Öncelikle şunu söylemeliyim; ne potçulardanım ne de putçulardan... Ancak “potkıran” olmaktansa “putkıran” olmayı tercih ederim.
İkincisi; bu günlerde Nurcular âleminde sık sık gündeme gelen bir tartışma vardır: Üstad “Pot” mu demiş, “Put” mu demiştir tartışması... Mesele yeni değil, ta 30 senelik bir mazisi vardır. Hatırladığım kadarıyla bu mevzuyu ilk gündeme taşıyan kişi, Nur Talebelerinden Sıddık Şeyhanzade’dir. Bu zat, Emirdağ Lahikası’nda geçen “Ankara'da divan-ı riyasetinde pek çok meb'uslar varken Mustafa Kemal şiddetli bir hiddet ile divan-ı riyasetine girip, bana karşı bağırarak: ‘Seni buraya çağırdık ki, bize yüksek fikir beyan edesin. Sen geldin, namaza dair şeyler yazıp içimize ihtilaf verdin!’ Ben de onun hiddetine karşı dedim: ‘Namaz kılmayan haindir, hainin hükmü merduddur!’ Dehşetli bir pot kırdım.”(s. 246) cümlesindeki “Dehşetli bir pot kırdım” ifadesinin, aslında “Dehşetli bir put kırdım” şeklinde olduğunu ve dolayısıyla bunun bir “tahrifat” olduğunu iddia etmiştir.
O günden bu güne, mesele hep tartışılmıştır. Aklıselim yerine inat ve muhalefet temelinde bir zıtlaşma devam edip gelmiştir. Başta Tenvir ve Zehra Neşriyat olmak üzere, bir-iki neşriyat “pot”u, “put” olarak okuyup düzeltirken, Sözler, Envar, İhlas-Nur ve RNK gibi neşriyatlar ise “pot”da ısrar etmişlerdir.
Risale-i Nur Külliyatı’nın Diyanet’e devrinden hemen sonra, Zaman Gazetesi’nden Veysel Engi, “Diyanet'ten Risale-i Nur’da büyük tahrifat” başlığıyla bir haberi gündeme taşıdı.(Zaman, 13 Şubat 2015) Bu haberle, “pot” ve “put” tartışması yeniden alevlendi. Niye ki Diyanet, “put”u “pot” yazmıştır diye. Ancak, Zaman’ın bu haberi, Nurlara sahiplenmesinden değil, Diyanet’in şahsında AK Parti’ye olan şiddetli muhalefetiyle alakalıdır. Çünkü kendilerinin neşriyatı olan Şahdamar Yayınları’nın Emirdağ Lahikası’nda da “pot” kelimesi yazılmıştır. (bkz. Emirdağ Lahikası, Şahdamar Yayınları, 2007 baskısı, s. 234). Demek samimi değildirler. Haberde kullandıkları kupür de kendi neşriyatlarından değil, kendileri gibi muhalif cenahta yer alan Yeni Asya Neşriyat’ın 2013 baskısı Emirdağ lahikasından alınmadır. (bkz. s. 422)
Ne hikmetse, kendilerine itiraz edilen ve tahrifat yapmakla gündeme gelen Diyanet Yayınları yetkilileri yerine, başkaları gönüllü müdafiliğe soyundular. Özellikle Risale Haber’in bu işte başı çekmesi; ısrarla ve tek yanlı olarak “Pot” kelimesinde ısrar etmesi, bu çerçevede 17.02.2015 tarihli bir manşetinde “Said Nursi put demedi pot dedi” başlığını attırması, İttihad Yayınları Müdürü Mesut Zeybek’i konuşturması; sonrasında da, 23.02.2015 tarihli Emir Selçuk’a ait “Said Nursi pot mu put mu dedi? İşte belgesi” başlıklı bir yazıyla “pot”da ısrar etmesi ve güya belgeler üzerinden hareket etmesi, ister istemez bizi de müdahil konuma getirtti.
Emir Selçuk’un yazısı tamamen bir algı mühendisliğidir ve bu temelde kurgulanmıştır. Mesela:
1- “Bediüzzaman Hazretleri’nin de arzusu olan “Risale-i Nurlar’ın devlet eliyle basılması”
2- “Devlet Risaleleri yasaklamıyor, bilakis tahrifat ve sadeleştirmeye karşı koruma altına alıyordu.”
3- “Devlet Risaleleri tekeline değil; himayesine alıyordu.”
4- “Şimdi de “Diyanet Risaleleri tahrif ediyor” şeklinde cerbezeye başlandı.”
5- “Tahrif” iddiasına sadece bir kelime (put / pot) örnek gösterildi.”
