Kerkük hadisesi ve akabinde yaşanan gelişmelerle birlikte 25 Eylül tercihi hakkında bir kere daha enine boyuna değerlendirmeler yapıldı ve farklı ruh halleri ortaya çıktı. Görebildiğim kadarıyla öne çıkan üç tavır var:
Bir: Referanduma büyük bir umut bağlayanlar ve referandum sürecinin başarıyla yürütülmesiyle beraber beklentileri yükselenler şoka uğradılar. Kerkük sonrası ortaya çıkan kaotik durum, bu kesimlerde 25 yıldır çok büyük zahmetlerle elde edilen kazanımların berhava olma korkusunu doğurdu ve hayal kırıklığını büyüttü.
İki: Öteden beri referanduma karşı olanlar, ortaya çıkan tablonun kendilerini doğruladığını söylediler. Bu kesimler de kendi içinde iki grupta mütalaa edilebilir. Gruplardan biri, bağımsızlığı arzuluyordu ama ulusal ve uluslararası koşulların buna müsaade etmediğini düşündüğünden zamanlamaya itiraz ediyordu. Bu grubun getirdiği eleştiriler dikkate alınmalı.
Gruplardan diğeri ise, salt Barzani’nin namına yazılacağını hesap ettikleri için bağımsızlığa karşı çıkıyordu. Bunlar bağımsızlık yürüyüşünün durdurulmasından duydukları sevinci gizlemeye hiç gerek duymuyorlar. Çoğunlukla hakaretamiz ifadelerle Barzani’nin şahsi bir hevesi uğruna Kürdistan’ın bütün tarihi mirasını havaya savurduğunu iddia ediyorlar.
Parti ya da kişisel husumetten kaynaklı bu iddialar, bana göre, üzerinde durulmayı hak etmiyor. Yine de Barzani yenildi ve Kerkük Haşdi Şabi’nin eline geçti diye nerdeyse zil takıp oynayacak derecede mutluluktan kendinden geçmenin ruhsal bir probleme işaret edebileceğini belirtmek gerek.
Üç: 16 Ekim’den sonra referandum hakkındaki kanaati değişenler bulunuyor. Daha önce referandumun menzile varmak için göze alınması gereken meşru bir hamle olduğunu söyleyenlerden bazıları, Post-Kerkük resmine bakarak 25 Eylül kararının bir hata olduğu sonucuna varıyorlar. Bunlara göre, referandum hukuken doğru olsa bile siyaseten yanlıştı.
Mıntıka temizliği
Referandumun yerindeliği veya yersizliği her üç tavrın da odağında yer alıyor. Kendi adıma, referandumun hem hukuki en hem de siyasi olarak doğru olduğu kanısındayım. “Referandum yanlıştı” ifadesi, bana acele verilmiş bir hüküm gibi gözüküyor. Nedenlerini açıklayacağım ama öncelikle üç konuda mıntıka temizliği yapmak icap ediyor:
İlk olarak, referandumun iç politikada siyasi menfaat temin etmek için Barzani tarafından alınmış kişisel bir karar olduğuna dönük yaygın söylem gerçeği yansıtmıyor. Barzani, son olarak Newsweek Dergisine verdiği demeçte, bu hususu tekraren açıklığa kavuşturdu. Referandum kararının 2014’te parlamentoda bütün siyasi partilerin katılımıyla alındığını belirten Barzani, IŞİD tehlikesi yüzünden bu kararın ertelendiğini ve yeni tarihin de yine siyasi partilerin kararıyla belirlendiğini ifade etti. Dolayısıyla ortada “kişisel karar” şeklinde nitelendirilebilecek bir durum bulunmuyor.
İkinci olarak, Irak federal ordusu ile Haşdi Şabi’nin Kerkük’e yaptıkları operasyonu sadece referanduma bağlamak bütün bir resmi görmeyi engelliyor. Daha önce de belirtmiştim, referandumun Kürdistan’a yönelimi hızlandırdığı söylenebilir ama Irak ve Haşdi Şabi’nin saldırılarının tek nedeninin referandum olduğu söylenemez. IŞİD sonrası dönemde Bağdat ve Erbil’in karşılaşması kaçınılmazdı. Zira iki taraf arasındaki sorunlar -başta Kerkük ve petrolleri olmak üzere- hem nitelik hem de nicelik bakımından artıyordu. Mevcut statükonun devamının olanağı yoktu. Referandum yapılmasaydı da Irak ve Haşdi Şabi üzerinden İran, Kürtlerle olan kozlarını bir şekilde paylaşacaktı. Bu itibarla 25 Eylül’ü “günah keçisi” kılmanın bir manası yok.
