• BIST 9338.58
  • Altın 3924.121
  • Dolar 38.0593
  • Euro 42.971
  • İstanbul 5 °C
  • Diyarbakır 9 °C
  • Ankara 1 °C
  • İzmir 8 °C
  • Berlin 7 °C

Said-i Nursî’yi Demokrat Parti’ye feda etmek (III)

Abdullah Can

Yazımın II. Bölümünde, “Emirdağ Lahikası, c. 2”de, Nursî’nin meslek, meşrep ve mefkûresine ters düşen "ilave"lerden bazı örnekleri 2 madde içinde arz etmiştim. Bu yazıda, bu örnekleri çoğaltarak, “partilerüstü” bir hareketin, -Demokrat Parti özelinde- nasıl "partici"leştirildiğini, beşerî politikalara nasıl alet ettirildiğini/ettirilmeye çalışıldığını netleştirmeye çalışacağım. Sonrasında ise, yine belirttiğim üzere, Üstad’ın “Demokrat Parti’den talepleri”nin neler olduğunu, buna karşılık, sözkonusu partiden ne gibi muameleler, mukabeleler gördüğünü anlatmaya çalışacağım.

Bu ikinci yazıma, bir anekdotla giriş yapmak istiyorum. Bir zamanlar, iman ve Kur’an hakikatlerini particiliğe alet eden bir Nurcu cenah, kendilerine ait gazetelerinde, şöyle bir resim çizdirtmişlerdi: Karşıda oy sandığı; onun başında Said-i Nursî durmaktadır. Nursî, elindeki oy pusulasını sandığa atarken, yüzünü okuyuculardan yana çevirmiş, şu mesajı vermekteydi; daha doğrusu verdirilmekteydi: “Benim reyim çok mühimdir!” Tabii, oyunun rengi belli olmasa da, resmin altında verilen mesaj açıktı: “Oyum, Demokrat Partiye!” şeklindeydi. Nurculuğu siyasete alet edenler, bana, Darwinistlerin bir bilimsel dergide çizdirtmiş oldukları bir başka resmi hatırlattı: Beli kambur bir goril ya da şempanzenin peyderpey nasıl dikleşip insana evrildiğini resmetmişlerdi. “Bilim” maskesinde yürütülen bu “şarlatanlık” ile “Nurculuk” kisvesinde işlenilen bu “partizanlık” arasında esasta bir fark yoktu; ikisi de bir evrilmeyi resmetmekteydi. Tek fark, Darwinistler, ilkelden mükemmele bir gelişmeyi, siyasî Nurcular ise, mükemmelden ilkele bir değişmeyi dikte etmeleriydi...

Nur Külliyatı şahittir ki, Nursî, ümmetin, hatta insanlığın ortak değerleriyle meydana çıkmıştır. İman, İslâmiyet, kardeşlik, barış, adalet, özgürlük, hukukta eşitlik, imtiyazsızlık bu değerlerden bir kaçıdır. Bunlar, evrensel olup hiçbir sınıf ve organizasyonun tekelinde değildirler; toplumsal, sınıfsal, siyasal ve ideolojik bütün yapılanmaların üstünde ve önünde değerlerdir. Bu itibarla, bu misyonla donanmış birinin, bunları, herhangi bir ırkın, sınıfın, partinin, ideolojinin, mezhebin, meşrebin, mesleğin yedeğine ve güdümüne sokması mümkün değildir. Nursî’nin hayatı, davası, çabası, düşüncesi, mücadelesi, çilesi ve bıraktığı eserleri bu misyonun ifasıdır, ifadesidir. Dolayısıyla, vefatını müteakip, kendisine nisbetle, ortaya atılan yazılı/sözlü iddialara bakılmalı; misyonuyla uyumlu olup olmadığı sorgulanmalıdır. Yazanların, aktaranların kimliğinden daha çok, yazılanların, aktarılanların doğruluğu tartışılmalıdır. Bunun da kriteri Nur Külliyatı’dır; Üstad’ın mirası ve hayat sermayesi... Başkası değildir.

