Başbakan Erdoğan, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetim (IKBY) Başkanı Mesut Barzani ve uzun süredir Türkiye’ye ayak basmayan Siverekli sanatçı Şivan Perwer ile yarın gerçekleşecek olan Diyarbakır çıkartması farklı tepkilere neden oldu. Haber açıklandığında Diyarbakır’daydım.
BDP’ye yakın çevrelerin ilk reaksiyonu “Barzani bunu nasıl yapar, Erdoğan’ın seçim propagandasına nasıl alet olur? Zaten Rojava ve PYD’ye yönelik hasmane tutumuyla Kürtler nezdindeki itibarı zedelendi, simdi daha da zedelenecek” şeklindeydi.
Birçok yorumcu da Barzani ve Abdullah Öcalan arasında cereyan ettiği öne sürülen “Kürtlerin tek ve gerçek lideri benim” kavgasının Rojava üzerinden yürüdüğüne dikkat çekti. Iraklı Kürt liderin ziyaretinin Erdoğan’ın iddia ettiği gibi barış sürecine katkısı olmayacağı gibi Kürtleri daha da böleceğini savundu. KDP- Türkiye- ABD aksıyla PKK- İran- Rusya aksından söz etti.
Bu yorumlar mevcut konjonktürde doğru görünse de meseleye geniş perspektiften baktığımızda çok farklı bir tablo görebiliriz. Barzani’nin Türkiye Kürtlerinin gayrı resmî başkenti Diyarbakır’a Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın resmî davetlisi olarak geliyor olması Cengiz Çandar ve Sedat Ergin’in vurguladığı gibi, “tarihî” bir gelişme. Yıllardır “aşiret lideri” diye horlanan Barzani’nin devlet açısından radyoaktif sayılan Diyarbakır’a “Ekselansları Irak Kürdistan Bölgesel Başkanı” sıfatıyla ayak basıyor olması eski paradigmanın çöküşünün en somut ifadesidir. Abdullah Öcalan’ın silahlı mücadeleden siyasi mücadeleye geçiş çağırısı yaptığı Diyarbakır, Newroz mitinginin bir devamı olarak okunmalıdır.
Siyasi tercihleri ne olursa olsun yüzyılı aşkın süredir egemen güçler tarafından katledilen, birbiriyle savaştırılan, kimlikleri çalınan tüm Kürtler Barzani’nin ve Iraklı Kürtlerin kat ettiği yoldan gurur duymalıdır. Tıpkı PYD’nin öncülüğündeki Suriye Kürtlerinin geçici yönetim ilanıyla taçlandırdıkları kazanımları için olduğu gibi.
Peki, ya yıllarca “bebek katili” şeklinde manşetleri süsleyen Abdullah Öcalan’ın artık devlet tarafından kalıcı barış için muhatap kabul ediliyor olması?
Kürtler, büyük resme baktıklarında artık bir ulus olarak siyaset sahnesinde yer alıyor olmalarını tek bir şahıs veya tek bir partinin değil, ayrı kollardan verilen ortak bir mücadelenin başarısı olarak görebilmelidirler.
Evet, KDP ile PYD arasında ciddi sürtüşmeler var. PKK ile yeni oluşan Hizbullah kökenli Hür Dava Partisi HÜDAPAR arasında da tansiyon yükseliyor. Örnekleri çoğaltabiliriz. Ama dikkat edin, Kürtler artık birbirleriyle silahlı mücadeleye girmiyorlar. (Türkiye’nin tüm baskılarına rağmen Barzani PKK’ye karşı savaşmayı yıllardır reddediyor). Ortak düşman karşısında da, kenetleniyorlar. Bu bağlamda PYD lideri Salih Müslim’in evvelki gün Reuters haber ajansına verdiği demeç son derece ilginçti. PKK’nin yanı sıra, KDP ve Celal Talabani’nin KYB’si de PYD’ye silah yardımında bulunuyormuş. Şaşırmadım, zira PYD’ye karşı savaşan El Kaide militanları merkezî Bağdat hükümeti için olduğu gibi Irak Kürdistanı için de büyük tehdit teşkil ediyor.
PKK’ye diğer Kürt grupları tarafından en sık yöneltilen eleştiri şu: “Başkalarına hayat tanımıyorlar, zorbalıkla sindiriyorlar.” Bu algıyı kırmak için altın bir fırsat var.
Diyarbakır halkı Barzani’yi en güzel şekilde karşılayacaktır, karşılamalıdır. Şivan’ı da, Başbakan Erdoğan’ı da. Çünkü her ne kadar çözüm düzeyinde Erdoğan’ın attığı adımlar beklentilerin çok altında kalsa da yarın Diyarbakır’da yaşanacak tabloda başta Erdoğan ve Abdullah Gül olmak üzere AK Parti iktidarının da mutlak payı var. Askerî vesayet kırılmasaydı bugünleri yaşayamayacaktık. Herkesin hakkını teslim edelim. Şivan eşliğinde halay çekelim.
Not: Kredi kartımı kaybetmemin paniğiyle alelacele yazdım. Cümle düşüklükleri vb. için özür diliyorum.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.