Daha geçen haftaydı, ağır acılı bir rapor okuduk gazetelerde.
Ancak bir gün bile sürmedi gündem denen canavarın onu yutması.
Sıradaki dedi canavar ve aynen devam ettik.
Tırnak içindeki üç cümleyi not etmiştim o rapordan.
Roboski’de (Uludere) yaşayanlar, daha doğrusu yaşamaya çalışanlar diyelim, Psikiyatri Derneği’nden gelen uzmanlara haletiruhiyelerini anlatıyordu.
Birisi şöyle diyordu: “Yalan da olsa ‘iki üç general yakalandı, görevinden uzaklaştırıldı, cezalandırıldı’ deseydiler bize iyi gelirdi. Devletten istediğimiz tek şey faillerin bulunması ve cezalandırılmasıdır.”
“Yalan da olsa...” Ne şahane bir özet değil mi? Gerçeğin ortaya çıkmasından umudunu tamamen kesip, hiç olmazsa devletin istek parça olarak “Yalan da olsa hoşuma gidiyor söyle/ Hep kahır, hep kahır, hep kahır...” diyen Cem Karaca şarkısını çalmasını isteyen bir Kürt vatandaş.
Not ettiğim ikinci cümlede de aynı koyu umutsuzluk vardı: “İnsanların, heyetlerin buraya gelmesine seviniyoruz ama hiçbirinin gücü suçluları ortaya çıkaramaz.”
Uzmanların tesbitiyle “ağır travma” geçiren Roboskililer böyle diyordu.
Peki, travma geçirtenler, yani devleti temsil edenler ne diyordu?
Onu da bugün öğrendim.
Devlet cephesinde de vaziyet gayet sarih.
Roboski’dekiler nasıl 34 çocuklarının öldüğü katliamın sorumlularının bulunamayacağından eminse, devlet de o kadar emin.
Öyle ki, katliamın sorumluların bulunmasının adı “Roboski fantezisi” olarak konmuş.
Şu sözler, yakında çalışmasını tamamlayacak Meclis Uludere Alt Komisyonu Başkanı AKP’li İhsan Şener’in Anadolu Ajansı’na (AA) yaptığı açıklamadan, lütfen tane tane okuyalım: “Biz komisyon olarak sadece fotoğraf çekeceğiz. Bizim ‘Ahmet suçludur, Mehmet tetiği çekmiştir, Hüseyin ateş etmiştir, Ali yanlış yorumlamıştır’ gibi FANTEZİ yapacak halimiz yok.”
Anlaşıldı di mi?
Yani Ahmet suçlu değil, Mehmet tetiği çekmedi, Hüseyin ateş etmedi, Ali yanlış yorumlamadı...
Peki, Roboski’de ne oldu?
Yandı, bitti, kül oldu...
Ahmet’in, Mehmet’in, yani kendi vatandaşını bombalama işinden sorumlu olanların bulunmasının adı ise “fantezi yapmak”.
O kadar uçuk bir ihtimal kısaca...
Ee devletin de “fantezi yapacak hâli yok” elbette.
Peki, operasyon emrini kim verdi?
Yine Ali, Hüseyin ve Ahmet kod adlı arkadaşlar giriyor bu noktada devreye.
Ama kaygıya mahal yok, her üçü de pürü pak vaziyette.
Emri veren hususunu şöyle izah ediyor İhsan Şener: “Önceki operasyonlar nasıl yapılmışsa şimdi de aynı usulle yapılmıştır, o zaman emri kim verdiyse şimdi de o vermiştir. Bu bilinmez bir şey değildir. Biz ‘Ali verdi, Hüseyin verdi, Ahmet verdi’ diyecek noktada değiliz.”
Neymiş demek ki?
Önceki operasyonların emrini kim verdiyse Roboski’de uçaklara vurun emrini de o vermiş, bu kadar basit.
Peki, önceki operasyonların emrini kim mi verdi?
Valla, AKP’li komisyon başkanı “bu bilinmez bir şey değildir” diyor, anlaşılan onlar kendi aralarında her bir şeyi biliyorlar.
Ama biz bilmiyoruz, Roboskililerin de bildiğini hiç sanmıyorum.
Ne diyorsunuz?
Sen de fazla karıştırma artık mı diyorsunuz?
Doğru tabii, neticede Ali, Hüseyin ve Ahmet temiz ya, daha ne?
Hazır daha ne diye sormuşken aklıma geldi.
Girizgâhta söz ettiğim rapordan not ettiğim üçüncü bir cümle daha vardı.
Bir Roboskili, “Eskiden o bölgeye giderken dua ederdik mayınlara basmadan geliriz inşallah diye. Korkardık. Dün gittik arazide dolaştık, ‘mayına basarız inşallah’ dedik. O arazide dolaştık, deliler gibi zıpladık, güldük. Dua ettik inşallah birimiz bir mayın buluruz diye” diyordu.
Dahası işte bu... Belki “Roboski fantezilerine” katkıda bulunur.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.