Evet, mihenk, bu miras ve sermaye olmalıdır; önümüze sürülenleri, sunulanları bu mihenge vurmak zorundayız. Aksi takdirde, tenekeyi “altın” diye yutmak işten bile değildir. Nihayet, yıllardır Nur Talebelerine bu kabil tenekelerin pası, zehiri yutturulmuştur. Bunlardan birisi, onların, “Kemalizmin birer sacayağı mesabesindeki partilerden birine angaje edilmesidir. Bu durum, Nur Hareketini dejenere etmiş, özünü ve orijinini bozmuştur. Başka bir ifadeyle, kolunu bükemedikleri bir hareketin, belini kırmışlardır. Bu bel, doğrultulmalı, tımar edilmelidir. Aksi takdirde, zındıkanın, -tabiatı gereği- bununla yetinmeyeceği; “diş ve pençelerinin kirası”nı da isteyecekleri bir gerçektir. Yani, kırdığı belin omurgalarına yönelecek, onları birer birer kıracaktır; işlevsiz bırakacaktır. Bu anlamda, bu hareket ya özüne dönecektir, ya da “varlıksızlık” ve “fonksiyonsuzluğa” mahkûm olacaktır...

Sözü fazla uzatmadan, Emirdağ Lahikası, c. 2’ye ilave edilen “parti propagandalı” mektuplara dönelim. Bu mektupların, “Demokrat Parti tarafgirliği” temelinde yazıldığını söylemiştik. Kimi, Nursî adına kaleme alınmışken1, kimileri de talebe imzasını taşıyan mektuplardandır. Özel ya da genel, bu mektupların, Nursî’yi ve Nur Hareketini bağlayamayacağı; ölçü ve mihenk alınamayacağı açıktır. Çünkü hareketin ana metniyle, metoduyla tezat oluşturmaktadırlar. Bu tezatlardan bir kaçını ikinci yazımın sonunda, iki maddede özetlemiştim. Geriye kalanlarını da, bu yazının sınırları içinde hülasa etmeye çalışacağım. Böylece, Risale-i Nur neşriyatçılarından merhum Said Özdemir’in de belirttiği üzere, “Emirdağ Lahikası, c. 2’ye ilave edilen 19 siyasî mektub”un iskeletini ortaya koyacağım. (Not: İlave mektupların, 19 değil, daha fazla olduğunu, tahrifatla ilgili önceki yazılarım göstermektedir; bakılabilir)

3- Nursî’nin, bazı Demokrat Parti milletvekilleri için kullandığı “dindar” gibi ifadelerinden cesaret alan ilaveciler, hızlarını alamadan, onun ağzından, partiyi “komple” dindarlaştırmaktalar; partinin “iktidarda kalması” için ona dersler yaptırmaktalar. İşte, “(Nurcuların), dindar ve dine hürmetkâr Demokrat Parti’nin iktidarda kalmasını temin etmeleri için ders veriyorum.”2 Nursî’ye bunu söyletenler, Nurlar’dan bir delil, ya da o günkü basından belge sunacaklarına “kendilerini” şahit gösterterek adeta aklımızla alay ediyorlar. Keza, kendilerini “Demokrat Parti azalarından” olarak takdim eden “Hasan, Seyda, Receb, İbrahim, Faruk, Muzaffer, Tahir, Sadık, Mehmed” isimli zevat adına yutturulan zokkaya bakalım: “Otuz beş seneden beri3 siyaseti terk eden Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri, şimdi Kur’an ve İslâmiyet ve vatan hesabına ‘bütün kuvvetiyle’ ve ‘talebeleriyle’, ‘dersleriyle’ Demokrat Parti’nin iktidarda kalmasını muhafazaya çalıştığına, biz Demokrat Parti mensupları ve Nur Talebeleri kat’i kanaatimiz gelmiştir.”4 (Not: Bu mektupta, Demokrat Parti için, açıktan “Partimiz” ifadesi de kullanılmıştır. Bu ise, Nursî’nin, “Nur şakirtleri, hiç siyasete karışmadılar, hiçbir partiye girmediler. Çünkü iman, mâl-ı umumîdir. Her taifede muhtaçları ve sahipleri vardır. Tarafgirlik giremez. Yalnız küfre, zındıkaya, dalalete karşı cephe alır. Nur mesleğinde, mü'minlerin uhuvveti esastır.”5 uyarısıyla taban tabana zıttır. Keza, “Ben imanın cereyanındayım. Karşımda imansızlık cereyanı var. Başka cereyanlarla alâkam yok.6 sözü, bu husustaki pozisyonunu belirleyen en açık ifadelerindendir.   

