I- Ramazan geldi geçiyor; iftarda sahurda aklımız sel sularıyla boğuşan Pakistan halkında. İnsanlar sel suyuyla oruç açıyor, bazen de aile fertlerine, komşularına mezar olan sel sularında balık avlayarak hayata tutunmaya çalışıyorlar. Kükreyen tabiatın bir uyarısı varsa, kim ders almalı öncelikle, bu soru afetzedelere yardım yollarını arama çabasının gölgesinde kalmalı bir zaman. Biz bu geri çekilmeye kendimizi ikna ederken, bomba seslerinin susmak bilmediğini de fark ediyoruz hayretle. Afetin yerle bir ettiği ülkede patlamalar, bombardımanlar, cinayetler ne duruyor ne de yavaşlıyor.
İntihar eylemcisi ola ki değerli bir şeyleri kurtarma adına hayatını feda ettiğine inanmıştır. Bu nasıl bir dinî imandır ki sel sularıyla boğuşan halk telef olurken, bazen “bir dinî okulun içindeki camiye” bile yönelebilen kanlı öfkesiyle değerli, kutsal, anlamlı ve elbette Allah’ın rızasını gözetmekle ilgili, insanlığın da hayrına olacak şekilde bir kurtarışı gerçekleştireceğini varsayıyor!
Bu tür kurbanlar vermeye devam ederek kurtarma “cehdinin” bir başka örneği de Irak. Bakıyorsunuz kanlı kurtarma senaryoları din adına elini teröre bulayanlarla, global düzenin sözcülerini biraraya getiriyor.
II- Bir de yüksek sanat adına toplumu aşağılık gidişatından kurtarmayı vazife edinen sanatçıların, kurbanlar vererek ulaşmaya çalıştıkları hijyenik toplum ideali var gündemde... Nâzım da olsa desteklermiş Afganistan’ın işgalini; bu varsayımı bir sanatçı, Fazıl Say dillendiriyor. Sanat eseriyle sanatın kaynağı arasındaki mesafeyi anlama konusunda çarpıcı bir örneklik sunuyor Say. ABD işgali sırasında üç beş kız öldüyse ne olmuş, belki geride kalanlar arasından hâlâ Mozartlar çıkabilir; Say’ın yorumu bu.
Biz bu bir kast yapısından dillendirilen acıma yoksunu yargıyı şaşkınlıkla dinliyoruz: Sanatçı nasıl sırtını çevirebilir acı çeken insanların çığlıklarına...
Allah’tan sanatçıdan sanatçıya fark var. Kandinski şöyle yazıyor: “... en başta sanatçının durumu değiştirmesi gerekir ki bunu da, sanata ve dolayısıyla kendisine karşı olan görevini kabul ederek, kendini duruma egemen beyzade olarak değil, yüce amaçların üzerine yüklediği, kesin çizgilerle belirlenmiş, ulu ve kutsal görevleri yerine getiren bir uşak olarak görerek yapar.”
Say’ın kültüre ve insana bakışı akla Marx’ın İngiltere’nin Hindistan’ı işgalini destekleme sebepleriyle ilgili kimi ifadelerini getiriyor.
III- Irak internet bağlantılarına kavuşurken binlerce insan ölmüş, milyonlarca insan da telef olmuş bir önemi olur mu... Irak’ta, Afganistan’da ABD’nin kurtarıcı misyonunu aklayacak hikâyelerle sunulmasını üstlenen köşe yazarlarının, siyaset yorumcularının aynı zamanda “insan hakları” savunucusu kimliğiyle de öne çıkmaları, terörizm batağının niye kurutulamadığına da bir cevap oluyor
Amerika’nın acımadığına Iraklı örgüt mensubu acıyor mu sanki... Pakistan’ın zaten yoksul, zaten vatandaş değil de tebaa muamelesi gören insanı sel sularıyla boğuşurken, bir taraftan da terör olaylarıyla kan kaybına uğruyor. Bir zamanlar Muhammed İkbal’in yüreğinin tutuşturduğu bir ateş halinde vücut bulmaya başlayan ülkedeki ölümcül patlamalar, şiddetli sel karşısında bile durmuyor, sönmüyor, geri çekilmiyor. Özgün Duruş’ta Engin Dinç yazdı: Bir tarafta ABD vuruyor Pakistan’ı, bir tarafta ismi değişen “kurtarıcılar”, bir taraftan da sel...
Herhangi bir ülke için mevcut bulunanın dışında, bambaşka bir güçle donanmış olarak bilinen global yapıların dışına çıkmak o kadar mı imkânsız... Silahlanma alanında dünya sıralamasında 15. sırada yer alıyor Pakistan. Bu sıranın ülkenin kalkınmasına ilişkin en basit verilerle uyum içinde bulunmadığı açık.
Pozitivist sanatçının sanat adına hor gördüğü, felaketlerine kayıtsız kaldığı insanlar, yöneticilerinin gözünde de paryadan farksız. İkbal kast sistemine dayalı Hindistan toplumunu izlerken hayal etmişti, sınıfsız bir İslam toplumu olarak Pakistan’ı. Yönetici sınıfın savurganlığına silahlanma yarışı da eklenince, Pakistan ülkesinin Müslümanları parya manzaraları sunuyor.
Bir yandan da dinsel hissiyat, bir sömürü ve zulüm nedeni olmaya devam ediyor. Din adına tevekküle çağrılan, kalkınma ya da savunma adına yoksulluğa mahkûm edilen yığınların sığınabileceği bir çatı altı yok afet karşısında. Pakistan halkı sanki etrafından merhamet yoksunu kurtarıcıları eksik olmadığı için de tabiatın öfkesi karşısında yalnız, savunmasız.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.