Sizi bilmem ama ben hep “Bu devlet esnemez” diyenlerdendim,”güçlü” olmanın “sert” olmakla eşdeğer görüldüğü günlerden kalma bir inançla. O günlerde devlet olmaz deyince, yani devleti temsil eden sıradan bir vergi memuru ya da sıradan bir asker her hangi bir iş için olmaz deyince, o iş de genellikle olmazdı. Sanılırdı ki bu “sert” devlet, bu “esnemeyen” devlet “güçlü” devlettir.
Bu, (sevdiğim bir kelimeyle) “ceberrut” devletin hep böyle bir devlet olduğunu yazar tarih kitapları. Ben ise yalnızca 70’li yıllardan sonraki yıllarının tanığıyım. Bütün değişim taleplerine direnen, vuran, kıran ve öldüren bu devletin. O nedenle de Kürtlerin özgürlük mücadelesini düşündüğümde hep kaygılı olmuşumdur. Osmanlı’nın oyunları nasıl bitmemişse, bu devletin de esnek olmayışı, sert oluşu hep sürecektir diye.
Oysa küreselleşme önümüze, “gücün” işareti olarak “esnekliği” getirdi. Esnek üretim ve yönetim sistemlerinin daha hiyerarşik olanlara göre daha etkin, daha karlı ve daha insani olduğunu gösterdi. Yani küreselleşme, “esnek olmayanın” pabucunu birdenbire dama atıverdi. Esnek yapılarıyla küçük küçük şirketler güçlü dev şirketlere meydan okurken, eski tarz devlet anlayışı da değişti. İnsanların yaşamlarını belirleyen “esnemeyen” devletten herkese hizmet etmek üzere varolan “esnek” devlete doğru değişti. Ama bizim devlet değişmedi. Hala sertliği güçlü olmanın bir işareti olarak okuyor. Son günlerde gerek Cumhurbaşkanı’nın ve gerekse de Başbakan’ın tavırlarından, yaptıklarından ve yapacaklarından bizim devletin değişmek istemediğini ve değişmeyeceğini okumak mümkün. Oysa bir ara bir umut vardı değişeceğiyle ilgili. Bu “sert” devletin yıllar yılı sertlikleri altında mağdur kalmış “İslami kesimlerin” iktidara gelince devletle giriştikleri kavgadan “esnek” bir devlet çıkabilir diye düşünmüştüm. Öyle ya ne de olsa bu ceberrutluğunun acısını belki de en çok, en çok değilse bile en yaygın yaşamış toplum kesimi onlardı. Ama öyle görünüyor ki İslami kesimlerin partisi olarak AKP’nin iktidarı, böyle bir yolu açmak şöyle dursun kimilerinin “Yeşil Kemalizm” diye adlandırdıkları bir yöne doğru evriliyor. Hükümet 6/7 Ekim olaylarını, Kürt siyasi hareketinin “şiddet yanlısı” olduğu ve çözüm sürecinden hoşlanmadığı için başlattığına dair söylemini yaygınlaştırmaya çalışsa da güneş çuvala sığmıyor. Daha doğrusu bu ülkede birçok insan da bu “şiddet yanlısı” olmak konusunu hükümetin anladığı gibi anlamıyor. Asıl “şiddetin” hükümetin tavrından kaynaklandığını, neredeyse üç yıla yakın çözüm sürecinde oyalamaların, çözüm sürecini ima eden olaylarla ilgili, “misliyle”, “cezalandırılmışlardır”, “IŞİD de PKK da aynıdır” gibi laflarla Kürtleri aşağılayan tavrının da bir tür “şiddet” içerdiğini düşünüyor.
Tabii ki bu cümleleri böyle kurarken, “şiddetin” siyaseten kullanılmasını onayladığım sonucu çıkarılmamalıdır. Ama görmemiz gereken, var olan bu devletin ve orada oluşmuş devlet anlayışının sert olmayı sürdürdüğü ve esnememek için çok direndiği gerçeğidir. O nedenle de miadını doldurmuş bu devlet anlayışı ve geleneğine sarılmış İslami kesim siyaseti karşısında Kürt siyasetinin, daha demokratik ve daha özgürlükçü bir siyaseti öne çıkarması, sokakları ve meydanları bu amaçla kullanması, insanlara yalnızca Kürtlerin değil toplumun oldukça geniş kesimlerinin de haklı mağduriyetleri olduğunu anlatması, kısacası daha esnek bir siyaseti örgütlemesi gerekiyor.
Unutmayalım çağımız “esnek olanın” daha haklı olduğu bir çağ.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.