Tekrar edecek olursak; Üstad, Demokrat Parti iktidarında, talebelerine verdiği son dersinde, isim vermeden “bir parti” diyerek dikkat çektirdiği Halk Partisi hakkında, aynen şöyle demektedir: “Bana binler vecihle sıkıntı verdiği halde... Hakkımı helal ettim.” Zira, “kabahat ancak yüzde beşe verildi.”7 Bu ifade, Üstad’ın, talebelerine sunduğu Kur’anî ve Paygamberî bir perspektiftir. Çünkü Kur’an, “Hiçbir günahkâr başka bir günahkârın yükünü yüklenmez8 demektedir. Peygamber(asm) ise, “Sevdiğini ölçülü sev, belki bir gün düşmanın olabilir. Kızdığına da ölçülü kız, belki bir gün dostun olabilir.”9 der. Demek, umumun ortak malı olan “iman” ve “Kur’an” hakikatlerini hiçbir tarafın yedeğine sokmamak lazımdır, ta ki farklı cenahlardaki muhtaç ve müşteri durumundaki insanlar küstürülmesinler, karşı cepheye itilmesinler.

4- Nurculuğa particiliği bulaştıranlar, Nur’un ve Nursî’nin “tarafsızlık” çizgisini istikametinden saptırarak işi “tarafgirlik”ten de öteye götürmüşlerdir. Bu bağlamda, Nur Hareketi’ni, bir partinin yedeğine aldırtma, onun arka bahçesi ettirmekle yetinmemişlerdir; propagandistliğe soyunarak, bütün dindar çevreleri de “destek” olmaya çağırmışlardır. Bunu yaparken de, yine Nursî'yi kullanmışlardır. İşte, “Onların (Demokratların) az bir kısmı dine verdikleri zararı, vücudun parçalanmasına bedel, yalnız bir parmağı kesmek gibi pek cüz’i bir zararla pek külli bir zarardan kurtulmamıza sebep oluyorlar bildiğimizden, o iktidar partisinin lehinde ‘ehl-i dini yardıma davet ediyoruz’.10 Nursî’yi ve Nur Hareketini particiliğe alet edenler, tepkisizlikten aldıkları cesaretle, Nurcuların yegane temsilcileriymiş havasına girmişler; onlarrı, “Demokratların muhkem bir istinadgâhı11 şekinde takdim etmişlerdir... Bu ifadeyle, Demokrat Parti’ye göz kırpan imza sahibi Ziya Arun, güya ki Demokrat Partisi’nden, mahkemece alınan “Zülfikar’ın imha kararı”nın durdurulmasını istemektedir. Halbuki karar, Demokrat Parti iktidarında alınmıştır; ne var ki, -tarafgirlik dürtüsüyle- bu “imha kararı”nın, esasta “zalim parti” olarak nitelediği “Halk Partisi” adına alındığını vurgulamakta; böylece, tarafı olduğu Demokrat Parti’yi temize çıkarmaktadır.12 Tarafını melek, muhalifini şeytanlaştırmak demek olan “tarafgirlik” hissiyatı, bu olsa gerek...

Aynı manada, bir diğer ifade ise, “Nur Talebeleri namına Husrev, Sungur” imzasıyla ilave edilmiştir.  Bu ilave mektupta, yine Halk Partisi hedef, Demokrat Partisi adres gösterilmiştir. Halk Partililer için, “müstebid, mürteciler” denilirken, Demokrat Partililer için “kahraman” ifadesi kullanılmıştır.13 (Not: Sayfa 496-498 aralığındaki “Doğu Üniversitesi Hakkında Tahrifçi Bir Gazeteye Cevaptır” başlıklı mektup da aynı minvaldedir; “muhalif bir parti” denilerek Halk Partisi’ne dikkat çekilirken, Demokrat Parti’nin muvafık parti olduğu vurgulanmaktadır. Hatta Nurlar’ın, Halk Partisi’yle “resmen mübareze ettiği” belirtilmektedir.) Görüldüğü gibi, burada da açıkça tarafgirlik yapılmakta; birini sahiplenme, berikini ötekileştirme dili kullanılmaktadır. Bu dil, Nurların dili değil, olsa olsa, “Sebilürreşad”, “Büyük Doğu” ve “Serdengeçti”nin mücadeleci, kavgacı ve kışkırtıcı dili olabilir. Halbuki Nursî’nin metodu, Kur’anîdir; kucaklayıcı ve kuşatıcıdır. Dili, hikmet ve kavl-i leyyindir. Particilik başta olmak üzere, tarafgirliğin her türlüsü, bu dil ve metoda aykırıdır; tebliğ ve diyaloga engeldir. Nihayette, Nur Hareketi’ne olan güveni sarsar, onu zan ve itham altına sokar.

