Başbakan Erdoğan, geçtiğimiz günlerde TV kanallarında ısrarla Türkiye’nin, dünyada krizden en az etkilenen ülkelerden biri olduğunu anlatmaya çalışırken şöyle diyordu:
“Otomobil-buzdolabı satışına bakılırsa, halkımın alım gücü düşmedi. 2008’de 306 bin otomobil satılmışken, küresel krize rağmen bu yılın ilk 9 ayında 281 bin araba satıldı. Buzdolabı geçen yıl 1 milyon adet satılmıştı, bu yılın ilk 8 ayında bu rakamı aştık ve 1.1 milyon adede ulaştık. Görüldüğü gibi halkımın alım gücünde bir gerileme yok. Tüm dünyayı kasıp kavuran küresel krizi, -kim ne derse desin- en az etkiyle biz atlatacağız.” (Cumartesi günkü Sabah)
Gerek Perakende Günleri’nde gerekse İstanbul Sanayi Odası’nın yılın son çeyreğini değerlendirdiği Meclis toplantısında ortaya konulan veriler ise Başbakan’ın hayalperest yorumlarıyla taban tabana zıttı. Hayalperest diyorum, zira o satışlar, 6 aylık büyük vergi indirimleri sayesinde bir kereliğine gerçekleşti ve cebinde parası olan, indirimli fiyatlardan yararlanarak buzdolabını ve otomobilini yeniledi. 70 milyonluk nüfusun içinde cebinde parası olan 1-1.5 milyon insan elbette vardır!
Kaplumbağa hızıyla...
İSO Başkanı Tanıl Küçük’ün önceki günkü aylık İSO Meclis toplantısında peşpeşe sıraladığı veriler, sanki Başbakan Erdoğan’ın söz ettiği ülkede değil de, bambaşka bir ülkede yaşadığımız duygusu uyandırıyordu:
“- Sanayi üretiminde 2008 ağustosunda başlayan düşüş, 13 aydır aralıksız sürüyor.
- İhracatımız da % 28-29 gibi hayli yüksek oranlarda küçülmeye devam ediyor.
- Dipten çıkış ve normale dönüş, beklenenden çok daha uzun zaman alacak. Türk ekonomisi için dipten V şeklinde keskin bir yükseliş söz konusu değil. Toparlanma, vergi indirimleri kesilince, kaplumbağa hızına geriledi. Türkiye, krizlerin faturasını işsizlik ve üretim kaybı olarak ödüyor.”
Küçük’e hak vermemek elde değil. Biz, özellikle AKP’nin iktidar döneminde krizlerin faturasını, gerçekten de işsizlik ve üretim kaybı olarak ödüyoruz.
İşsizlik % 14’te kalacak
Küçük de hatırlattı; Türkiye’de işsizlik daha 9 yıl önce, 2000 yılında % 6’lar seviyesindeydi. 2001 krizinin ardından % 10’lara yükseldi ve AKP döneminin rekorlar kıran büyüme rakamlarına rağmen, bir daha da aşağıya inmedi. En son 2008’de işsizlik oranımız % 10.3’tü.
Son krizle birlikte 2009 şubatında % 16.1’le işsizlikte tarihi bir rekor kırıldı. Neyse ki turizm ve tarım gibi, mevsimsel etkenlerle temmuzda % 12.8’e geriledi. Ama bizzat Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın açıkladığı Orta Vadeli Program, işsizlik oranını bu yıl % 14.8, 2010’da % 14.6, 2011’de ise % 14.2 olarak gösteriyor.
Evet, 2001 krizi işsizliği % 10’lara taşımıştı; bu son krizle maalesef % 14’lü oranlar yerleşecek gibi görünüyor.
Sabancı Holding Perakende Grubu Başkanı Haluk Dinçer’in, Perakende Günleri’nde yaptığı şu uyarıyı, Başbakan’ın dikkatine sunmak istiyorum:
“Türkiye’de her yıl 1.2 milyon bebek doğuyor; en az 500 bin kişiye iş yaratmak zorundayız. Genç nüfusta işsizlik % 30’a ulaştı. İş yaratamazsak, krizden tam olarak çıkmış sayılmayız. Bizde ateş sadece düştüğü yeri yakmaz, olumsuz etki çok büyük olur.”
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.