Şayet hükümet TSK jetlerinin Uludere Roboski (Ortasu) köyünden 34 kişinin ölümüne yol açmasının ardından makul bir süre içinde kamuoyuna taminkâr bir açıklama yapmış olsaydı;
Şayet medya hızlı bir şekilde olay yerine gidip kamuoyunu bilgilendirme yoluna gitseydi;
Şayet çok zaman geçmeden devletin en üst düzey isimleri açıkça özür dileseydi;
Şayet iki gün sonra ülkemizin tüm camilerinde Cuma hutbesinde bu facia “kardeşlik” ekseninde ele alınsaydı;
Şayet 34 vatandaşın ölümüne tüm ülke birlikte üzülüp, hayatlarını kaybedenler için dua etseydi, cenaze namazları ülkenin dört bir tarafında hep birlikte kılınsaydı;
Şayet olayın sorumluları hızla saptanıp hak ettikleri şekilde cezalandırılsaydı;
Şayet birinci yılında bu facia yine tüm ülke tarafından hep birlikte anılsaydı ne olurdu?
Kaçırılan fırsatlar
Seçilmişleri yeni bir tür vesayet altına almaya çalışanların eline böylesine güçlü bir koz verilmemiş olurdu.
Hükümetin şeffaflık iddiasının üzerine bu kadar büyük bir gölge düşmezdi.
Ölenler geri gelmezdi ama bu facianın zaten zayıflamış olan kardeşlik bağlarını iyice kopma noktasına getirmiş olmasının önü alınırdı.
İstikrarsızlığa oynayanlar kazanamaz, barış yanlıları güçlenirdi.
Kürt sorunun çözümünde umutsuzluk değil umut öne çıkardı.
Sonuçta çok iyi olurdu.
Ama maalesef çok kötü oldu.
Şerafettin Bey’e borçluyuz
Şerafettin Elçi muhafazakâr kimliğiyle tanıdığımız bir Kürt milliyetçisiydi. Uzun yıllar merkez partilerinde yer aldı, Bayındırlık Bakanlığı yaptı. Yıllar boyu sistemin en güçlü isimlerine Kürtlükten korkmamaları gerektiğini anlamaya çalıştı ama sistem onun elçiliğini kabul etmek yerine kendisine hep zulmetti.
Son seçimlerde AKP listelerinden TBMM’ye girse şaşırmazdık. Ama iktidar partisi Güneydoğu’da düşük profilli isimleri tercih etti. O da BDP’nin desteğiyle bağımsız olarak seçildi. Bu tercihi nedeniyle Kürt siyasi hareketi içinden bazı isimler onu çok sert eleştirdiler, hatta kendisine hakaret de ettiler. Sonuçta çok ayıp ettiler. Eğer eleştirilecek bir kişi ya da kurum varsa bu Elçi ya da BDP değil, AKP idi.
Öte yandan Elçi’yi eleştirenler, PKK çizgisindeki Kürt hareketinin yaşadığı dönüşümü de anlamadılar veya anlamazlıktan geldiler. Şöyle ki, Elçi’nin ve bir ölçüde de Altan Tan’ın BDP ile yakınlaşması, onların eski çizgilerini terk etmeleriyle değil, büyük ölçüde BDP’nin yaşadığı değişimle alakalıydı.
Şerafettin Elçi’ye Allah’tan rahmet, yakınlarına ve sevenlerine başsağlığı diliyorum. Kendisine ülke olarak çok şey borçluyuz.
İlgilenenler kendisiyle “Türkiye’nin Kürt sorunu” yazı dizisi için 8 yıl önce yaptığımız bir söyleşiyi şuradan okuyabilir: http://www.rusencakir.com/Turkiyenin-Kurt-Sorunu—-11/14
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.