Fırat Kalkanı harekatı bitmedi, fiilen bitirildi. Zaten bize amacı ve kapsamı açıklanmamıştı. Ama harekatı biz başlattık, biz bitiremedik. Şimdi ABD ve Rusya bizi ikibin kilometrekarelik bir cebi, ucu açık bir süre için doğrudan veya dolaylı olarak yönetmek sorumluluğuyla baş başa bıraktı. Bizim 2003 sonrası Irak’ta olduğu gibi, Suriye’de de biteviye terennüm edegeldiğimiz mantra neydi? Ulusal birlik, toprak bütünlüğü. Ne yaptık? Suriye’nin bir bölgesini işgal ettik, kendimiz yöneteceğiz.
Orta sıklet bir ülkeyiz. Bölgede ağırlığımız var. En azından Irak ve Suriye’de koalisyon üzerinden işini yürütmek için en azından NATO içinden en önemli müttefiğimiz ABD’nin bize ihtiyacı var. Biz ABD’ye önceliklerimizi dayatabiliyor muyuz? Hayır. Neden? Çünkü tek plan ve tek komuta-kontrol yapısı altına girmeyi reddediyoruz. Ne olacak? TSK, daha önce Kuzey Kıbrıs ve Kuzey Irak’ta olduğu gibi Bab cebinde de varlığını koruyacak, hükümete hesap vermeyecek, hükümetin işi muhtemelen önümüzdeki çeyrek yüzyıl boyunca oranın idaresinin hesabını uluslararası alanda diplomatik yollardan vermek olacak. Bize ne söylenecek? “Haklıyız ve zafer kazandık”.
Rakka ve çevresinde yerleşik Arap aşiretler YPG’ye veya onun omurgasını oluşturduğu SDG’ye ılımlı yaklaşmıyor. YPG’nin halihazırda 63.000 savaşçısı var, bunların 24.000’i kadın. Bu sayıyı yüzbinin üzerine çıkartmayı hedefliyor. Afrin’de artık adına uzlaşı, devriye, eğitim ne amaçlı diyeceklerse bir Rus askeri mevcudiyeti var. Bunun anlamı Afrin de, Münbiç gibi, güneye inip Rakka’ya dönmek gibi, artık Fırat Kalkanı için seçenek dışı.
ABD ve Rusya şimdiye dek aralarında çatışmayı önleyici yöntemler geliştirip, uyguladı. Ama iki güç ortak hedefleri IŞİD ve Suriye’deki cihatçıları bitirmek olduğu halde, etkin işbirliğine girmedi. Esasen buna gerek olmayacak biçimde alan da paylaştı. Bu kez Rakka’da yerel Arap aşiretlerin tamamı Kürtlere karşı. Kürtlerin de Rakka için kayıp vermelerini gerektirecek bir siyasal ödül olması gerekli. Bu ödül ABD’nin şimdilik dört üs ve bir havaalanı ile Kobani ve Cezire kantonlarında görülebilir gelecekte kalıcı olması belki. Ve herhalde YPG’ye silah, mühimmat, istihbarat ve eğitim desteğini sürdürmesi.
Kürtler, Afrin’de ise Ruslarla ABD’yi de bilgilendirerek kendilerini Türkiye ve Türkiye destekli cihatçılara karşı savunmak amacıyla ittifak kurdu. Ruslar da yalnızca Afrin’e güvence olmadı, savaş sonrası Suriye’de yerinden yönetimin, Kürtlerin kendi denetimlerindeki bölgelere özerkliğin temelini atacak anayasa taslağını dolaşıma soktu. Şam nezdindeki bu arabuluculuk girişiminin yanı sıra, Ruslar Ankara nezdinde de PYD’nin Cenevre sürecine katılması yönünde çalışmalarını sürdürüyor. Çünkü artık savaş bitiyor, savaşı ABD ve Rusya bitiriyor.
Oyunun yeni açılan perdesindeki unsurlar neler? Idlip’teki El Kaide türevlerinin ve Türkiye destekli Ahrar Şam benzeri cihatçıların akıbeti –ki bunlar ulusal güvenliğimize yönelik çok ciddi bir tehdit. Kürtlerin merkezle ilişkilerini yeniden tanzimi yani idare reformu, daha ademimerkeziyetçi olacağı kesin yeni anayasa. Yine Kürtlerin, Afrin’de RF, Kobani/Mümbiç-Cezire’de ABD’ye yakın diplomasiyi nasıl yürütecekleri. ABD’nin Rojava’da ne denli kalıcı olacağı. Beşar Esat’ın durumunun silah zoruyla gelmeyeceği, ucu açık, süresi belirsiz siyasi müzakereler sonucunda biçimleneceği. Yeni Suriye’de İran ve Rusya’nın Esat çevresinde nasıl bir rol paylaşımında uzlaşacakları.
Bu arada ABD Dışişleri Bakanı Tillerson bu hafta Türkiye’ye geliyor. Şimdiden medyaya bu ziyaretin Rakka harekatıyla ilişkili olduğu sızdırıldı. Doğru, Türkiye ABD için Suriye’de vazgeçilmez ortak. Ama Türkiye’ye Rakka harekatında yer olmadığı kesin. En çok Rakka yöresinden IŞİD’in gelmesiyle Türkiye’ye sığınan bazı Arap aşiretlerden harekatta nasıl yararlanabileceği ele alınabilir. ABD, Irak ordusunun Musul’dan sonra IŞİD’i Suriye içinde de kovalamak üzere Şam’la Tahran aracılı eşgüdümünden de rahatsız değil.
Ya Ankara? Suriye’de yaptıklarıyla ABD ile Rusya’yı yan yana getirdi. Şam’ı, Tahran ve Bağdat’la tek eksende hizaladı. Suriye’nin ulusal birliğini nakseden tutum sergiledi.
Daha önce de yazdım, diplomaside öyle bugünden yarına dramatik gelişmeler olmaz. Yani anlayacağınız bu dibimizdeki Suriye pilavı daha çok su kaldırır. Pişince de ısıtıp ısıtıp ben yine önünüze koyarım. Dolayısıyla benden beklediğinizin Suriye-Irak yazmam olduğunu biliyorum ama 16 Nisan referandumuna dek engin hoşgörünüze sığınarak biraz memleket meseleleri üzerine kalem oynatmak istiyorum. Öyleyse birkaç gün içinde yeniden görüşmek üzere…
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.