• BIST 9549.89
  • Altın 3002.717
  • Dolar 34.5123
  • Euro 36.1711
  • İstanbul 3 °C
  • Diyarbakır 6 °C
  • Ankara -1 °C
  • İzmir 6 °C
  • Berlin 11 °C

Şengal, Kürtlerin Birliği ve Bağımsızlık (1)

Mustafa Özçelik

Yazının uzunluğunu dikkate alarak 3 bölüm halinde yayınlamanın daha uygun olacağını düşündüm.

Kürdistan’da gelişen süreci kavramak ve buna göre stratejiler geliştirmek için , gerçekten de esen rüzgara göre yön alan değil, esen rüzgarı da arkasına alan ,hesaba katan bir bakış açısına ihtiyaç vardır.

Şengal’de büyük bir   jenosid  tehlikesi, büyük bir trajedi yaşandı, yaşanıyor .Şengal’deki  ilk kırgınlıktan sonra, tüm Kürdistan topraklarında pêşmergenin tüm güçleriyle karşı bir atakla saldırıya geçtiği bir atmosfer yaşandı, yaşanıyor. Böylesi bir süreçte,   Kürtlerin basın, yayın, siyaset ve düşünce dünyasında herkesin var güçleriyle peşmergenin bu direniş ve saldırısına her yönüyle destek sunmaları gerekirken , ne  yazık ki eleştiri dozunu aşan , düşmanlık boyutlarına vardırılan kara propaganda, yalan, dedikodu ve hakaretlerle Kürdistan toplumu  ve pêşmergenin direncini  kırmaya yönelik bir rüzgar estirildi, estiriliyor. Bu konuda ne yazık ki ‘’at izi it izine karıştı’’.

Geçmişte, IŞİD’in  Barzanilerin desteğiyle  Rojava’yı  boğmaya çalıştığı, Musul  işgalinde  Barzanilerin IŞİD’e destek verdiği, işbirliği yaptığı yönünde    geliştirilen propagandalara  ne yazık ki bir çok aydın ve siyasetçimiz de inandı ve  değişik söylemlerle de olsa bu iddialara destek  çıkıldı. Bu tablo, aslında Kürtler açısından yaşanan  travmanın hangi boyutlara vardığının, ne denli derinleştiğinin en somut göstergelerindendir.

Şengal  saldırısıyla da ne yazık ki, bu travma daha ileri boyutlara vardırıldı. Şengal  saldırısının bir hedefinin de Sayın Mesud  Barzani’nin prestij, otorite ve kararlığını kırmak olduğu açıkken, kimileri işi  Barzani’nin IŞİD ‘in   Şengal’e saldırısına özellikle  göz yumduğunu, hatta birlikte bunun senaryosunun yapıldığını söyleyecek  boyutlara vardırdı. Kürt ve Kürdistan düşmanlarının   fiili  saldırılarının yoğunlaştığı bir süreçte,   Kürt siyaset, düşünce ve basın-yayın  kesimlerinden de,  siyaset ve  vicdan   sınırlarını aşan bu vb.  saldırı ve ithamların  dolaylı ya da dolaysız  bir şekilde gündemleştirilmesi  üzücüdür, düşündürücüdür.

Şengal ile birlikte, bir yandan kara propagandalarla Kürdistani birlik ve direnci zayıflatmaya çalışan yaklaşımlara,  bir yandan da yine dört parçadan Kürtlerin değişik boyutlarda bizzat savaş cephesinde yer alarak gösterdikleri  onurlu, Kürdistani  tutuma da tanık olduk. Eğer madalyonu iki yüzüyle de değerlendiremezsek, yanlış sonuçlara varır, ulusal birlik ruhunu geliştiremeyiz.

Bu nedenle de eleştirilerimizi de yine bu çerçevede, yapıcı, ulusal duygu ve birliği geliştirici bir yaklaşımla yapmayı becerebilmeliyiz.

Şengal  yalnızca bir jenosid girişimi, bir trajedi, bir yenilgi  değildir;  Şengal aynı zamanda, uzun yıllar Kürt toplumunun  yüreğinde zor sarılacak bir yara olarak da kalacaktır. Ama bütün bunlarla birlikte, Şengal’in Kürtler için bir milad olacağına da inanıyorum.  Halepçe ve Enfal Federal Kürdistan Devletinin başlangıcı oldu. Şengal de Bağımsız Güney Kürdistan Devletinin başlangıcı olacaktır.

Şengal’i  sadece bazı pêşmergelerin  ilk başta sergilediği  dirençsizlikle,  Kürdistan hükümetinin  bugüne kadar ki ‘’kötülükleriyle’’, tedbirsizlik ve eksikleriyle, IŞİD’in o andaki  silah, teçhizat ve askeri  üstünlüğüyle açıklamaya çalışırsak ne gerçekleri  tüm boyutlarıyla  görmüş oluruz, ne de doğru sonuçlara varırız.