5-Zafer” gazetesinde yayınlanan 1956 tarihli “Menderes’in Konya Nutku’na Dair Açıklaması” başlıklı haber yazısı, olduğu gibi Emirdağ Lahikası, c. 2’ye ilave edilmiştir.14 Tıpkı “Büyük Doğu”dan “Lozan’ın İç Yüzü” yazısının iktibası gibi... Nursî’ye ait bir eserde, bu tür haber-yorum yazılarının neşri, ancak onun izni ve tayin ettiği çerçevede olabilir. Ancak kendisinin beyanatları içinde, bunların Emirdağ Lahika’sına ilave edilmesiyle ilgili bir ifadesi yoktur. Bu ilave, Nursî’ye rağmen yapılmıştır; tamamen “özel”, “keyfî” ve “siyasî” bir tasarruftur. Partici Nurcularca, Demokrat Parti’nin lehinde, Halk Partisi’nin aleyhinde kullanılmak üzere servis edilmiş  “propaganda” amaçlı mektuplardır. Yukarıda değinildiği gibi, basına akseden “Zülfikar ve Asa-yı Musa” eserlerinin mahkemece yakılacağına dair haber bile, bu amaçla kullanılmıştır. Karar, Demokrat iktidarında alındığı halde, bunun, “Halk Partisi’nin müfrit adamları tarafından” Demokratlar aleyhinde, “tertip edilen bir plan” olduğu ve bu sayede, “Yüzbinler Nur Talebelerini Demokratlar aleyhine çevirip... (Demokratların) gayet muhkem bir istinadgâhını yok etmek; Demokrat hükümetini yıkmak” istedikleri, ileri sürülmüştür. (Not: Mektupta geçen “Eski zalim Parti”den maksadın da Halk Partisi olduğunu belirtmeliyim.)15

Hasılı: Siyasî Nurcular, Demokrat Parti’nin şahsında, “particilik propagandası”nı öyle bir düzeye çıkartmışlar ki, “muhalif” belledikleri partiyi bir “tehdit” aracı olarak dahi kullanabilmişlerdir; tabii ki yine Nursî’yi kullanarak... “Halk Partisi iktidara gelecek olursa, komünist kuvveti aynı partinin altında bu vatana hâkim olacaktır.”16 Halbuki çok iyi biliyoruz ki, bu memleketteki bütün siyasî partiler, Kemalizm’in düsturlarına göre kurulmuşlardır; icraatları da ancak bu düsturlar temelindedir. Ne var ki, propagandanın böyle iğfal edici yanı da vardır...

