• BIST 8980.29
  • Altın 3033.718
  • Dolar 34.2777
  • Euro 37.0994
  • İstanbul 16 °C
  • Diyarbakır 12 °C
  • Ankara 6 °C
  • İzmir 18 °C
  • Berlin 14 °C

'Seyreden dev' kıpırdarsa

Gülay Göktürk

Otuz yıl süren savaş boyunca hep aynı şeyi bekledik...

Kürtleri öldüre öldüre bitirerek savaş kazanma hayali kuranları da, Türk ordusunu yenerek Kürdistan kurma hayali kuranları da irkiltecek, sarsacak, kendine getirecek güçlü bir sesin yükselmesi lazımdı toplumdan.

Olmadı...

İspanya’da terörü protesto için bir milyon insan meydanlara doluyordu. Haydi biz de çıkalım; bu çıkmaz yolun önünü açalım, diye çağrılar yaptık. Ama kimse çıkmadı...

Güneydoğu halkı devlet şiddetiyle PKK şiddeti arasında sıkıştı kaldı, ses edemedi. Geniş muhafazakâr kamuoyu on yıllardır süren devlet endoktrinasyonunun etkisi altında şoven milliyetçi söylemlerin dışına çıkamadı. Solcular ise “devrim şartlarını” yaratacak beklentisiyle PKK terörüne destek verdi, aradan sıyrılarak iktidardan pay kapma hayalleri kurdu. Hem devlet hem de PKK şiddetine dur diyecek, birbirini besleyen bu iki şiddeti de protesto eden güçlü bir ses çıkmadı ortaya.

Neyse ki, sonunda devletin aklı başına geldi; PKK’nın lideri TSK’yı yenerek zafer kazanmanın mümkün olmadığını gördü ve bütün ezberleri bozmaya cesaret edebilen bir siyasi lider çıktı da çözüm süreci dediğimiz süreç başladı.

Ne var ki, süreç hiç de öyle kolay ilerlemiyor. Hatta yapılan ortak açıklamalara rağmen işlerin pek de iyi gitmediğini söyleyebiliriz.

HDP yolunu çizmiş gibi... Bırakın kadirşinaslığı, adalet duygusunu tamamen kaybetmiş bir halde eline geçirdiği bütün silahlarla çözüm parterine saldırıyor. Çözümün düşmanlarıyla AK Parti’ye karşı koalisyon kuracağını açıklıyor. Öyle sözler sarf ediliyor, öyle keskin virajlar alınıyor ki, seçim sonrası çark etmesi, yapıcı, olgun bir çizgiye gelmesi her geçen gün biraz daha zorlaşıyor. Kandil her zamanki gibi güvenilmez; her zamanki gibi kaypak... PKK yayın organları malum, şiddet ve nefret kusmaya devam ediyor.

AK Parti çözüme sahip çıkmaya ve süreci yürütmeye çalışan tek siyasi güç olarak siyaset sahnesinde tek başına. Toplumsal planda bakıldığında toplumun yüzde 60’ını, 70’inin desteğini alıyor barış süreci, ama bu pasif bir destek... Kamuoyu araştırmalarında ortaya çıkan bir rakam sadece! Sesi soluğu çıkmıyor; kendini görünür kılamıyor; pasif destekten aktif destek aşamasına geçip siyaset meydanını etkileyemiyor; siyasi aktörlere ayar veremiyor. Tıpkı 30 yıllık savaş boyunca olduğu gibi, savaş tamtamlarını bastırıp ön plana çıkamıyor; “Ben buradayım, ben çoğunluğum ve savaş istemiyorum” diyemiyor.

Kısacası, savaş boyunca ihtiyaç ne ise, bugün de aynı! Toplumun örgütlü kesimleri öncülüğünde siyaset sahnesine çıkması ve sesini yüksek perdeden duyurması gerekiyor. Toplumdaki büyük barış enerjisinin dönüştürücü bir güç olarak siyaset sahnesine aktarılması için sivil toplum kuruluşlarının zeki ve yaratıcı çalışmalarına ekmek kadar, su kadar muhtacız.

Bütün bunları söyledikten sonra, bu konuda hepimize örnek olması gereken iki sivil girişimi de burada anmamız gerek.

Bunlardan bir tanesi Barışa Bak Girişimi’nin organize ettiği Barış Treni... Hani şu çözüm olacak diye ödü kopan basının “Barış Treni raydan çıktı” diye sevinç çığlıkları attığı tren.

Tabii raydan çıktığı filan yok; tam tersine gittiği her yerde şehir halkıyla sıcak temaslar içinde barış enerjisini biriktire biriktire ilerliyor. Barış isteyen aydınlarla barışa susayan toplumun birleşmesinden doğan enerjinin sembolü gibi, Diyarbakır’a doğru yol alıyor.

Bir diğer sivil inisiyatif ise Barış Akademisi.

Kürt sorununda çözümün ve kalıcı barışın inşasında, görev ve sorumluluğun sadece "taraflarda" olmadığı inancıyla kurulan bu akademi yeni faaliyete geçti. Kuruluş metninde; kalıcı barış, çatışmanın çözümü ve çatışma sonrası normalleşme konularında çalışmalar yapacağını deklare eden Barış Akademisi; barış sürecinde, sivil toplum, akademi ve siyaset kurumları arasındaki işbirliğini geliştirmeyi amaçları arasında sayıyor.

Akademinin direktörü İdris Kardaş temel amaçlarının sivil toplumun sürece olan katılımını arttıracak çalışmalar yapmak olduğunu belirtirken kısa vadeli çalışmalarını da şöyle sıralıyor:

Barışın kazanımlarının toplum tarafından somut bir şekilde anlaşılmasına yönelik raporlar, araştırmalar, toplantılar yapmak, projeler üretmek; barış süreci ile birlikte normalleşme çalışmalarına katkı sunacak siyasal, sosyal, ekonomik ve psikolojik hazırlıklara destek olmak; sanatçıların, edebiyatçıların barışa olan desteklerini arttıracak çalışmalar yapmak; akademiyanın barış süreci ile ilgili daha fazla makale, rapor üretmesini sağlamak...

Bugün bu girişimleri omuzlayan insanlar tarihi bir görev yapıyor. Onların yaptıkları şey, Türkiye tarihinin en hayati projesinin başarısı için, bütün dengelerin belirleyicisi olan temel gücü, toplumun gücünü harekete geçirmektir. Onlar gibi yüzlerce - binlerce sivil girişimci barış için harekete geçtiğinde, “büyük dev” sessizce seyretmekten vazgeçip şöyle bir kıpırdadığında, savaş tamtamlarının sinek vızıltısı gibi kalacağından emin olabilirsiniz.

  • Yorumlar 4
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89