Şevval Sam’ın Van’da bir platformda sarfettiği cümleler tesettürlü kadınları üzdü, aslında daha çok da hayrete düşürttü, kendisini şekilcilikten uzak bir kişilik olarak algılayan mütedeyyin insanlar, hayal kırıklığı yaşadılar. Sam ulusalcı söylemlerin çağdaşlaşmaya özgü sloganlarını hatırlatan ifadelerle, mütedeyyin insanların değer verdiği anlam ve sembollerin ortadan kalkacağı bir gelecek idealini tasvir ediyordu konuşmasında.
Öncelikle belirtmem gerek, Sam değer verdiğim bir sanatçı. Kişisel düşüncelerini tesettürü de kapsayacak şekilde ifadesi de normal. Tuhaf olan, başörtüsüne provokatif bir nitelik yükleyen sözlerinin de aslında provokatif bir içeriği olduğunu hatırına getirmekten uzak duruşu. Özgürlükçü bir yaklaşımla ise, hâlihazırda zaten yasaklarla malûl olan başörtüsüne “provokatif” niteliğini yakıştırmak, yasakçı söyleme güç katması itibarıyla tartışılmaya açık.
Başörtüsü, evet, bir açıdan tekstil ürünü, bir parça kumaş; ancak insanın kültür yapıcısı olarak var ettiği o kumaşa kimi kadınlar aynı zamanda yükseklerde bir yere bağlılıklarının ifadesi olarak değer veriyorlar.
Şu da var: Tesettürün bir amacı Müslüman kadının tanınıp ayırt edilmesidir Kur’an’a göre. Dolayısıyla bu tanınma kimilerine pekâlâ provokatif gelebilir.
Gelecekteki İlkel’den söz ediyor John Zerzan... O örtünme gereği duymayan biri mi olacak... Bana kalırsa Âdem’in varisi olarak insan ilkel hayattan kurtulmak için attığı her adımla kendini cümlelerle ve bitkilerle giydirirken, bir taraftan da varoluşsal sorular eşliğinde dinî anlayışını geliştirmeyi sürdürüyor. Bireyin seçme hakkını gasp eden Taleban Müslümanlığında tesettür, kadının yüksek topuklu ayakkabı giyinmesini yasaklamakla ilgili bir iktidar tekniğine dönüşüyor. Bu köşede zaman zaman İran’ın bir handikabı olmaya devam eden eli mezuralı tesettür devriyesi mantığını da eleştiriyorum.
Ancak Sam’ın kendi isteğiyle örtünen, tesettüre dair bir felsefesi olan kadınların dünyasının çok uzağında görüşlerini bir başöğretmen edasıyla sunması da bir hayli itici.
Bu gibi tartışmalarda aklıma her zaman Boby Sayyid’in sorusu geliyor: Örtünün kaldırılmasının dayatılması özgürlükçü olarak düşünülürken, örtünün açılmasına dönük buyurgan yargı neden kısıtlayıcı olarak algılanmamaktadır?
Sayyid örtünmeyi kısıtlama ile eşitlemenin ancak, Elizabeth Spelman’ın “özsel bir kadın” dediği şeyin varsayılmasıyla, diğer bir deyişle özsel kadının örtüsüz ve bu nedenle örtünmenin bu doğal öznelliğin bir ihlali olduğunun kabulüyle mümkün olacağını hatırlatıyor. Özsel kadın belirli bir tarihî/ kültürel formasyondan konuşur, belli ürünleri tüketir, belirli bir tarzda beslenir, kendini işte şu ve şu nedenlerle gerçekleştirmeye açıldığını düşünür... Onun özsel statüsü tikellerini evrensele çevirme etkisine sahiptir, tikel bir tarzda varoluşu da bütün kadınların varoluş tarzı olmaktadır. Bunun sonucu ise şudur: “Özsel kadın”ın özelliklerini paylaşmayan kadınlar daha az kadın olmaktadır. (Fundamentalizm Korkusu, sf. 27, tercüme: Ebubekir Ceylan& Nuh Yılmaz, Vadi; 2000)
Böyle bir yaklaşım bizi nereye götürür? Ola ki Avrupa kalıbına göre şekillendirilmemiş bir kültürün geriliği inancına... Başörtüsünü Viktorya devri korselerinden daha baskıcı olduğunun düşünülmesinin sebebi, egemen paradigmalarca “çağdışı” olarak tanımlanmış belli bir “kültürel oluşumun işareti olarak kullanımıdır.
Başörtülü kadınların seçme iradesine sahip, ayrıca düşünen, hisseden, incinebilir kişilikler olabileceğine ihtimal vermediğini anlatan cümleleriyle mutlu gelecekten söz ederken Sam, aslında basbayağı ulusal kadın modeli klişelerini tekrarlıyor.
Tanıma imkânı perspektifinden baktığımızda başörtüsü, Aida Begiç’in tanımladığı şekilde pekâlâ durup düşünmeye sevkeden “kavramsal sanat” olarak da anlaşılabilirdi. Giysiye bir tür metin gözüyle bakarsak, bir metin ne kadar provokatifse, giysi de olabilir, şeklinde bir karara varabiliriz. Bana çok daha tehlikeli gelen, herkesi aptallaştırarak varlığını güçlendiren moda gibi sektörlere kör itaatin yüceltilmesi. Uluslararası markanın ülkemize girerken yaptığı “gençleri mutlu etmek istiyoruz” şeklindeki açıklamaya hep birlikte inanalım mı yani, mutlu gençlik ümidi adına.
Bir şeyin sizi düşünmeye zorlaması ya da bütün ufkunuzu kaplayan kendi gerçeğinizin ötesinde bir gerçeği hatırlatması mıdır “provokatif” bulunmasının sebebi... Kimisi “türban”ı “ninelerimizin beyaz tülbendi” gibi masum sayamadığı için provokatif buluyor. Askerî darbe YÖK’ünün icat ettiği “türban” da başlı başına provokatif bir kelime değil mi... “Başınızdaki bez parçasının adını ancak biz belirleriz” şeklindeki tutumun mahiyeti başka nasıl adlandırılabilir?
Şimdi yaz mevsiminde ilerlerken kimileri de çıkıp açık saçık bulduğu giyimlerin provokatif yanından söz edebilir. Çok nötr olduğu düşünülen bir sathı da provokatif bulanlar çıkabileceğine göre, alıp başını giden seyre dayalı kültür karşısında insanlar hoşlarına gitmeyen sahneye tahammülü mümkün kılacak bir bakışa sahip olmanın yollarını aramalı...
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.