletir. Aynı şekilde Irak’ta da rejim (ve müvekkili olarak İran) ve Kürdler (ve müvekkili olarak ABD) eskisinden daha geniş bir hareket alanı bulur.
Öte yandan, ABD, Rakka ve Musul operasyonlarından sonra Irak ve Suriye’nin artık mukadder görünen yeniden yapılanmasında İran ve Rusya’nın bütünüyle tayin edici olmasını istemeyeceğinden, rejim muhalifi Sünnilerin her iki ülkede de oyunun içinde kalmasını sağlamak isteyecektir, buna şüphe yok. Ne var ki, Sünnilerin oyunda kalışı Irak ve Suriye’deki yeniden yapılanmanın her geçen gün belirginleşen gidişatını değiştirebilecek gibi görünmüyor. İşler böyle seyrederse eğer, Irak’ta konfederal bir durum, Suriye’de ise bir tür federalizm ortaya çıkacak gibi görünüyor.
Hülasa, Suriye’nin gerçekleri giderek Türkiye’nin arzuladığı gibi rejimin ve Kürdlerin aleyhine ve Sünni Arapların lehine değil, Sünni Arapların aleyhine ve rejim ve Kürdlerin lehine gelişiyor. Bu durumda yapacak çok fazla bir şey var görünmüyor: Ya, gerçeklerle kör bir çatışmaya girilecek ya da arzular yenilenecek.
Ümit edelim ki, muhalif medyaya dönük tedip operasyonları ve “Lozan hezimettir” tartışmaları gerçeklerle kör çatışmaya girileceğinin habercisi değildir. (Bashaber)
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.