Suriye’deki iç savaşın başından beri Kürtler ‘tarafsız’ pozisyon takındı. Ancak fırsat bulduklarında hep ‘kimliklerinin kabul edilmesi’ ve hatta ‘özerklik’ taleplerinin altını çizdiler. Türkiye ise Şam’da iktidarın çabuk devrilmesine yatırım yaptı, Kürtlerle pek az temas kuruldu. Kürtler giderek etkinliklerini artırıp ‘geçici yönetim’ ilan ederken, Ankara “Şam’da iktidar değişmeden de facto hiçbir oluşumu kabul etmeyeceğini” duyurdu. Fakat Suriye’de ‘evdeki hesaplar çarşıyı tutmuyor’. Türkiye sonunda düne kadar PKK’nın uzantısı olmakla suçlanan PYD ile daha yakın temasa geçti. Salih Müslim Türkiye’ye geldi, müzakere masası kuruldu. Bu gelişmenin anlamını bölgeyi yakından izleyen uzman gazeteci yazarlara sorduk...
“PYD’ye telkin işlemez”
FEHİM IŞIK
» Türkiye Suriye krizinin başında yaptığı yanlış hesap nedeniyle olsa gerek Rojava Kürtlerini hiç ciddiye almadı. Suriye muhalefetinin örgütlenme çabalarının başladığı 2011 Antalya toplantısından günümüze, Kürtlerin Suriye’de üçüncü bir güç olarak kabul edilmesinin engelleyicisi oldu. Hesaplar tutmayınca, Esad birkaç ay içinde devrilmeyince, Suriye muhalefetinin dağınıklığı devam edince, Kürtler üçüncü yol adını verdikleri bağımsız politika izlemeye başladılar. Süreç Kürtlerin lehine işledi.
» Türkiye bu realiteye rağmen Rojava’da ‘PKK’nin kolu olduğunu’ iddia ettiği PYD’ye karşı bir politika izledi. Bölgede El Nusra gibi Kaideci örgütler de olmak üzere PYD karşıtlığı yapacak potansiyelde her kesime destek vermekten çekinmedi. Suriye’de yanlış politikanın çökmesi, PKK ile ‘çözüm süreci’ adıyla müzakereler başladığından yeni bir politika izlemesi kaçınılmazdır. Şimdi yaşananlar Suriye’de çöken bir politika üzerinden yeni girişimlerin denenmesidir. Kürtlerin üzerine el Nusra’nın gönderilmesi diğer yandan PYD ile gizlice görüşülmesi ‘havuçsopa’ politikasıdır. Bunun tutmayacağını Güney Kürdistan’dan biliyoruz.
» Türkiye’nin çözüm sürecinin olumsuz etkilenmemesi için açık bir politika izlemesi, Kürtler arasında taraf olmaması alabildiğine önemlidir.
» Kürt Yüksek Konseyi’nin kuruluşundan sonra Batı Kürdistan’daki statü sorunu yoğun tartışıldı. El Nusra ve diğer Kaideci örgütlerin YPG güçlerine saldırısı tesadüfi değil. Kabul edilsin veya edilmesin Rojava’da zaten fiili yönetim var. Suriye’nin bütününde etkili merkezi otoriteden söz edilemezken; aksine Rojava Kürtlerinin gücünü halktan alan bir yönetim oluşturma koşulları var ise bunu engellemek kimin işine yarar? Değil Rojavalılar, tüm bölge Kürtleri Rojava Kürtlerinin iradesinin engellenmesi girişimini kendilerine yapılmış algılarlar. Bu bölgeyi daha büyük çatışmalara itmekten başka bir sonuç doğurmaz. Kürtler, Suriye’nin bütününde dünyanın kabul edeceği bir ‘otorite’ oluşuncaya kadar geçici de olsa bazı adımlar atacaklar.
» Salih Müslim daha önce de Türkiye ile görüştü. Teyit edememiştik ama nisandan beri bu üçüncüsü. Doğru olan bunun açık ve aleni yapılması. Ne yazık ki Türkiye ürkek davranıyor. Madem görüşüyorsunuz bu ürkeklik niye?
