• BIST 9302.68
  • Altın 3746.276
  • Dolar 38.0117
  • Euro 42.1608
  • İstanbul 10 °C
  • Diyarbakır 20 °C
  • Ankara 8 °C
  • İzmir 14 °C
  • Berlin 14 °C

Said Ramazan el-Bûtî

Süleyman Çevik

Said Ramazan el-Bûtî, Kent Işıkları kitapları içinde yayınladığımız “Haza Validî” (Babam) adlı kitabında büyük bir din alimi olan ve ilk eğitimini aldığı babasının hayatını anlatır. Babasının Suriye’ye gidişini ve orada yaşadığı zorlukları anlattığı bu kitabında kendisine “Said” adının verilme hikayesini şöyle anlatmıştı: “Aslında babamı üzen ve annemi de rahatsız eden en önemli husus, doğan çocuklarının kısa zaman zarfında ölmeleriydi. Evliliklerinden belli bir zaman geçtikten sonra, ne kadar geçtiğini bilmiyorum, ben dünyaya gelmişim. Babam beni alıp çok sevip saydığı Şeyh Said Seyda’ya götürmüş. Şeyh beni alıp tahnik etmiş ve babamdan kendi ismini vermesini istemiş.” (Said Ramazan el-Bûtî, Babam, Çeviri: Abdulhadi Timurtaş, İstanbul, 2008)

Buradan kendisine verilen “Said” isminin meşhur Cizreli Şeyh Seyda’ya dayandığını öğreniyoruz. Asıl adı “Said” olan meşhur Şeyh Seyda’nın namı Kürdistan sınırlarını da aşmıştı.

“Said Ramazan el-Bûtî” adındaki “el-Bûtî” kelimesi “Botî”, “Bohtî” yani Botanlı demektir. Malum olduğu üzere, Botan Cizre, Şırnak ve çevresinin içinde olduğu coğrafi bir bölgeye işaret etmektedir.

Buradan anlaşıldığı gibi, Prof. Dr. Muhammed Said Ramazan el-Bûtî Botanlıdır. Aslen Şırnak’a bağlı Basa/Güçlükonak’ın Cêleka köyündendir. 1929’te Cizre’de doğan, 1933’te ise henüz 4 yaşında iken babasıyla birlikte Şam’a yerleşen Ramazan el-Bûtî’nin babası Molla Ramazan da çok önemli bir alim idi.

1955’te Ezher Üniversitesi Şeria bölümünden mezun olan Bûtî, 1958 yılından itibaren bugüne İslami ilimler üzerine eğitim çalışmalarında bulunmaktaydı. 1960’ta Dımışk Üniversitesi Şeriat Fakültesinde asistan olarak göreve başladı. 1965’te doktor, 1970’te doçent ve 1975’te ise profesör oldu. Bir müddet çalıştığı fakültenin dekanlığını da yapan Bûtî’nin; çoğu temel İslam bilimleri, İslam düşüncesi ve bir kısmı da edebiyata dair olmak üzere 60’ı aşkın eseri vardır.

Bir kaç gün önce bir bilgi ararken Bûtî’nin öldürüldüğü tarihin üzerinden bir yıl geçtiğini gördüğümde hem Bûtî’nin bu şekilde gidişine, hem de Türkiye’deki Müslümanların bu ölüm karşısında suskun kalmasına çok üzüldüm.

Derdim burada Said Ramazan el-Bûtî’yi övmek değil; bu benim işim de değil.

Elbette siyaseten Bûtî’nin Baas rejimine yakın durması, onaylanacak bir şey değil. Keşke Suriye gibi zorba ve ceberut bir ülkede tarafsız kalıp bu derece Baas rejimiyle yakın ilişkiler içine girmeden sadece ilim ve tedrisatla meşgul olsaydı.

Ancak Bûtî’nin üç adet kitabını Türkiye’de yayınlamış, geçmişte Nûbihar dergisi için kendisiyle yapılmış Kürtçe röportajı da yayınlamış biri olarak onunla ilgili bir şeyler söylemenin benim için bir vefa borcu olduğunu düşünüyorum.

Evet tam bir sene önce, Said Ramazan el-Bûtî 21 Mart 2013 tarihinde bir Newroz günü Şam’daki el-İman camiinde öldürüldü. Normal bir zamanda Bûtî’nin bu şekilde katledilmesinden dolayı gözyaşı döküp ardından methiyeler dizecek olanlar, Suriye’deki iç savaşta bir tarafta durdukları için, Bûtî gibi bir alimin bu şekilde katledilmesine üzülmediler bile. Oysa bu alimin 1958 tarihinden katledildiği güne kadar düzenli olarak yüzlerce talebeye haftada iki gün ders verip binlerce talebe yetiştirmiş bir alim olduğunu biliyorlardı. Üstelik bu kişilerin önemli bir kısmı bizzat Bûtî’nin başta Fıkhu’s Siyre kitabı olmak üzere Türkçeye çevrilen kitaplarını da okumuşlardı.

