Demokratik Birlik Partisi (PYD), kuruluşunun 12. yıldönümünde 6. Kongresi’ni yaptı. Salih Müslim ve Asya Abdullah’ın yeniden eş genel başkan olarak seçildikleri kongre, önemli bir katılıma da sahne oldu. Kürdistan’ın dört bir yanından, dünyanın birçok yerinden Kürt parti ve örgütleri başta olmak üzere bir çok kurum kongreye katıldı.
Kongre’nin yapıldığı yer de dikkate değer. Kongre, YPG’nin 2013 Newroz’undan kısa süre önce tamamen denetim altına aldığı Rımêlan’da yapıldı.
Rojava’nın önemli petrol merkezlerinden olan Rımêlan Rojava savaşçıları tarafından özgürleştirildekten sonra bu bölgede ciddi çatışmalar yaşanmadı. IŞİD ve diğer çeteci örgütler tüm çabalarına rağmen Rımêlan’a giremedi. Suriye rejimi defalarca bölgeyi yeniden denetim altına almak, petrol gelirlerine el koymak istedi, ancak bunu başaramadı.
Rojava’da Toplumsal Sözleşme’nin kabul edilip kantonların ilan edilmesi 2014 yılı Ocak ayında gerçekleşti. Rojava için önemli bir gelir kaynağı olan Rımêlan’daki petrolün yeniden değerlendirilmesi de kantonların ilanından yani bölgesel yönetim mekanizmalarının yerine oturmasından sonradır.
Rojava’yı güvenli kılmak için yürütülen savunma amaçlı mücadelenin, giderek halkın kendini yönetebileceği alt yapının oluşumunu da hızlandırdığını biliyoruz. Gelinen noktada ise önemli ve bir o kadar da güvenli bir petrol kentinde, Rımêlan’da, PYD birçok VIP konuğu ağırlayarak kongresini gerçekleştirebiliyor.
Kongre’nin Rımêlan’da yapılmasının yanı sıra özellikle Kürt parti ve örgütlerinin gösterdiği üst düzey katılım ile bölge devletleri ve ABD başta olmak üzere birçok kesimin gözünün bu kongrede olması, kanımca değerlendirilmesi gereken önemli olgulardır. Nedenine gelince; bu süreden sonra Suriye’de öne çıkacak olanın “siyaset” olduğu gerçeği artık daha aşikar. Doğrudur, iç savaş henüz bitmedi, hergün yüzlerce insan ölüyor, IŞİD tehdidi devam ediyor, Suriye’den hergün binlerce insan kaçmayı sürdürüyor. Ancak tüm bunların yanı sıra Avrupa kapılarına dayanan mülteci akınının yarattığı kaygı, Rusya ve ABD’nin karşıtlık değil çıkarcı yanaşıklık üzerinden sahaya müdahale konusunda ilişkilerini sıklaştırması, İran’ın bölgesel aktörlüğünün tescil edilmesi ve en önemlisi, Suriye’nin bu noktaya gelmesinde önemli pay sahibi olan Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye gibi devletlerin giderek hizaya çekileceğinin belirginleşmesi, aynı zamanda siyasal çözüm arayışlarının hızlanacağı anlamına da gelmekte. Hal böyle iken Rojava’nın siyasal temsiliyetinin ve yönetim mekanizmasının yerine oturmuşluğunu göstermesi, alabildiğine önemli bir olgudur. PYD kongresi, kanımca bir yönüyle bunun da göstergesi oldu.
Elbet, Rojava’nın siyasal temsiliyeti ile yönetilebilir bir mekanizma ve korunabilir bir yapıya sahip olmasını yalnız PYD Kongresi’ne bağlamak doğru değil. PYD Kongresi, belki bu sonuçların görünür olmasını sağlayan bir etken oldu. Ayrıntıya girmeye gerek yok. 2012’nin ilk aylarında Serêkaniyê’de Halk Meclisi’nin oluşturulmasından sonra Türkiye üzerinden bölgeye geçen El Nusra çeteleriyle yaşanan çatışmalardan tutun, katiller sürüsü IŞİD’e karşı Rojava’nın tarihini adeta yeniden yazan Kobani direnişine kadar birçok yaşanmışlık sözünü ettiğimiz sonuçların görünür olmasını sağlayan etkenlerdir. Şu son dönemde artık bu sonuçlara eklenen olgu ise PYD’nin siyasal temsiliyet mekanizmasının başat gücü olduğu, bölgenin yegane askeri temsiliyetinin de YPG ve YPJ güçlerince yürütüldüğü gerçeğidir. Bu, artık tescillidir. ABD, AB, Rusya, İran bu gerçeği görüyor. Suriye rejimi bu gerçeğin karşısında durabilecek yapıda değil. Kürtlerin farklı siyasal kesimleri bu gerçeği kabullendi. Türkiye kabullenmese bile, o da farkında ki bu gerçeği tersine çevirmeye kalkması ona pahallıya mal olabilir.
Durum bu yani Suriye’de sorunun masaya yatırılacağının giderek daha belirgin olduğu bir ortamda Kürtlerin Rojava’daki siyasi ve askeri temsiliyet mekanizmasında görünür bir sorun yok. Eğer bir sorun varsa o da bizzat Kürtlerin kendinsinden kaynaklanması muhtemel davranışların yaratacağı sorunlardır. Örneğin PYD, temsiliyeti tescil edilen ve kabullenilen aktör olarak öne çıksa bile kendisi dışındaki diğer kesimleri dışlar mı? Yoksa bir zafer sarhoşluğuna girmeyip en geniş siyasal temsiliyeti öne çıkaracak bir tutum mu sergiler? YPG ve YPJ, gerçekten denildiği gibi olabilir mi? Yani partili bir askeri güç olmayıp tüm Rojava’nın ve Rojavalıların askeri gücüne dönüşebilir mi? Rojava’daki siyasal ve askeri temsiliyeti kabullenir görünse bile bazı Kürt siyasal çevreleri, özellikle de ENKS içindeki bazı güçler Rojava’yı hala bir pasta gibi görüp ondan pay alma yaklaşımını sürdürür mü?
Kanaatim o ki önümüzdeki dönemde Suriye’de siyasal arayışlar öne çıkacak ama Rojavalı Kürtler arasında da sözünü ettiğimiz bu yaklaşımlar tartışılacak.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.