» Bu sürecin hükümet tarafından çok klasik götürüleceği ve daha çok PYD’ye telkin üzerinden yürütüleceği inancındayım. Bu yol yıllarca Irak’ta KDP-KYB ile denendi. Ne PYD sadece Türkiye’nin ‘telkinleri’ üzerinden yürüyecek bir örgüttür, ne de Türkiye PYD’yi sadece ‘telkinlerle’ tatmin edebilecek konumdadır.
» ‘Kuzey Suriye Politikasının’, ‘çözüm sürecinin’ ihtiyaçlarını karşılamayacağı çok açık. Türkiye artık bir tek kuzey, güney veya batı Kürtlerine palyatif politikalar değil, tüm Kürtlere dönük bütünlüklü politikalar oluşturmalı. Bürokrasisi ve siyaseti ile Türkiye’yi yönetenlerde bunu yapabilecek akıl var mı? Yoksa bile yeterince deneyimleri vardır. Sadece son 20 yılın ‘MGK Bültenlerini’ okusalar neyi yapmamaları gerektiğini de iyi görürler...
“Artık Kürtlere kımıldama Araplara tabi ol denemez”
CENGİZ ÇANDAR
» Türkiye, Rojava konusunda devletin bildik “Kürt alerjisi” ve buna dayalı ezberlerle hareket ediyor. Irak’ta, Kürdistan’a ilişkin, daha sonra yerinde yeller esen “kırmızı çizgiler” sanki bu kez Rojava için çiziliyormuş gibi. Bu politikasından vazgeçmediği takdirde, PKK ile çözüm sürecini ister istemez olumsuz etkiler. Ancak, bu politikada ısrar edilmeyeceği ve bir takım düzenlemelere gidilebileceğine dair izlenimler de ortaya çıktı.
» Kullanılan argümanların, darmadağın olmuş bir Suriye’de Kürtlere, “Siz sakın kımıldamayın; Araplara tabi olun” demekten başka bir anlamı yok. Ne zaman seçilmiş bir parlamento oluşacak? Hangi süreçlerden sonra? Nasıl bir parlamento? Oluşabilecek mi? Bunlar kocaman soru işaretleri. Cevapları yok. Muhayyel hesaplarla, bir halkın varoluşsal sorunlarına çözüm getirebilir misiniz? Türkiye ile Kürtler -tüm Kürtlerin- arasındaki mesafeyi gereksizce genişletmekten başka işe yaramaz.
» Salih Müslim’in İmralı’ya götürüldüğü, Abdullah Öcalan’ın devlet (ya da siyasi iktidar) tarafından Rojava için değerlendirilmek istendiği spekülasyonları da var. Doğruluk derecesini bilmiyorum. Ama, Salih Müslim ile görüşme noktasına gelmek, başlı başına önemli ve Türkiye’nin Rojava’da izlediği politikanın sonuç vermediğinin, hatta yanlış olduğunun itirafı niteliğinde olduğu gibi, bu politikanın değişebileceğinin de işareti olarak sayılabilir. Bir süre daha beklemekte yarar var. Ancak, Öcalan gibi, PYD Eşbaşkanı ile de öncelikli olarak MİT Müsteşarı görüşüyorsa, bu, Suriye’deki Kürtlere ilişkin gelişmelerin de bir “siyasi sorun olarak değil, bir güvenlik sorunu” olarak algılandığını gösterir. Esas olarak bunun değişmesi gerek.
» Bence tarihin, benim “Mezopotamya Ekspresi” adlı kitabımda vurguladığım ihtimale yönelmesi, Rojava ile birlikte hız kazandı. Türkiye ile tüm Kürtler arasında, 16. yy’dakinden sonra, yeni şartlara göre “güncellenmiş” bir ilişki. Bu, tüm parçalardaki Kürtlerin farklılıklar gösterse bir tür “özyönetim”e kavuşmasını zorunlu kılıyor. Türkiye’nin sadece böyle bir “oluşum”u sindirmesini de, daha da öteye, teşvik etmesini...