Görüldüğü gibi, Said-i Nursî, Emirdağ Lahikası, c. 2 üzerinden particiliğe alet edilmiştir. “Particilik”, o gün “Demokrat” merkezliydi; sonraki zamanlarda ise, “Demokrat misyon” denilerek farklı farklı partilerin peşinden koşulmuştur; koşturulmuştur. Nursî’nin vefatını ve Latin alfabesine vakıf olamamasını fırsat bilen “sosyal mühendisler”, dahilî işbirlikçileriyle bu siyasî mevkuteleri Emirdağ Lahikası, c. 2’ye ilave ettirerek Nurcuların istikametiyle oynamışlardır; onlara “operasyon” çekmişlerdir. Nur Hareketi’nde ihdas ettikleri “devletçi”, “ırkçı” damar gibi, “siyasî” damarı da günümüze kadar işlettirerek, Nur’un asıl ve asil mesajını saptırmışlardır. Nursî’nin, “Baş bir batman taşı kaldırdığı halde, göz bir saçı kaldıramaz17 dediği gibi, göz hassasiyetinde olan “iman” hizmetinin mecrasını, “dünyevî” ve “siyasî” muktedirlerin emelleri doğrultusunda değiştirmişlerdir. Tam muvaffak olmasalar da, ciddi zararlar verdikleri açıktır. Ancak, Kur’an’ı himaye eden Kudret’in, ona samimiyetle hizmet edenlere de sahiplik edeceğine imanımız tamdır. Evet, hayattayken altı yüz bin talebesini aynı çizgi ve istikamette idare eden Nursî, Nurlardaki “düsturlara sadakat” şartıyla, aynı istikametin bu gün de muhafaza edileceğine şüphe yoktur. Bu ümitle, mevzunun tafsilatını, meraklıların şahsî tetkikatlarına havale ederek, bir “alim” ve “mürşit” olarak, Nursî’nin, Demokrat iktidarına yönelik tebliğ, teşvik, ikaz ve irşatlarından oluşan “talepler”ini, bir de aynı iktidar döneminde kendisine reva görülen “baskı" ve "sıkıntılar”ı paylaşalım:

(Not: Bu III. Bölümle yazıyı sonlandırmak niyetindeydim, ancak yazı uzadı; kısa kesmek zorundayım. Kalan kısmı, -nasip olursa- IV. Bölümle tamamlayacağım.)

Herkesin Kurban Bayramı’nı tebrik eder, hakiki ve kalıcı bayramlara kavuşmanızı/kavuşmamızı diliyorum.


1 Mesela 516, 528, 530’uncu sayfalardaki mektuplar, doğrudan Üstad’ın ağzından değildir; onun ağzıyla söylettirilmiş mektuplardır.
2 Emirdağ Lahikası, c. 2, s. 529
3 Emirdağ Lahikası, c. 2, s. 533’te ise, “Kırk seneden beri ‘Euzu billahi mineşşeytani vessiyaseti’ deyip siyasetle alâkasını kesen 87 yaşındaki (Üstadımız)...” (Tahirî, Zübeyir, Ceylan, Bayram, Sungur, Rüştü) ifadesi geçmektedir. Demek, Demokrat Parti’nin birinci iktidar döneminden ikinci iktidar dönemine geçildiğinde de Nursî’nin politikaya karşı tavrında bir değişiklik olmamıştır. Hakikat böyle iken, Nursî, nasıl olur da “bütün kuvvetiyle ve talebeleriyle, dersleriyle Demokrat Parti’nin iktidarda kalmasını muhafazaya çalışır” ferasetinize havale ediyorum.
4 Emirdağ Lahikası, c. 2, s. 528-529
5 Emirdağ Lahikası, c. 1, s. 128
6 Mektubat, s. 87
7 Emirdağ Lahikası, c. 2, s. 477
8 Fatır Suresi, a. 18
9 Tirmizî, Birr ve’s-Sıla, 60
10 Emirdağ Lahikası, c. 2, s. 440
11 Emirdağ Lahikası, c. 2, s. 513-514
12 Emirdağ Lahikası, c. 2, s. 513-514
13 Emirdağ Lahikası, c. 2, s. 511-513
14 Emirdağ Lahikası, c. 2, s. 488-489
15 Emirdağ Lahikası, c. 2, s. 512-514
16 Emirdağ Lahikası, c. 2, s. 528-529
17 Lem’alar, s. 203

  • Yorumlar 8
  • Facebook Yorumları
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    • A. Can08 Ağustos 2020 16:43

      Halil bey,
      Nur talebesi olmak, birilerinin onayı ve kabulüyle değildir; keza ondan istifa da birilerinin red ve aforuzuna vabeste değildir. Benim camia içindeki yerimi tayin eden, İhlas ve sadakat şartıdır. Hamd olsun, bu hususta kalbim mutmain, imanın tamdır. Size de tavsiyem, sorgulama ve yargılama değil, anlamaya gayret etmenizdir. Yoksa, birbirimizi peşin hükümlerle yargılamak, hayırlı bir sonuca gōtürmez. Bil ki, bende orijinal nüshalar olmasaydı bile, Nurların sarrafı olarak ben Üstad'ın genel efkârına ters düşen noktaları keşfeder, onu tenzih ve tebrie adına aynı şeyleri sōyleyecektim. Çünkü Üstadım, konjonktüün değil, ilkelerin adamıdır. Onu da tayin eden popülizm değil, Kur'an ve Sünettir.
      Baki selamlar...

