Olanlar üzerine ne denilebilir ki? Ya hiçbir şey, ya çok şey. Hiçbir şey; çünkü çok zamandır bilinen, sezilen, tahmin edilen birçok şey, müstehcen bir şekilde ortaya döküldü. İktidar partisi ile iktidar ortağı cemaat kavga ediyor, zaten biliyorduk. Kavganın nedeni nüfuz alanı/iktidar paylaşımı imiş, zaten biliyorduk. Yürütmenin güç yoğunlaşması sayesinde her alanda sıkı denetimi varmış, o yetmiyormuş tam bir mutlakiyet peşindeymiş, zaten biliyorduk. Siyaset, para, güç, nüfuz, hak, hukuk her şey birbiri içine girmiş, zaten biliyorduk. Bu işlerin kapsamı çok ama çok büyükmüş, zaten seziyorduk. Hukuk diye bir şey yokmuş, her şey güçten ibaretmiş, zaten biliyorduk. İktidar, mutlak otoritesine son engel olarak cemaati görüyormuş, nihayet onu da tasfiye etmeye girişmiş, tahmin ediyorduk. Tüm bunlara karşın kimse ses edemiyordu, ancak paralel bir güç sahibi olanlar, kavganın bir noktasında ‘kasabanın sırrı’nı ifşa etti. Olan bu, bize söyleyecek hiçbir şey kalmıyor gibi.
Diğer taraftan söylenecek, daha doğrusu sorulacak çok şey var. Her şeyden önce; olan biten neden kasabanın sırrı haline geldi meselesi var. Çok güçlü bir iktidar herkesi susturup, sindirdiği için mi? Bir bakıma evet, muhalefet – her manada – güçsüzdü, demokratik kurumlar zayıftı, çoğunluk iktidarı kolayca her alanı denetim altına alabiliyordu. Peki hepsi bu mu? ‘Kasabanın sırrı’, büyük çıkarlar kadar küçük hesaplar, elindekini kaybetmemek kaygısı kadar açgözlülüğün, iktidar korkusu kadar iktidar büyüsüne kapılmanın sonucu olan ‘sır ortaklığı’ ağı üzerinden korunmadı mı? İşin sonunun kimsenin hayrına olamayacağını görememe ahmaklığı, sır ortaklığının pekişmesinde rol oynamadı mı? Ve nihayet, kasabanın sırrının korunmasında ve bu çerçevede muazzam bir baskı kıskacının büyümesinde, ‘demokratikleşen yeni Türkiye’ masalının uyuşturucu işlevi önemsiz mi? Ülkenin okur yazarlarının büyük çoğunluğunun, demokratikleşme ile iktidarı özdeşleştiren derin analizlerinin iktidara sunduğu dokunulmazlık zırhının hiç mi rolü yok? Kısacası, bir başka güç odağı sırrı ifşa edene kadar, herkes masum muydu? Bütün mesele; yolsuzluk iddiaları, açılan davalar, babalar ve oğulları mı? Asıl mesele; baskıcı bir tek parti-tek adam yönetimine gidiş yolunda tüm olup bitenler değil mi? Bir rezalet ve/veya felakete giden yolun taşları nasıl döşendi? Hiç olmazsa, bu badireden çıkış yolunda, dönüp bir büyük muhasebe yapılmalı ki, bir başka savruluştan sakınmak mümkün olsun.
Geldiğimiz noktaya; bir büyük arınma süreci diye bakmak da mümkün değil. Şimdilerde yaşadığımız, daha ziyade; Agatha Christie’nin ünlü romanı ‘Şark Ekspresinde Cinayet’ ortamı gibi. Bizimki de, Şark Ekspresinde Siyaset! Sonuçta, kendi tabanı dışında birçok çevreyi, baskılamış/ bastırmış veya küstürmüş/incitmiş, yok saymış bir iktidara karşı olan herkes için bir bıçak darbesi vurma imkânı oluştu. Doğrusu, tıpkı cinayet romanında olduğu gibi, herkesin katil olmak için geçerli sebepleri olabilir veya var. Benzer bir durum; uluslararası aktörler için de geçerli. Olan bitenin ardında; iktidar İsrail/ Batılı güçler/ ABD’yi, cemaat ise İran’ı işaret ediyor. Doğrusu, iktidar çevreleri, bir şeyler seziyor, ama dar kafalılıktan ve sığ fikirlilikten, işi ancak, bütün dünya okumalarını dayandırdıkları, antisemitik bir komplo teorisi ile izah edebiliyorlar. Cemaatin dikkatleri İran’a çekmeye çalışmasının ise, şüpheleri dağıtmak çabası yanı sıra kadim İran ve Şia düşmanlığı gibi çok ‘anlaşılır’ nedenleri var. İşin aslı; mevcut iktidarın başta Ortadoğu olmak üzere, uluslararası siyasette izlediği kör siyaset ve bunun sonucu, dost-düşman tüm aktörleri küstürmesi veya hayal kırıklığına uğratması var. Unutmayalım, başta ABD, Batı dünyası AK Parti iktidarı üzerine çok hayal kurmuş, çok destek çıkmıştı. İran ise kırgınlıklarını siyaseten sineye çekmişti.
Şimdi, o cenahta da, durum Şark Ekspresi’nde cinayet gibi; bir yanda; ‘Batılı müttefikler’ ile, Mavi Marmara ile başlayan tereddütlerin, Suriye’de izlenen politika ile çatışma noktasına gelmesi var. Diğer yanda; İran ile, yine Suriye meselesi ile yoğunlaşan ve fakat hiçbir zaman su yüzüne çıkmayan gerilimli ilişki var. Dahası, bölgesel çatışmanın iki karşıt tarafı, İran ve ABD yakınlaşması belli bir mesafe aldı. Ruhani’nin İran’ı, her alanda Ahmedinejad dönemini revize ediyor, İran uluslararası arenada rahatlama yaşıyor, İran’a karşı yaptırımlar hafifleme yoluna girdi, iş nihayet eskiden kullandığı para trafiği yöntemlerini devre dışı bırakacak bir yola girmiş olabilir. Özellikle, Suriye’nin laneti, dost düşman tüm tarafları, Türkiye’ye fatura çıkaracak kıvama geldi.
Sonuçta, ‘Yeni Türkiye’nin Şark Ekspresi’nde siyaseti de, seyahati de içeride ve dışarıda sona geldi. Ama bu yolculuğun faturasını sadece mevcut iktidar değil, bu ülkede yaşayan hepimiz ağır ödeyeceğiz gibi görünüyor. Allah yardımcımız olsun!
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.