“Ankara’nın 4 aşamalı planı var”
FAİK BULUT
» AKP hükümeti; genelde Kürt meselesinde özelde Rojava’da isteksiz, istikrarsız, beceriksiz, önyargılı ve içten pazarlıkçı bir siyaset uyguluyor. Devletin Kürt sorununu inkâr eden, Kürtlerin özgürleşme çabalarını engelleyen “geleneksel bastırma” politikasını Erdoğan yönetimi devralmış; sürdürmeye çalışıyor. Fakat bölgede altüst oluşlar yaşanıyor: Siyasi bir tufan kopmuş; Kürtler Nuh’un gemisinde önemli bir yer tutmuş, bütün dinamikleriyle jeopolitik oyunun sahnesine çıkmışlar.
» Birkaç gün önce toplanan hükümet; 4 aşamalı bir planı devreye sokmayı hesaplıyor: Bir: Öncelikle diyalog yolu tercih edilecek; PYD ile irtibat kurulacak. Davutoğlu’nun son ikazı ve Müslim’in İstanbul’a davet edilmesi bu çerçevede görülmeli. İki: PYD’ye, “PKK veya onsuz, Türkiye’ye karşı faaliyette bulunmama” uyarısı yapılacak. Üç: Suriye’nin geleceği kesinleşmeden, fiili dayatma ve oldubittilere karşı tutum takınacak. Dört: PYD’den, Suriye rejimine karşı tutumunu netleştirmesi istenecek. Anlamına bakalım: Yani PYD Türkiye ve Batı’nın desteklediği HSO ve muhalif koalisyon içinde ama belirlenen şartlara göre yer almasıdır. Bir anlamda PYD, Türkiye, Suud ve ABD tarafından denetim altına alınmak isteniyor. Beş: Eğer Türkiye bu adımlardan sonuç olmazsa, ilan edilecek özerkliği tanımayacak, onu her yolla (askeri müdahale dahil) her yolla engellemeye kalkışacak.
» Ankara’nın Rojava’ya dair hasmane tutumu; barış sürecini katmerli olumsuz etkiler. Çünkü Suriyeli Kürtler ile Türkiye’dekiler kader ortaklığı yapmışlar. AKP, çözümü sadece Türkiye ölçeği değil; sınırlar ötesi hatta Ortadoğu denklemini düşünerek ele almalı. Türkiye’nin Rojava’ya her türlü önleyici/engelleyici tutumu (karıştır-barıştır, birbirine düşürt, İslamcılar veya HSO’suyla çatıştır gibi): bölgede daha fazla gerginliğe, dağılmaya, milisler savaşına ve etnik-mezhepsel boğazlaşmaya yol açar. Türkiye’nin hayrına da olmaz.
» Salih Müslim İstanbul’a gizlice geldi. Büyük olasılık Barzani-PKK (veya Öcalan) onayı ve teşvikiyle olmuştur. Türkiye, önce diyalog-temas, sonra sopa yani uyarı, ardından havuç yani belli ödüller veya tavizler sunacaktır. Olmazsa, müdahale tehdidinde bulunacaktır.
» Her durumda, PYD başkanının gelmesi olumlu. Bizi ilgilendiren, eğer şartları kabul ederse, karşılığında somut olarak ne alacağıdır. Paris’e geçmesi dikkat çekicidir.
» Türkiye, ABD ve Rusya’nın Suriye Kürtlerine yönelik tutumu zaman içinde yumuşayacaktır. Özellikle Türkiye’nin geri dönüş şansı pek yoktur. Ancak bu yumuşama bir günde olmayacak; Türkiye birçok çarpık yol ve yöntemi denedikten sonra yumuşama yoluna gidebilir. » Barzani davetiyle yapılacak Kürt Konferansı, dört ülkedeki Kürtlerin gelecekleri hakkında söz sahibi olma ve resmi sınırlar korunarak birleşip bütünleşme hedefinin ilk basamağı. Bu, Pan-Kürdizm gibi bir milliyetçilik ve yayılmacılık olarak algılanmamalı.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.