Geçtiğimiz pazar yapılan yerel seçimlerle ilgili tam da şimdi aklı selim değerlendirmeler yapabileceğimiz bir zaman.
Belirgin olan noktalardan biri AKP ve Erdoğan'ın seçimlerden yüksek bir moral destekle çıkmış olmaları...
Özellikle 17 Aralık'tan sonra yaşananlar AKP ve lideri Erdoğan'la ilgili tüm hesapları 30 Mart seçimine kilitlemişti. Kabul etmek gerekir ki Erdoğan seçimlerden siyaseten elini güçlendirecek bir sonuçla çıktı. Balkon konuşmasında herkese kılıç sallamasının bir nedeni de budur.
Seçimin Kürtler açısından, özellikle de BDP yönünden değerlendirilmesi gereken boyutları da var.
En sonda diyeceğimi baştan diyeyim...
BDP, rehavet yaşadığı, kimi aday gösterirsem kazanırım diye düşündüğü, nokta vuruşlar yerine ağırlıkla kitle çalışmalarını tercih ettiği, yerel özellikleri önemsemediği yerlerin neredeyse tamamında az ya da çok bir oy kaybı yaşadı; bu yerlerden bazılarını da kaybetti. Ama tam tersine, Urfa örneğinde olduğu gibi ciddi biçimde asıldığı, kitle çalışmasıyla sınırlı kalmayıp neredeyse ev ev dolaştığı, yereliteyi, aile ilişkilerini önemsediği yerlerde ise oylarını üç katına kadar artırma başarısı gösterebildi.
Basit bir karşılaştırma ile Diyarbakır ve Hakkari gibi kalelerde oy düşüşünün, bazı yerleşim birimlerinde temelinde kısmen seçim hileleri olsa bile ellerindeki belediyeyi kaybetmenin; bunun yanı sıra Urfa'da oyları 3 katına çıkarmanın, Bitlis'te, Erzurum'un şimdiye kadar alınmamış ilçelerinde, Elazığ'ın Karakoçan ilçesinde; daha doğrusu yeni kazanılan 30'un üstündeki benzeri yerleşim yerinde belediyelerin nasıl devralındığının nedenleri çok iyi irdelenmelidir.
Elbet rehavet etkili bir unsur olmuştur, ama bu, yaşanılan durumu yalnız başına açıklamaz inancındayım.
Aday belirlemede yaşanan sıkıntıların yanı sıra özellikle seçmen sayısı az yerleşim yerlerinde aile unsuru da etkili oldu.
Bağımsız ya da adı sanı duyulmamış partilerin adaylarının belediyeyi BDP'den devralmalarının altında yatan etkenlerden biri de, dikkate alınmayan aile unsuru etkeni, yani esasen partiler tarafından önemsenmesi gereken yerelitenin özellikleri olmuştur. BDP, yereliteyi dikkate alabilir, "mücadelemiz herkesi eğitmiştir" gibi ggerçekçi olmayan toptancı bir rahatlıkla hareket etmeyebilirdi.
Bu yazdıklarım, elbet kimseyi karamsarlığa götürmemeli. Tüm eksiklerine rağmen Kürt halkı Kürdistan'da BDP'ye güvenini tazelemiş, ona yüklediği sorumlulukları yerine getirmesi konusunda tam yetki vermiştir. Hiç kuşku yok, elde edilen bu başarı barış sürecinin müzakereye evrilmesinde de önemli bir etken olacaktır.
Sonuçları HDP açısından da bir iki cümleyle değerlendirmek gerekir.
Önce şu tespiti yapalım.
HDP, açık demek gerekirse fincancı katırlarını ürküttü.
Seçim öncesinde HDP'ye fiziki olarak yönelmenin, 30 Mart'a birkaç gün kala da Cemaat-CHP merkezli olarak yürütülen "oyları bölmeyin" yaygarasının bir nedeni de yarattığı bu ürküntüdür.
Bu durumun HDP'yi en azından oy kazancı bakımından olumsuz etkilediğini belirtmekte yarar var.
Bir etken daha var ki bunu da HDP'nin bileşenleri mutlaka iyi değerlendirmelidir inancındayım.
HDP, seçim boyunca adeta BDP'nin Türkiye seksiyonu gibi algılandı. Türkiye'nin bütününe hitap edecek ana muhalefete aday HDP'nin, sadece Kürt meselesine dönük bir algı üzerinden kamuoyuna tanıtılması, elbet HDP yöneticilerinin tercihi değildi. HDP'nin bu algı ile kamuoyunun önüne çıkması için çaba gösteren bazı çevreler vardı ve başarılı da oldular. Bu durum HDP açısından belki ilk seçimde önüne geçilemez bir olguydu ama önümüzdeki dönem için HDP bu durumu kendi örgütlülüğünde mutlaka ele almalı ve çözüm üretmelidir.
CHP ve Cemaat'e gelince...
Seçimin mağlubu, kim ne derse desin CHP ve Cemaat olmuştur. Bunu hakkettiklerine de şüphe yok. Bunların tamamen milliyetçi bir heyula ile hareket edip elma, armut ve portakalları ısrarla aynıymış gibi görmeye/göstermeye kalkmaları yalnız kendilerine zarar vermedi, aynı zamanda AKP ve Erdoğan'ın güçlenmesinde de önemli bir unsur oldu.
Bu saatten sonra yanlışlarını görüp değerlendirirler mi?
CHP bunu parti olarak değerlendirmese bile eminim bu durumu değerlendirecek CHP'liler vardır...
Son söz, başarılı görünmesine rağmen AKP'ye...
Şurası açık ki AKP artık toplumu eskisi gibi yönetemez...
Toplum talep eden ve talebinin gerçekleşmesinin yol ve yöntemlerini yalnız sandıkta aramaya niyetli olmayan bir bakış açısını, kısmen de olsa içselleştirmiştir.
AKP bunu hesaba katmak zorundadır...
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.