15 Temmuz sonrası Türkiye, haziran ayı itibarıyla başlattığı dış politikada ılımlılaşma/uzlaşma hattında Rusya ile barışma yolunu açarken, Batılı müttefikleri ile ise daha gerilimli bir noktaya geldi. Bu durum ister istemez, “Batı’dan uzaklaşan ve Avrasyacılığa; Şangay Beşlisi’ne savrulan bir Türkiye” kuşkusu yarattı. Oysa dünya Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ilk Şangay Beşlisi şakasını yaptığı dünya bile değil. Eski, aslında pek eski de değil, Rusya’nın yeniden güçlenmesi sonrası çatışan Batı-Doğu hatları dünyası hiç değil.
Rusya, ABDNATO liderliğindeki çevreleme politikası Ukrayna ve Gürcistan’a ve bu arada Kosova’nın bağımsızlığına vardığında artık isyan etmiş, karşı hamleye girişmişti. Ukrayna’da hat o kadar gerildi ki, sonunda Rusya Kırım’ı işgal etti. Ama durun bir dakika, bu noktada artık Batı’dan büyük bir itirazla karşılaşmadı, nedeni, nasılı tartışılır, ama tartışılmaz olan asıl önemli gelişme, NATO ve Batı ile Rusya arasında artan gerilimin Rusya’nın Suriye siyasetine de pek gölge düşürmemiş olması. Rusya Suriye’ye müdahale ettiğinde ABD ve genelde Batı’dan büyük bir itiraz gelmedi, dahası Suriye’deki Batı koalisyonu ile Rusya arasında uyumlu çalışma yolu bulundu. En son Halep operasyonu esnasında dahi, Rusya ve ABD, IŞİD ve Nusra’ya karşı birlikte hareket etme konusunda anlaşmalı hareket ediyordu. Kısacası, her ne kadar ABD’nin Suriye politikası Esad konusunda farklı şeyler söylerse söylesin, ABD muhaliflere ne kadar göstermelik yardım yaparsa yapsın, Suriye’de artık hedefler fazlasıyla benzeşiyor. Her ikisi için de asıl tehdit IŞİD, daha doğrusu radikal İslamcı gruplar. Bu ortaklık, Suriye ile sınırlı değil; Batı dünyası da, Rusya da radikal İslamcıları aynı zamanda iç tehdit olarak görüyor. Dolayısı ile bu noktada ne Rusya ile ne Şangay Beşlisi ile Batı arasında anlaşmazlık var, hangi tarafı seçerseniz seçin, Türkiye’nin başta Suriye olmak üzere dış siyasetini yeniden gözden geçirmek zorunda kalacaksınız.
Zikzak siyaset
Son olarak, Rusya’nın Türkiye ile yakınlaşmasının geleceği ticari konuların çok ötesinde, Suriye ve radikal İslamcı gruplar konusunda belli bir uzlaşmaya varılmasına bağlı. “Doğu cephesi”nde İran için de benzer bir durum söz konusu, Suriye ve Sünni radikal gruplar konusunda Batı ve İran arasında eski gerilim yerini çoktan örtüşmeye bırakmış vaziyette. Türkiye, Rusya ve İran’a yaklaştığı oranda Suriye konusunda eski siyasetini terk etmek durumunda. Bu arada tabii Suudi Arabistan, Katar ve İsrail ile İran karşıtı koalisyon tasavvurlarını da gözden geçirmesi gerekiyor. Türkiye veya Yeni Türkiye bu gerçekleri görür ve ona göre politika belirlerse sorun çıkmaz, yoksa eski zikzak siyaseti devam eder, bu işin nereye varacağı da belli olmaz.
Türkiye-Rusya yakınlaşmasının Batılılar tarafından ilgiyle izlendiği bir gerçek ama, halihazırda, bazılarının sandığı gibi, kimsenin uykusunun kaçırdığı yok. Herkes, her şeyin koşul ve maliyetlerinin farkında. Ancak, Türkiye-Rusya yakınlaşması umalım, şu aralar körü körüne Türkiye’ye abanan ve Gülen grubunu “sütten çıkmış ak kaşık”ilan etmeye devam eden Batılıların bu tavrını gözden geçirmelerinde tesirli olur. Bu arada artık Türkiye’nin de, dış politikaya bakışta “ABD olmazsa Rusya olur” sığlığına savrulmaması, bu kez hesabını kitabını iyi yapması gerekiyor. Umalım, IŞİD ve diğer radikal grupların hedefi haline gelmeden, dış politika manevrası kazasız belasız gerçekleşir. Tabii bu arada umalım, dış politikada şuursuzluğu radikallik, ilkelilik sayan çevrelerin siyasetin seyrine baskısı mesafe konularak bertaraf olur. Aslında, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Mavi Marmara için “Bana mı sordular da gittiler” diyerek bu konuda bir işaret verdi, umalım, bu seyir devam eder, hezeyanı siyaset sananların daha fazla başımızı belaya sokması önlenir.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.