6- “Diyanet, Üstadımızın tashihinden geçen ve vârislerinin kontrolünde olan Envâr, Sözler, İhlâs Nur gibi neşriyatların nüshalarını esas almış.”
7- “Üstadımızın talebeleri de bu kelimenin “pot kırmak” olduğunu açıkladılar. Orijinali nasılsa öyle neşredilmiş.”
Yazarın yukarıdaki maddelerde ele aldığım ifadeleri, tamamen yönlendirme ve peşin kabuller üzerinden dizayn edilmiş olup düşünce sisteması kendisini bağlar; umumi bir kanaat değildir. Zira Nurlar’ın hakiki mirasçıları Üstad’ın ifadesiyle “Gül-Nur Heyeti”dir. Tahrifat ve sadeleştirmeye karşı Nurları korumaya alan Devlet(!), bu güne kadar hangi orijinal (Osmanlıca tashihli) nüshayı esas aldığını ibraz ve açıklamış değildir, “İlhas benim nüshamı (ki tahriflidir) esas alacaksınız” dayatması, tekelciliktir. Tahrifata karşı durmak, onu haykırmak cerbeze değil, Nurlara sadakattir, hukukunu müdafaadır.
Tahrif iddiasını “pot” kelimesine indirgeyenler, Yeni Asya ve Şahdamar Yayınları mensuplarıdır; onlar da bu işi sadakat ve samimiyet çerçevesinde değil, muhalefet zemininde dillendiriyorlar. Zira kendileri de tahrifatçıdırlar. Envar, Sözler, İhlâs-Nur Neşriyatları Üstad’ın tashihinden geçmemişlerdir; zira Üstad Latince bilmiyordu. Adı geçen neşriyatların Osmanlıca nüshalarla yüzleştirilmesi durumunda, yüzlerce tahrifat yaptıkları görünecektir. Diyanet’in de aynı neşriyatların çizgisinde olduğunu söylemek, açık bir itiraftır. Demek Diyanet, “Tashihli Osmanlıca” nüshaları değil, malum neşriyatları esas almıştır; bu durumda farkı ne? Tahrifatçılar kervanına biri daha eklenmiş olacaktır. O kadar...
Bizim için Üstad’ın talebeleri değil, Üstad’ın kendisi mihenktir; önemli olan O’nun ne dediğidir. O halde gelelim O’nun ne dediğine:
Bütün Külliyat’ın PDF’lerini taradım; “pot” ve “put” kelimelerini tespite çalıştım. Tahrifatçıların meşhur “pot”undan başka ikinci bir pot kelimesine rastlamadığımı söylemeliyim. “Put” kelimesi ise, Üstad’ın ifadeleri içinde daha çok “Puthane” şeklinde geçmektedir. Müstakilen “put” kelimesini ise, daha çok kendisi değil, talebeleri kullanmışlardır. O, daha çok “sanem” kelimesini tercih etmiştir.
Önce bahsi geçen sayfayı, yani birilerinin ısrarla “Pot” olarak okudukları kelimenin geçtiği sayfayı verelim. Aşağıdaki sayfa, Merhum Abdülkadir Badıllı Ağabey’in kendi elyazısı ile yazdığı Emirdağ Lahikası nüshasından alınmadır. (Sayfa 437):
Mavi renkli çemberin içine aldığım ifade: “Dehşetli bir put kırdım.” cümlesidir. Mevzu nedir, onu yukarıda belirtmiştik. Peki, Risale-i Nur’da, bu cümleyi “Pot” olarak okuyanları teyid eden bir başka cümle var mıdır? Yoktur. Peki, bunun “Put” mu, “Pot” mu olduğunu neyle teyid edebiliriz? Mesela sözlüklerle olur mu? Eğer Risale-i Nur’dan başka bir alternatif delil bulamıyorsak, olabilir. İşte bu noktada Nurlara bir atf-ı nazar edelim.
İlk delilimiz, Merhum İbrahim Fakazlı Ağabey’in kendi elyazısı ile yazdığı ve Üstad’ın da tashih buyurdukları “Afyon Hapishane Notları” adlı mektupların toplattırıldığı mecmuadır. Yani bir çeşit “Emirdağ Lahikası”. Malum, Emirdağ Lahikası ismini Üstad değil, talebeler vermişlerdir. Yani Üstad’ın Emirdağ esareti esnasında talebeleriyle yazışmalarını bir araya getiren ve kitaplaştıran talebelerce isimlendirilmiştir. Her ne ise; biz belgelerimizi sunmaya devam edelim:
Görüldüğü gibi, “Put” kelimesinden türetilmiş “Put-hane” ifadesi, “P” harfiyle yazılmıştır; “B” ile değil. Dolayısıyla Emirdağ Lahikası’nda geçen “Dehşetli bir put kırdım” cümlesini teyid ederek, “Put”u “Pot” şeklinde okuyanları tekzib ediyor. Bu çerçevede, Risale Haber yazarı Emir Selçuk’un da sadece kendini tatmin makamında tevillere saptığını söyleyebiliriz. Geçelim bir başka belgeye:
Aşağıda arzedeceğim belge, Merhum Hüsrev Altınbaşak’ın hattıyla yazılmış teksir İşaratü’l-İ’caz’dan alınma 2 sayfadır (270 ve 271’nci sayfalar). Her iki sayfada “Put” kelimesinin türevi olan “Put-perest” ve “Put-perestlik” ifadeleri “P” harfiyle yazılmış olup “B” ile değildir. (Bahsi geçen kelimeler mavi çembere alınmıştır.)
