Yazımı dün şu cümlerle bitirdim:
“Çözüm süreci gerek Kürt hareketi, gerek reaktif olmayan Türk kamuoyu, gerekse AK Parti açısından belirli “dem”e noktasına, geri döndürülemeyecek, bu noktada siyasi iradeleri dahi aşan, daha doğrusu kuşatan bir evrededir.
Süreçle ilgili konjonktürel baskılar, yaşanan ve bundan sonra yaşanacak iniş çıkışlar bu gerçeği ortadan kaldırmaz. Zira çözüm sürecinin alternafi olan siyasi tabloyu AK Parti de Kürt hareketi de siyasi açıdan taşıyamaz. Ortaya çıkacak bedel son derece ağır olur…”
Bunun anlamı nedir?
Ağır bedel hiç şüphe yok ki şiddet ve çatışmadır. Kitleler ve devletin karşı karşıya gelmesidir. Güvenlik ortamı ve kurumlarının öne çıkmasıdır. Türkiye'nin Ortadoğu kaosuna yaklaşmasıdır.
Elbet bu, yaşanabilecek en ağır senaryodur.
Ancak unutmamak gerekir ki Türkiye en azından Kobani olaylarıyla bunun bir tür provasını yaşamıştır.
Bu prova, belki, gerek devletin gerek Kürt hareketinin kayıp hesaplarını daha iyi yapmasına yol açmış ve süreci biraz daha sağlamlaştırmıştır. Ancak unutmamak gerekir ki, bunun tam tersi sapmalar da bu tür büyük etnik-siyasi çatışmalarda yaşanmıştır ve Türkiye'de de her zaman yaşanabilir.
Peki çözüm süreci seçimlerden sonra nasıl yürüyecek, önünde engel yok mu?
Bence siyasi olarak engel yok.
Bir izleme komitesinin kurulması, anayasal bir değişimin vatandaşlık kavramını, yerel yönetim yapılanmasını değiştirmesi, bununla eşanlı olarak silahların terk edilmesine ilişkin bir takviminin ilanı pekâlâ mümkündür.
Bu konudaki meşruiyet çerçevesi de hazırdır. Önce, İmralı-devlet, ardından HDP-AK Parti arasında, en nihayet mecliste anayasa komisyonunda yapılacak çalışmalar ve varılacak uzlaşmalar örgütten meclise kadar tüm katmanları içerek ve kuşacatacak kapsamdadır.
Yerel yönetimler üzerinden kendini yönetme imkanları, ana dil ve af/entegrasyon gibi üç temel Kürt talebi bu çerçevede yeni bütünlük projesi çerçevesinde karşılanacak durumdadır.
Türkiye bu aşamaya ve bu olgunluğa gelmiştir.
Peki engel nerede?
Engel karşımıza üç seviyede çıkıyor.
İlki beklentiler ve tanımlarla ilgidir.
İkincisi önceliklerle ilgilidir.
Üçüncüsü ise güven mekanizmasının eksikliğiyle ilgilidir.
Türkiye beklentiler ve tanımlar meselesini uzun süredir tartışıyor. Kürt hareketi ve devlet çözüm sürecine iki farklı tanım ve yöntemle bakıyor. Devlet için süreç temel olarak örgütün silah bırakması üzerine oturuyor. İktidar, süreci taraf, muhattap, mutabakat gibi kavramları resmileştirmeden, varılacak uzlaşmaları tek taraflı uygulama görüntüsü içinde sona erdirme arzusu taşıyor. Kürt tarafı ise tersine taraf olarak tanınmayı Kürt meselesiyle özdeş kılıyor, bu açıdan eşitlik ilkesini benimsiyor, Kürt sorununun tanık ve gözlemci önünde açık tartışılması ve açık mutabakatını bu beklentilerinin garantisi olarak görüyor.
Öncelikler konusuna gelince…
İki taraf arasında öncelik farkı sürecin derinleşmesinin önünde ciddi bir engel olarak duruyor.
Kürt tarafının yaklaşımı “eşzamanlılık”, AK Parti'nin yaklaşımı ise bir tür “önce çekilme sonra düzenleme mantığı üzerine oturan bir merdiven sistemi”. Bu sistem devlet için silahların çekilmesi, örgütün devlet işlevini andıran faaliyetlerine son verilmesi, bölgenin PKK'dan bir tür arınması olarak tanımlanıyor. Buna karşın Kürt hareketi, bölgedeki paralel devlet yapılanmasını dağıtmadan reformlarla resmileştirmek politikası izliyor. Önceliği buna veriyor.
Gerek beklentiler gerek öncellikler açısından bakıldığında ilk aşamada tablo olumsuz görünse de, kabul etmek gerekir ki, 2013'ten bu yana taraflar bu konuda bir etkileşim içinde konumlarını değiştirmekte, birbirlerine yaklaşmaktadırlar. Türkiye'nin Rojava politikasında esneme, PYD ilişkileri, Dolmabahçe mutabakatı ve 10 maddelik metin bu durumun en önemli göstergelerindendir.
Bu etkileşimin hızı ve derinliği de elbet son derece önemlidir.
Bu noktada üçüncü engelden söz etmek gerekir: Güven eksikliği…
Güven eksilikliği tüm benzer sürecin ana sorunudur ve ancak zamanla, görüşmeler derinleştikçe aşılır.
Seçim sonrası etkileşim sürecinin derinleşeceğini umuyor ve sanıyorum.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.