Eskiden hemen her bayram izlediğimiz 'Sınırda bayramlaşma' başlığıyla verilen, dikenli teller ardından birbirleriyle kucaklaşmaya çalışan insanların olduğu haberleri hatırlarsınız. Akrabaları bile keskin bir çizgiyle bölen Suriye-Türkiye sınırı, cetvelle çizilmiş Sykes-Picot düzeninin bir parçasıdır.
IŞİD'e karşı Suriyeli Kürtlere yardım için sınırı geçen Kürt gençlerine bir de bu açıdan bakmalıyız. Onlar yabancı bir ülkeden çok, kendi akrabalarını, eş dostlarını ve topraklarını korumak, onların hukukuna sahip çıkmak için, ölümü de göze alarak yüzer yüzer dikenli telleri aşıyorlar.
Ancak düşman IŞİD olmasına rağmen, PKK medyası ve yöneticileri ısrarla cepheyi Türkiye'ye kadar genişletmek istiyorlar. 'AKP destekli IŞİD' diye başlamayan cümle kurmuyorlar. Bunun sebebinin PKK'nın kendi tabanına, IŞİD gibi yakıcı bir düşman varken asimilasyonu bitirmiş, Kürtçe öğretmenleri mezun eden, Kürtçe savunma hakkını tanımış, çözüm sürecini yasallaştırmış, siyasal partisinin başkanı bırakın ayrılmayı ülkeyi yönetmeye bile aday olmuş Türkiye'de eğitimli militanlarının ne aradığını açıklayabilmek için yaptığını düşünüyorum.
PKK, gerektiğinde kullanmak üzere 'Türkiye kartı'nı elinden çıkarmak istemiyor ve bu uğurda hayatında eline silah almamış Kürt gençlerini savaşa gönderirken, yıllardır saha tecrübesi olan militanlarını Türkiye'de tutuyor. Bu yüzden Kürtler yüzer yüzer öldürülüp, on biner biner Türkiye'ye göç ederken ve ülkemiz olması gerektiği gibi mazlumlara kucak açmışken PKK ve medyası IŞİD'den çok hükümeti hedefe koyup çözüm sürecinin bitmesiyle tehdit ediyor.
Türkiye, kısa bir süre afallasa da, PYD hususunda 'Kürt alerjisi'yle hareket etmemişti oysa. Hatırlayın PYD lideri Müslim, özel davetle üç kez Türkiye'ye gelmişti. Hatta PYD'nin Ankara'da ofis açacağı bile kulislerde konuşulur olmuştu. Ancak Esed rejimi çekilerek PYD'ye bıraktığı toprakların 'diyet'ini istedi. PYD kademe kademe gerilimi artırdı ve en son Müslim, İsveç'teki bir konferansta 'Bir yandan bizimle görüşmeler yapacaksın öte yandan da kendi köpeklerini, çakallarını ve tilkilerini üzerimize salacaksın' diye Erdoğan'a hakaret etti. Temas koptu.
Ardından 12 Kasım 2013'te Müslim, Geçici Kürt Yönetimi'ni ilan etti ve 'buralar yalnız bizden sorulur' politikasını resmileştirdi. Aynı zamanlarda KCK adına Cemil Bayık da 'Suriye'de Kürt hareketi yalnızca Kürtlerin değil, Suriye rejiminin, ABD'nin ve Rusya'nın da güvenliğini sağlayacaktır' gibi iddialı mavi boncuklar dağıtıyordu.
Bugün gelinen nokta ortada. Ne Türkiye aleyhine istihbarat haberlerini yaydıkları Rusya ve Esed, ne 'sekülarizmi en iyi biz savunuruz' diye göz kırptıkları Amerika ne de geçen sene desteğe gelmesine rağmen 'tek egemen güç biz olalım' diye reddettikleri ve şimdi 'göreve çağırdıkları' peşmerge var yanlarında.
PYD ise hâlâ arka kapı diplomasisiyle ittifak arayabileceği, kendisine yeşil ışık yakmış, 130.000 Rojavalı'yı bir çırpıda kabul edip ağırlayan bir ülkeyle IŞİD'e destek verdiği yalanı üzerinden kavga ediyor, cepheyi genişletiyor, yalnızlığını perçinliyor.
Üstelik yüzlerce Kürt gencinin bir haftadır sınırı aştığının görüntüleri ortadayken, Başbakan Davutoğlu 'Biz hızla adımlar atmalıyız. Çünkü Ortadoğu'nun bugünkü koşullarında her an bir provokasyon olabilir' demiş ve İçişleri Bakanlığı'na bağlanan Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı üzerinden çözümün müzakere ayağı hayata geçirilmeye hazırlanılırken, Kürt siyasî hareketi çözüme karşı provokasyonun kendisi haline geliyor.
HDP'li Pervin Buldan haklı. Kobane, çözüm sürecinin sınavı. Fakat bu sınavdan geçmesi gereken sadece hükümet değil.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.