“Ne aldık?” 1997’den beri Türk liderlerin Washington gezilerini izlerim, hep bu soru gelir bizim medyadan. Türk-Amerikan dostluğu, yarım asırdır iki tarafın al-ver üzerine kurduğu bir alışveriş listesidir. Ve Beyaz Saray gezisi sonrasında Türk gazetecileri otelde sıkıştırdıkları bakanlara, müsteşarlara sorarlar: ”Ne aldık?”
Bu sorunun cevabı henüz net değil. Aslında Ortadoğu haritasının yeniden şekillendiği, Türkiye’nin devasa bir stratejik değişimle “Kürtlerle büyüme” stratejisi izlediği bu dönemde, bu sorunun çok anlamlı olup olmadığı da net değil.
Ancak Başbakan Erdoğan Ankara’dan ayrılmadan önce Erdoğan’ın kendi ifadesiyle Suriye konusunda ABD’den ”talepleri”nin olduğunu zaten açıklamıştı. Malum, Türkiye şu ya da bu şekilde Esad rejiminin gitmesini, Washington’un da bu yolda ”elini taşın altına sokmasını” istiyor.
Peki, dünkü toplantıda Washington’da, askeri meselelerde her anlamda gönülsüz olan Obama’dan istediğini alabildi mi? Amerika Suriye’de isteksiz, ‘uzaktan kumanda’ tavrını devam ettirirse, bu iş birkaç yıl daha uzarsa, doğrudan Esad rejiminin saldırganlığının bedelini ödeyen Türkiye, ne yapacak? Sorunun cevabı, yine dün Rose Garden’da Erdoğan’ın sarf ettiği bir cümlede: ”Şu anda bardağın boş tarafını gösteriyorsunuz. Ben olaylara bardağın dolu tarafından bakmak istiyorum. Suriye konusunda uluslararası camianın hassasiyetini görmek istiyoruz. Türkiye olarak biz çaba gösterirken, Amerika da gösteriyor...”
Türk hükümetlerinin bir huyu var; Beyaz Saray’a kalabalık heyetler olarak gelmeyi seviyorlar ve bu heyetlerin sayısı, her geçen yıl artıyor. Dün öğlen Oval Ofis’teki toplantı 13+1 olarak gerçekleşti; yani Başbakan, 6 bakanı, büyükelçi, MİT, Dışişleri ve Başbakanlık müsteşarları ve 4 milletvekili katıldı Obama’yla toplantıya. Bu kalabalıkta karar almak zaten mümkün değil. Gerçek şu ki asıl Suriye pazarlığı, dünkü Oval Ofis toplantısında değil, akşam Erdoğan’ın Obama’yla yediği yemekte oldu. Ahmet Davutoğlu ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın da katıldığı iki saatlik bu yemeğin sonucunu bilmeden, ”Türkiye istediğini alamadı” demek doğru değil.
Tahminim, o kritik akşam yemeği sonrasında, Erdoğan Washington’dan, tam istediklerini koparamasa da yarı memnun ayrılacaktır. Obama şu aşamada ‘uçuşa kapalı bölge’ gibi formüllere yanaşmıyor; ancak Türkiye’den belli bir baskı hissettiği de ortada. Edindiğim izlenim, sonraki aşamada muhaliflere yaptığı yardımı artıracağı, özellikle Türkiye ve Ürdün sınır bölgelerinde, yeni bir ‘düzen’ kurulacağı yönünde.
Bardağın dolu ya da boş olduğunu, önümüzdeki aylar gösterecek... Tek bildiğim, dün Oval Ofis önündeki Rose Garden’da, sanki tropikal bir iklimdeymişiz gibi kâh yağmur kâh güneş açarken, iki güçlü ülkenin lideri yüksek sesle “Beşar Esad’ın gitsin” dedi. Kimse beni bunun önemsiz olduğuna inandıramaz.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.