“Put-perest” ve “Put-perestlik” olarak işaretlenen iki kelime de iddiacıların zanenttikleri gibi “Büt-perest” ve “Büt-perestlik” şeklinde yazılmamışlardır. Yani Emirdağ Lahikası’nda geçen “Dehşetli bir put kırdım” cümlesini teyid etmektedirler. Dolayısıyla, yazar Emir Selçuk’a ve benzerlerine müskit bir cevaptır. Bu durumda, Selçuk’un “Müellif isterse pot, isterse put kırar. Yahut bazen ikisini de kırar, aynı anda iki manayı da kasteder. Bu da “cinas sanatı” denilen ayrı bir edebî güzelliktir.” türünden açıklamasının da ne kadar anlamsız olduğunu ortadadır. Yani Üstad’a ilhas “Pot kırdırma”ya hevesli olanların heveslerini inşaallah kursaklarında bırakacaktır.
Selçuk’un, “Risale-i Nur’daki herhangi bir kelime, Üstad’ın tashih ettiği orijinal Osmanlıca el yazmasında nasıl geçiyorsa, en doğrusu odur. Hakikati bulmak için Latin harfli bir kitap esas alınamaz, kaynak sayılamaz; el yazma nüshaya bakılır.” istizahına iktidaen, biz de Üstad’ın hem tashihinden geçmiş, hem de ona muvafık düşen elyazma nüshalardan örnekler sunduk; umarım “Pot”çular, enaniyet ve hodfuruşluk havalarından vazgeçer de hakikate kemerbeste olurlar.
Mutmain olmak adına, birkaç örnek daha verelim:
(Aşağıda vereceğim 2 belge, Merhum Ceylan Çalışkan’ın elyazmasıyla “Afyon Müdafaatı”nın 88 ve 112’nci sayfalarından alınmadır. Adı geçen nüsha Üstad’ın tashihinden geçmiş olup, yanımda mahfuzdur.)
Görüldüğü gibi bu musahhah nüshada da “Put” kelimesi “B” harfiyle değil, “P” harfiyle yazılmış olup “Ayasofya Camiini puthane ve Meşihat Dairesi’ni kızların lisesi yapan” bir puttan bahsediyor. Diğer belgeye geçelim:
Bu belgede de görüldüğü gibi “Put” kelimesinin türevi olan “Put-hane” ifadesi “P” ile yazılmıştır; “B” ile değildir. Ve burada da bir tağut-u dalalete, bir mücessem Put’a tarizde bulunulmuştur. Bütün bunlara rağmen, Üstadlarını halen “Pot kırmak”la ittiham eden ve bu ittihamı yaprlarken de en ufak bir sıkıntı duymayan sözde Nurcular ne diyecekler acaba? “Efela ta’kîlûn” ve “Ya uli’l-Ebsar”
Son olarak da Merhum Ahmed Nazif Ağabey’in elyazısıyla yazılmış teksir Zülfikar’dan bir sayfa aktaralım. (Hasan Feyzi Ağabey’e ait Risale-i Nur Medhiyesidir. Sayfa: 474)
Mavi renkle çembere aldığım her iki kelime, “Putlarını” ve “Put yapanlar”dır. Dikkat edilirse, her iki kelimenin de ilk harfi “P”dir, “B” değildir. Tek fark, buradaki “Put”un son harfi Te(ﺖ) değil, Tı (ﻂ)’dır. Sonuç, yine yazar hazeratlarının inat ve ısrarla savunageldikleri “Pot” ifadesinin ne kadar asılsız ve mesnetsiz olduğunu ortaya koymakta, bu hususta ısrar edenlerin ve hele de yıllardır neşriyatlarında bu şekilde Üstad’ı tahkir ve tezyif edenlerin isnatlarını yüzlerine çarpmaktadır.
Hâsılı, biz putumuzu kırdık, pot kırmakta ısrar edenlere Allah’tan feraset dileriz.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.