• BIST 9549.89
  • Altın 3005.805
  • Dolar 34.5348
  • Euro 36.0249
  • İstanbul 6 °C
  • Diyarbakır 17 °C
  • Ankara 16 °C
  • İzmir 18 °C
  • Berlin 3 °C

Şerko

Günay Aslan

Sırtını duvara vermiş, ellerini ensesinde kenetlemiş, gözlerini kapıya çevirmişti. Soğuk ve karanlık geceyi daracık hücresinde öylece geçirmişti.

Seqiz şehrinin Sine rüzgarıyla güçlenen soğuk havasının mum gibi titrettiği gece boyunca kapıyı seyretmiş; seyrederken yürek tazelemişti.

Akşamla birlikte 6 yıldır kaldığı koğuşundan alınmış, buraya getirilmişti. Buraya getirilmesi ölüm demekti. Dolayısıyla idamı artık an meselesiydi.

Bu yüzden sırtını duvara, başını özlemin dizine dayamış, birazdan dünyaya kapanacak gözlerini kapıya çevirmiş, her solukta yürek tazelemiş; son geceyi hiçbirinden geçemediği düşlerini, düşüncelerini, anılarını ve umutlarını geçmişin konutunda, geleceğin ufkunda gezdirerek geçirmişti.

Böylece sakin ve dingin bir şekilde; sabırla ve metanetle ölümü beklemişti.

Şafak artık sökmek üzereydi. Birazdan gelecekler, ölüme götürecek, boynuna yağlı urgan geçireceklerdi.

Her anına bin anlam yüklediği zamanı birazdan tükenecek, sayısız düşün yarısında kesilmiş hayatı son nefesini verecekti.

Sesini rüzgarlara, düşlerini dağlara emanet edecek, yapamadığı ve anlatamadığı ne varsa beraberinde götürecekti.

Seqiz’in yaman soğuğu soluğuna dokunuyor, büyülü bir sel gibi genzinden içeri akıyor, adım adım içine işliyordu.

Soğuğu iliklerine kadar hissedince yerinden kalktı ve derin bir soluk aldı.

Daracık hücresinde adım atması mümkün değildi. Buna rağmen birkaç egzersiz yaptı. Isınıp, canlandı. Ruhen olduğu gibi fiziken de hazırdı. Ölümün karşısına yorgun ve bitkin çıkmayacaktı.

Sırtını kapıya dayadı. Kapı açıldı, açılacaktı. Gözlerini kapattı ve hayatına dair ne varsa içinde son kez gezdirmeye başladı.

Yaptığı her işte, dahası aldığı her nefeste yanında olan düşlerinin ve düşüncelerinin sıcacık soluğunu duyamsayarak, içinde sayısız yanılsamanın boğulduğu umutlarını özlemin kaynaklık ettiği hüzünlerle vuruşturarak içindeki bucaksız dünyada ışık hızıyla birkaç tur attı.

Ardından gözlerini açtı. Şimdi kısa süren hayatında en zorlu sınavı kendisini bekliyordu. Bu sınavdan başı dik çıkması, hatırlandıkça saygı uyandıracak bir tutum alması gerekiyordu.

Şehitlik şerbetini metanetle içecek, son anında halkına gurur verecek, düşmanı kahredecekti.

Arkadaşlarına, halkına ve Kürtlerin gurur kaynağı olan Selahaddin-i Eyyubi’nin amcası Şerko’dan (Savaşçı) miras kalmış adına layık bir duruş sergileyecekti.

Bunun bilincindeydi zira, şerefli bir ölümü şerefsiz bir ömre tercih etmişti.

Son anında paniğe, yılgınlığa ve korkuya yer vermeyecek, idamlarla Kürtlerin yükselen özgürlük umutlarını söndürmek isteyen İran devletine bunun nafile bir çaba olduğunu gösterecekti. Özgürlük kavgasının ölümü kolaylaştırıcı bir yanı olduğunu biliyordu. Kürdistan’da özgürlük yolunda gelen ölüm onurla kucaklanıyordu ve böylesi de herkese nasip olmuyordu.

Bunları düşünürken kapı açıldı. Gelenler ellerini arkadan bağladılar ve avluya çıkardılar. İran rejimi insanları idam ederken darağacı yerine vinç kullanıyordu.

Vinç düğümlenmiş yağlı urganı yukarı doğru çekiyor, kişi acı içinde uzun süre kıvranıyor, yavaş yavaş can veriyordu.

Molla rejimi insanı idam ederken bile işkence ediyor, bundan hayvani bir zevk alıyordu.

Seqiz zindanının avlusuna kurulmuş vinç şimdi onu bekliyordu. Görevliler etrafını çevirmişlerdi. Gözlerini yere dikmiş, suratına sahte bir üzüntü ifadesi geçirmiş biri öne çıktı.

‘Şerko Mearifi, Allah’ın düşmanı olduğu için ölümle cezalandırıldın ve idam edileceksin; kendini nasıl hissediyorsun?’ diye sordu. Yüzünde tiksindirici bir sahtekarlıkla devam etti: ‘Herhangi bir hastalığın var mı, ilaç ister misin?’ ‘Bir şeye ihtiyacım yok, kendimi gayet iyi hissediyorum’ karşılığını verdi. Ayrıca Allah’ın değil, İran’ın rejiminin düşmanı olduğunu söyledi. ‘İdam edilmem bizim sizinle, Kürdistan’ın İran’la sorununu çözmeyecektir ama, halkıma da bunun intikamını alma hakkı verecektir’ diye de ekledi. Sözlerinin ardından basamakları tırmandı. Kendisini bekleyen cellat ilmiği boynuna geçirdikten sonra da başını yukarı kaldırıp, ‘Bijî Partiya Jiyana Azad a Kurdistan, Bijî Kurdistana azad’ diye haykırdı.

Şerko’nun sesi Sine’den esen rüzgarlara karıştı. Rüzgar onun sesini Bane, Ormiye, Kirmanşah, Hamedan, Loristan ve İlam üzerinden bütün Kürdistan’a taşıdı...

  • Yorumlar 3
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89