Normal bir zamanda bu olay gerçekleşmiş olsaydı, çeşitli yayın organlarında Bûtî ile ilgili yazılar yazılacak, onu anlatan programlar yapılacak ve giyabi cenaze namazları kılınacaktı. Müslümanlar onun ilmi kişiliğini günlerce gündemlerine alacaklar ve taziye mesajları yayınlayacaklardı. Elbette bunların hiçbiri yapılmadı. Üstelik bugün bir çok kişinin tahmin ettiğinin aksine söylenen ve rivayet edilen kuvvetli delillere göre Bûtî’yi Suriye rejimi öldürmüştür.

Türkiye’deki bir kısım siyasilerden, din adamlarına kadar birçok kişinin Bûtî’nin kitaplarından, ilminden yararlandığını ve bu kişilerin çevrelerine senelerce Bûtî’nin kitaplarını tavsiye ettiğini biliyoruz. Ama ne yazık ki bir zamanlar onun kitaplarını okuyup tavsiye eden aynı kişiler Bûtî zulmen öldürüldüğü zaman ona karşı en ufak bir vefa örneği göstermediler.

2011 yılının Mart ayında Suriye’de başlayan ve üç yıldır süren ve iki yüz bine yakın insanın ölümüne yol açan Suriye’deki iç savaşın bu süre içinde meydana getirdiği tahribatı kelimelerle izah etmek gerçekten çok zor.

Dile kolay iki yüz bine yakın insan öldü; iki milyondan fazla insan da Türkiye, Lübnan, Kürdistan ve Ürdün’e göç etmek zorunda kaldı.

Başta Suriye’nin tarihi şehirlerinden Halep ve çevresi olmak üzere bir çok tarihi yer ve dini mabet bir daha onarılamayacak derecede yıkıldı. Emevi, Eyyübi ve Memluklerden kalma bir çok tarihi yapı yok artık.

Yüzyıllardan beri bir ticaret ve sanayi şehri olan Halep bugün harap bir halde; şehirdeki bir çok sanayi makinesinin oradan alınıp Suriye dışına çıkarıldığı söyleniyor.

Bütün bu yaşananlardan yola çıkarak, İslam dünyasındaki şiddete dayalı eylemler nihayetinde Müslümanlara zarar veriyor, diyenler ne yazık ki bugün bir kez daha haklı çıkmıştır. Hangi düşman bu kadar insanı öldürüp bin yıllık değerleri bu kadar rahat bir şekilde yok edebilirdi ki?

İleride Suriye’deki iç savaşın kayıpları diye bir araştırma yapılırsa bana göre listenin başında Bûtî yer alacak. Ancak ne yazık ki dünyanın herhangi bir yerinde hayatlarını kaybeden şahsiyetler için tören yapan Türkiye’deki müslümanlar 84 yaşında zülmen öldürülen bu alim için hiçbir şey yapmadılar. Acaba Türkiye’nin idarecileri siyaseten Bûtî ile aynı yerde dursalardı durum böyle mi olacaktı?

  • Yorumlar 11
  • Facebook Yorumları
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    • Şiko Khartawi23 Mart 2014 Pazar 11:07bêxwedî

      Destê te xweş kekê Suleman!
      Wextê kö mariv bê xwedî bû wisayê.
      Slav u rêz.

      Yanıtla (0) (0)
    • ahmet akyıldız24 Mart 2014 Pazartesi 05:40yorm...

      süleyman abe şu an insanların çoğu mevlanayı türk bildiği gibi melayê cizîrî yi tanımıyor ve inşallah mele ramazan el butı nın oğlu olan saide el butinin kaderi de diğer kurt alimler gibi garib ve sahipsiz kalmaz ...iyi günler...

      Yanıtla (0) (0)
    • KÜRDİ-X24 Mart 2014 Pazartesi 09:08KIYMETLİ FAKAT SAHİBSİZ BİR KAVİM!!!!

      Editörün Notu: Değerli yorumcumuz, Büyük harflerle yazılan yorumları yayınlayamıyoruz. Kriterlerimize uygun olarak yeniden yorum yazmanızı diler, ilginize teşekkür ederiz...

      Yanıtla (0) (0)
    • Hüseyin24 Mart 2014 Pazartesi 11:48Allah Gani Gani Rahmet eylesin-2

      Siyaseten Esed rejiminin yanında duruyor gibi gözükmesi ve silahlı muhalefete karşı çıkmasını "Esed'in zulmünden Müslümanları korumak ve Müslümanları içine düşeceği büyük fitne ve zayiat'dan korumak" olarak anladım. Suriye de olabilecek bir değişimin, kansız aynı Türkiye'de olduğu gibi olmasını razu ettiğini bir talebesi yazdı.
      Evek Kürt olduğundan dolayı, genelde Türkiye müslümanlarının, özelde Risale-i Nur camiasının katline lakayd kalışları esef verici. Suriyede Risale-i Nur ve Said Nursi isminin tanınması ve bir çok konferansa vesile olmasının hiç mi hatırı yoktu.