Şengal saldırısı, Kürtlerin  eksikliklerini , zayıf yönlerini ve  güçlerinin düzeyini  çok  iyi bilen ve hesaplayan, bölgesel  ve uluslararası güçlerinin değişik şekillerde ve boyutlarda rol oynadıkları  ve IŞİD eliyle uygulamaya koydukları uluslararası bir saldırıdır. Bu saldırı Güney Kürdistan Hükümetinin  özellikle  IŞİD’in  Musul  işgali sonrasında , konfederasyon ya da bağımsızlık yolunda elde ettiği  gücü kırma ve  ‘’masada elini zayıflatmaya’’ yönelik planlı bir saldırıdır.

Her biri ayrı yol, kanal ve yöntemlerle de olsa, Türkiye, İran, Esad, Maliki bu saldırının değişik  boyutlardaki  temel senarist ve destekçilerindendirler. Amerika  da  Irak’ta  mevcut statükoyu biraz daha revize ederek devam ettirme yaklaşımı içinde olduğundan, Kürtlerin elini  zayıflatacak bir saldırıya başlangıçta göz yummuştur. Güney Kürdistan Yönetimi’nin de bütün bu olan bitenlerin farkında olmadığını düşünmek apolitik bir yaklaşım olur. Önemli olan bütün bunları görüp, bunlarla birlikte akılcı, bir strateji  yürütebilmektir. Kurtlar sofrasında siyaset yürütmenin zorluğu ortadadır. Bu alanda Kürtleri yaralayacak en zayıf yönlerinin birlik sorunu olduğu açıktır. Bu da , düşmanlar için büyük fırsatlar sunmaktadır.

Güney Kürdistan’da konfederatif ya da bağımsız bir devletin,  Batı Kürdistan’da(Rojava) da  Güney’deki devletin de desteğiyle, Kürtlerin mevcut konjonktürden bir devletleşme  ile çıkabilme ihtimalini daha da güçlendireceği gerçeği de, IŞİD saldırısına verilen  tüm bu destek, göz yumma ya da zemin hazırlamalarda önemli bir faktör olmuştur.

Tüm karşı propagandalara, Rojava’da,   PYD’nin  Hewlêr Mutabakatını , Destaya Bilind a Kurd(Kürt Yüksek Konseyini) ü hiçe sayarak, kendi iktidarını tüm topluma dayatma politikasına ve Barzanilere karşı yürütülen kara propagandalara rağmen, Mesud  Barzani  bizzat kendisi El Nusra saldırılarında da , IŞİD saldırılarında da ‘’tüm gücümüzle Rojava’daki kardeşlerimizin yanında olmaya hazırız’’  demiştir. Salih Müslüm defalarca Barzani ve Güney Kürdistan yönetiminden destek aldıklarını söylemiştir. Bütün bunları elbette ki, Türkiye de, İran da , Maliki de, Esad da biliyor. Güney Kürdistan Hükümetinin , Akdenize açılma ihtiyacını gerçekleştirebilecek en yakın yol Rojava’dır. Güney Kürdistan hükümetinin bu kanalı  özellikle Kürt kardeşleriyle ortak bir strateji etrafında uygulamasını istemeyecek ülkeler de yine aynı ülkelerdir. (1.Bölümün sonu)

Yazının İkinci Bölümü: Konfederasyon, bağımsızlık ve neden Şengal?

‘’ Şimdi şunu sorgulamak lazım. Peki, Kürtler ne yapsaydılar? Eşit ortaklığın  kabul edilmemesi durumunda-ki Maliki bırakalım eşitliği, diktatörlüğü dayatıyordu- ,Kürtler ne yapsaydılar? Kendilerine dayatılan diktatörlüğü, hak gasplarını, iradesizliği, halkının geleceğini belirsizliğe sürüklemeyi mi kabul etselerdi, yoksa ayrılıp kendi devletlerini kurmayı mı gündemleştirseydiler? Kürtler, kendilerine federasyonu bile fazla gören  Arap diktatörlük heveslileri ile bu şekilde , ne olacağı belli olmayan bir devlete mi evet demeliydiler, yoksa kendi halkının iradesiyle karar kılınmış  bir devlete mi?’’ 

Yazının Üçüncü Bölümü: Devlet olmak, devleti korumak ve musibetlerden çıkarılacak dersler

‘’ Bugün dünyada varlığını sürdüren devletlerin en az %25i(elimde somut rakamlar yok, ama belki daha fazla bile olabilir) Güney Kürdistan devletinden ekonomik olarak,  askeri olarak, siyasi olarak, demokratik yaşam ve kurumsallaşma açısından kat be kat geridedirler. Bu devletlerin hiç birinde pêşmergenin fedakarlığı, kahramanlığı, direnişinin %10 u bile mevcut değildir Ama yine de bağımsız devlettirler. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Afrikada’da, Ortadoğu’da, Latin Amerika’da, hatta Avrupa’da  normal koşullarda  ‘’devlet’’ olarak bile tanımlanmayacak bir çok devlet vardır. Ama bölgesel ve uluslararası çıkar ve dengelerle bu devletler kurulmuştur, korunmuştur, ayakta kalmıştır.’’

‘’ Belli uluslararası çıkarlar ve devletler arasındaki  güç  dengeleri tarafından korunmaksızın, desteklenmeksizin kendi kendisine yetebilecek devlet sayısı   kaçtır acaba?’’

  • Yorumlar 3
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89