      Yanıtla (4) (0)
    • A. Can08 Ağustos 2020 16:32

      Halil bey,
      Zannedildiği gibi, Üstad Latince eserleri tashih ettirmiş değildir; kendisi, yeni yazıdan tek harf bilmediğini sōylemektedir. Bunu, okutturma şeklinde de yapmamıştır. Sadece Asa-yı Musa'nın üçte biri kadar bir kısmını okutmuş, yanlış yazımları tespit ederek, çevirenlere bildirmiştir Bu hususu bildiren mektup yanımda var, inşaallah onunla ilgili de yazacağım. Onun dışında, Nurlarda, Üstad'ın bōyle bir çalışma yaptığını bildiren bir ifade yoktur; varsa, bildirmenizi rica ederim.

      Yanıtla (2) (0)
    • A. Can08 Ağustos 2020 16:23

      Halil bey,
      Benim hareket noktam indi ve lokal olaylar değildir, delili, tahrifatla ilgili yazılarımdır. Referansım, Latince eserler değil, elimdeki tashihli Osmanlıca nüshalardır.
      Benim niyetim açıktır; Nurların hukukunu muhafaza ve müdafaadır. Bunu, yalnızca Allah rızası içindir; bunu ne egomu tatmin, ne de karıştırıcılıktır. Birbirimizi anlamalıyız; zan ve tahminler üzerinden niyet sorgulaması doğru değildir.

      Yanıtla (3) (0)
    • Halil Toykun06 Ağustos 2020 13:04

      Savunduğumuz fikrin dayanak noktasını iyi tesbit etmek lazımdır. Eğer dayanak noktamızı yanlış tesbit edersek üzerine yaptığımız tüm fikirler yanlış olur. Yazdığınız yazıda risalei nurun önem ve değerinden bahsediyorsunuz. Bunun önemini risalei nurdan deliller getirerek açıklamaya çalışıyorsunuz. Bu gayet güzel. Ama lahikaların bazı mektupların sonradan eklendiğinin söylüyorsunuz. Hatta sözlerin bile sonuna konferansın üstaddan sonra eklendi diyorsunuz. O zaman de ben size derim ki tahrif edilen risalei nurlarla nasıl savunduğunuz fikri kuvvetlendirmeye çalışıyorsunuz? Size göre söylediğiniz yerler tahrif edildi ise bir başkasına göre de sizin kaynak olarak verdiğiniz yerler tahrif edilmiş olamaz mı?
      Önce şunda mutabık kalalım. Risalei nurlar üstad hayatta iken kelime kelime üstadın tashihinden geçmiş ve basılmıştır. Bazı indi ve lokal olaylar bahsimizin haricindedir. Bahis harici indi ve lokal olaylar ile bir yere varılmaz. Bu hizmette kendine yer bulmak istiyorsan risalei nuru okuyarak en iyi yeri bulursun. Yoksa risaleler tahrif edildi diye işe başlarsan bu hizmette sana yer yoktur.

      Yanıtla (2) (5)
    • A. Can03 Ağustos 2020 15:00

      Semsûrî kardeş,
      1-Halj Partisini okşadığımı söylüyorsunuz; hangi cumlemle bu okşamayı yapmışım, belirtebilir misiniz?
      2-Konumuz Ayasofya'nın Demokrat Parti dönemindeki pozisyonuyla ilgilidir; bugünüyle değildir. O, ayrıca değerlendirilebilir? Kapatan mekanizma ile açan mekanizma aynıdır; devlettir, neyini tebrik ve takdir etmemi beklersin?
      3-Bahsini ettiğin ağabeylerden neşriyatla ilgilenenler, bizzat kendileri ilave yapıldığını itiraf etmişlerdir; önceki yazımda itiraf videosunun linkini vermiştim, bakabilirsiniz.
      Selam ve dua ile...

      Yanıtla (8) (2)
    • Daha fazlasını göster
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89