      Yanıtla (0) (0)
    • Şefîq Pêşeng24 Mart 2014 Pazartesi 09:38Seydayê Mela Remezan û Dr.Saîd

      Seydayê Mela Remezan, melayekî Kurdçî bû, alim bû, ronî û çira bû. Tevî Seydayê Mela Abdulmecîd bi sedan bi hizaran xwendekar û şagirt perwerde kirin. Mixabin Saîd Botî û ku weka Dr.Saîd tê naskirin, ji timahiya şan û şohretê ji rêya bavê xwe, ji rêya ilim û rastiyê derket û kete nava lepên rejîmê. Bêguman tu carî Kurdbûna xwe jibîr nekir, lê li hemberî hilma giran ya rejîmê jî tiştek nekir. Têkçûna wî ya ramanî bi teza wî ya doktoriyê dest pê kir û dibin giraniyê wê de careka dinê ranebû ser piya. Herhal rihma Xwedê lê be !

      Yanıtla (0) (0)
    • Hüseyin24 Mart 2014 Pazartesi 11:40Allah Gani Gani Rahmet eylesin-1

      Hayatımda bir kez gördüm ve arkasında Cuma namazı kıldım. Arapça bilmediğim için hutbesini anlayamadım. Ancak, izzet, vakur ve kemalinden öyle etkilendim ki, oğluma Said ismini vermeye karar verdim. Oğlum doğduğunda ikindi ezanı okunduğu için, doktoru ismi Muhammed olsun dedi ve hemen isim olarak "Muhammed Said" ismine karar verdim. Kaderin bir cilvesi ki, Butinin tam adının Muhemmed Said olduğunu senin yazından öğreniyorum. Buda ayrı bir tevafuk oldu.

      Yanıtla (0) (0)
    • kadir say24 Mart 2014 Pazartesi 13:36evet giyabi namazını

      dergah camiisinde mazlumen şehit olduğu gunun ertsinde dergah camiinde giyabi cenaze namazı kılındı. Allah rahmet eylesin

      Yanıtla (0) (0)
    • ABDURRAHMAN canpolat27 Mart 2014 Perşembe 09:15ALLAH' TAN RAHMET DİLİYORUZ....

      Said Ramazan el-Bûtî ye ve Süriye ile dünyadaki bütün mazlumlara Allah rahmet etsin... sayın yazarımız Süleymen Çevik bey yazılarınızı daha sık görmek istiyor bu yolda başarılar ve muafakatiyeler dilyoruz....

      Yanıtla (0) (0)
    • Emirşah Kahraman29 Mart 2014 Cumartesi 16:54İNSAFLI OLMALIYIZ

      1996-97 yıllarında Suriye'de idim. Şam'da bulunan yabancı talebelerin ekseriyeti Cuma'yı Rahmetli Ramadan El Buti'nin arkasında kılar, Şamîn farklı camilerindeki hadis derslerini takip ederlerdi. Rahmetli Hama'daki İhvan kiyamını zamanlama olarak yanlış buluyordu. Esed'e yakınlığını da zararalrını önlemek amaçlı olduğunu duyuyorduk. Türkiye'de İslamın kökünü kazan iktidarlar zamanında görev alan Diyanet Başkanı ve müftü ve vaizleri nasıl suçlayamıyorsak Ramadan El Buti HAKKINDA DA İNSAFLI OLMALIYIZ.

      Yanıtla (1) (0)
    • Xurşid Mîrzengî02 Nisan 2014 Çarşamba 02:46Qurbanî

      Kek Silêman, me heya niha çi ji wan kesan diye ku em ji niha û pêve bipên. Xwedê Teala barê rewyê, dadweriye daye ser milên me. De were di vî rewşî de çawa ji heq dertêyî? Wan file û misilmanên tu dibêjî, her tim qurban ji xwîna yên fena Silhedîn derxistine. Çima, me zanibuye çar gotinan bibêjin, me ji berê, di vî warî de mewlûd dane. Rovî ne, gava ji wan re bikêr bêyî, fortan dikin. Lê li milê din, awayekî din.

      Yanıtla (1) (1)
    • ahmet erdem03 Haziran 2014 Salı 10:40'alim

      ''Feyda me wekî nîle, em dicle u feratin''
      gelo ma kengî milletén tirk u 'ereb u 'ecem em meriv hisab kirine?, çima hun 'ecéb mayî dimînin?, ji bo wan 'alim u nezanén me yekin, lewma ku kurde, kuştin jî heq kiriye. Rehma Xwdé li seydayé mebe.

      Yanıtla (0) (0)
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89