Ve üçüncü olarak, 16 Ekim sonrası oluşan manzara “Mahabad’ın çökmesi” veya “1975 bozgunu” ile de kıyaslanamaz. Kerkük ertesinde, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin elinin zayıfladığı şüphe götürmez. Lakin zihinlere nakşedilmeye çalışıldığı gibi bir felaketin olduğu da söylenemez. Evet, Kürtler tartışmalı bölgelerden çekildiler ama Kürdistan Bölgesi’ndeki hukuki ve fiili otoriteleri devam ediyor. Bu nedenle karalar bağlamanın ve enseyi karatmanın ne yeri ne de zamanı. Mümkün olan en kısa sürede olayların bir muhasebesi çıkarılmalı, gerekli dersler alınmalı ve yola revan olunmalı.
25 Eylül’ün doğruları
Bu meyanda referandumun doğruluğunu üç noktaya dayandırıyorum:
Birincisi, referandumun yanlış zamanda yapıldığına dair yüksek sesle söylenen ve çok tekrar edegelen bir argüman var. Tam aksi kanıdayım, kanımca referandumun zamanlaması doğruydu. KBY referandum tarihini tayin ederken var olan şartlara baktı. IŞİD ile mücadeleden elde edilen prestiji kullanmak istedi. IŞİD sonrasında Irak hükümetinin gücünü tahkim edeceğini gördü ve öncesinde ilişkileri yeni çerçeveye oturtmayı planladı. Irak’ta liderler ve kurumlar arasındaki belirsizlikten azami bir fayda elde etmeyi umdu.
Siyaseten yabana atılmayacak bir durum değerlendirmesiydi bu. Eğer referandum belirsiz veya daha ileri bir tarihe tehir edilseydi KBY kendisi için bu denli müspet koşulları bir arada bulamayabilirdi. Nitekim bu vaziyete yaslanarak başarılı bir referandum gerçekleştirdi. Bu sebeple referandumun “zamansız”, “yersiz” veya “yanlış”olduğu yönündeki görüşleri paylaşmıyorum. Yanlış olan -referandumun yapılması değil- referandum ertesinin sağlam bir programa bağlanmamasıydı.
İkincisi, yanlışlık tezinin savunucuları, bazen aleni bazen de örtük bir şekilde, hâlihazırdaki pozisyonların kalıcı olduğunu kabul ediyorlar. Oysa kalıcı değil geçici bir durum ile karşı karşıyayız. Nasıl ki dün IŞİD saldırılarından sonra KBY’nin ihtilaflı bölgelerde kurduğu egemenlik arızi bir durum idiyse, bugün Haşdi Şabi’nin Kerkük’te tesis ettiği hakimiyet de arızi. Bunu sürekli bir hal olacağı zannedilmemeli. Zira bölgenin geleceğinin tanzimine etkide bulunacak çok sayıda faktör var. Bu nedenle biraz sabırlı olunmalı ve bu pilavın daha çok su kaldıracağı akıldan çıkarılmamalı.
Üçüncüsü, bir halk oylaması yapıldı ve halkın ezici bir çoğunluğu bağımsızlık yönünde oy kullandı. Başlı başına bunun bir tarihi kazanım olduğunu kaydetmek lazım. Çünkü Ortadoğu’da ilk defa bir halk, tamamen demokratik bir mekanizma ile iradesini ortaya koydu ve bağlı olduğu devletten ayrı yaşama talebini tarihe geçirdi. 25 Eylül’e karşı bir blokajın altında, biraz da bunun bir örneklik teşkil etmesinden duyulan korku yatıyor.
Yani referandum bazı Kürt kesimlerinin zannettiğinden çok daha mühim bir netice doğurdu. Zaten Türkiye, Irak ve İran’ın ısrarla “Referandumu iptal edin” çağrısında bulunmaları, referandumun ne kadar önem taşıdığının bir göstergesidir. Lakin referandumu iptal etmenin bir yolu yok; hiç kimse bu referanduma “keenlemyekun” muamelesi yapamaz.
Kısa vadede referandumun hayata aktarılamayacağı belli oldu. Fakat orta ve uzun vadede referandum Kürtlerin lehine sonuçlar doğuracak. (Kurdistan24)
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.