Bütün bir hafta boyunca Barış Filosu ile attı yüreğimiz. Şehitleri bekledik, yaralıları, dostlarımızı, yeni edindiğimiz kardeşlerimizi... Bu arada sitemkâr hatta öfke dolu mesajlar almadık değil. Kürt meselesinde yara almış insanlarımızın duyguları karmakarışık. TMK (Terörle Mücadele Kanunu) mağduru çocuklar konusunda en küçük bir sorumluluk duymayan, yüksek sesle tek bir soru sormayan kişinin Gazze ablukasıyla ilgili hassasiyeti ne derece inandırıcı olabilir?
Çocukların, Diyarbakır Cezaevi’nde olduğu gibi, her türlü sağlıklarını tehdit eden olumsuz şartlar altında yaşaması, aylarca cezaevinde tutuldukları halde mahkemeye çıkarılmaması gündemimizin en önemli maddesi olabilmelidir, kuşkusuz öyle. Öte taraftan, Barış Filosu’nda bulunan her insan, Gazzeli çocuklar için olduğu ölçüde TMK mağduru çocuklar konusunda da hassas ve faaldir kanımca. Evrensel acının farkında olanlar var, bir de kendi acısı içine kapananlar...
Bazı yaralar öylesine içiçe geçmiş ki... Hasan Mehmetoğlu’nun bir mesajla bana anlattığı Diyarbakırlı öğrenci Ruken’i ele alalım. Başörtüsünü çıkartması için müfettiş tarafından SBS sınavının sorularına cevap vermeye çalıştığı salondan çıkmaya zorlanan Ruken, taş atan çocuklardan birinin kızkardeşi olabilir pekâlâ.
“Taş taş değil bağrındır bu taş senin/ nereni nasıl yaksın söyle bu ateş senin” diye sorar Osman Sarı, belki de taşlaşmaya direnen yüreğe, o unutulmaz Taş Gazeli’nde. Adaletten, hakkaniyetten uzak her sahne, çocuk ellerini bir şekilde taşlara çekecek. Kürt kökenli çocuğun eline taş almasını normalleştiren politikalar, günlük hayatın sıradan politikalarıyla birlikte sorunu dağıtarak çoğaltma anlayışı üzerinden kurgulandıkça, Taş Atan Çocuk imgesi, ziyadesiyle Kürt kökenli çocukla özdeşleşecek.
İstanbul’dan bir çocuk kulübü etkinliği bildirisi, e-posta kutumda. Resimden heykele, teknolojiden bilime, dramadan okumaya, yazı tekniklerinden pandomime, arkeolojiden sanat tarihine kadar pek çok atölyede çocuklar eğlendirilecek, bilgilendirilecek; ne güzel, çocuklar, atölyeler aracılığıyla sanata, bilime ve yaşama dair pek çok bilgi edinirken yaratıcı potansiyellerini fark etme fırsatını yakalayacaklar.
Kulüp etkinlikleri kişilik geliştirmenin tek yolu değil elbet. Tek ifade yolu olarak taş savurmayı görmek, çocukların suçu mu?..
Çocukların bulunduğu sahneler arasındaki uçurum, uzaktan bir bakışla dahi insanı utandırmaz mı? Durumdaki ironi yeteri kadar açık: Pınar Öğretmen’in öğrencisi olması gereken çocuklar hapiste, Pınar Öğretmen ise kara toprakta!
TMK mağduru çocuklara yaşlarına özgü haklarını iade ederken aslında Türk-Kürt, ortak geleceğimizi kurtarmış olacağız. Hesap kitap bilmeyen çocuk yüzlerinin ifadelerinde bu ülkenin derin sosyolojisinin verilerini okumayı çoktan başarabilmeliydik. Ama ne oldu: Onları hapiste tutabilmek için kemik yaşı ölçümü gibi yollara başvuruldu bu ülkede.
Çocukluk çok kolay yitirilen bir dönem. TMK mağduru çocuklar sözkonusu olduğunda, geçen her günün değeri var. Hükümet bu çocukların hakkaniyetli muamele görmesi konusunda iyimser bir tavır sergiliyor. Mağdur çocuklar için hazırlanan son teklif öncekilere göre daha ileri adımlar içeriyor. İyi de bu arada cezaları kesinleşmiş çocukların durumu ne olacak? Ayrıca yeni düzenlemede de gösteriye katılan çocuk örgüt üyesi sayılabiliyor. Bu varsayımla çocuğun yolu bir sapakta örgüte çıkmaz mı? Çocukları taş savurmaya iten her saik, onları dağ yollarına çekmeye de çabalıyor. Hapishane, çocuğu dağdan kurtarmıyor, tersine, dağ çözümüne inancını güçlendiriyor.
Taş atıp da hapse düşen ve hapiste, dört duvar arasında yaşamaya mahkûm olan çocuklarımız için atılan her adımda bu konuyu gündemde tutmak için kurulan komisyonun Mehmet Atak, Gülsüm Ekinci, Mehmet Ucum, Hidayet Tuksal gibi, burada yazmakla bitiremeyeceğim pek çok faal üyesinin payı var.
Mehmet Atak, Tarkovski’nin, insanları ve tabiatı tehdit eden savaşa karşı ateş gibi yanan yüreğini ortaya koyan Alexander’ının yoldaşı.... Sahnede utanmaya başlayan adam, Alexander, bir yanıyla Atak’tır. O sahnelere ister istemez bir mesafe koydu, acı çeken insanların çağrılarının önceliğine iman ettiği için. Taş atan çocuklar zindanla terbiye edilirken sahnede bulunmaktan utanmakta Atak, sanırım.
Türkiye sahnede utanan sanatçılara alışık bir ülke değil. Rol içinde derinleşmenin empati yeteneğini geliştirdiğine inanamıyor insan, bu ülkenin sanatçılarının taş atan çocuklar konusunda, Gazze ambargosu konusunda sessizlikleri üzerine düşünürken.
***
Üç Aylar bağışı, bereketi...
Mübarek Üç Aylar’a girmiş bulunuyoruz. Semavi bağışın ve bereketin toplumsal barışa ve hayırseverlikte de yarışa dönüşmesi umuduyla, bu mübarek ayların sevgili Taraf okurlarına hayırlı olmasını diliyorum.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.